Gerçeğe yeni ses
Nûmedya24

Esad’ı kim indirdi, HTŞ’yi kim çıkardı?

Esad’ı kim indirdi, HTŞ’yi kim çıkardı?

Beşar Esad Suriye’yi terketti ve babası Hafız Esad’ın mezarını tahrip eden silahlı gruplar kemikleri alıp bilinmeyen bir yere götürdü. Kaddafi ve Saddam’ın sonlarına benzer bu dramatik sahne diktatörler için herşeyi yeni baştan düşünmek için iyi bir fırsat sunuyor.

Sercan ÜSTÜNDAŞ

Geçtiğimiz günlerde ABD’nin eski Şam büyükelçisi Robert Ford’un “Colani’yi siyasete biz taşıdık” diyerek HTŞ’nin uluslararsı güçlerle (özellikle Şara’ya danışmanlık hizmeti veren Londra merkezli kuruluş Inter Mediate) ilişkilerini ve Şam’a doğru yürüyüşünün arkaplanını kamuoyuna açıklaması ile birlikte henüz yanıtını bulmamış kimi sorular bir kez daha gündeme geldi. “Eğer HTŞ’yi ABD ve müttefikleri getirdiyse, Beşar Esad’ı kim ve nasıl götürdü?”

Beşar Esad, Suriye iç savaşının bütün yıkıcılığı ile sürdüğü 13 yıl boyunca yani 2011’den Aralık 2024’e kadar yüzbinlerce insanın ölümüne rağmen “baba yadigarı” rejimini ayakta tutmayı başarabilmişti. Rusya’nın uçakları, İran’ın milisleri ve özellikle Lübnan şeridi boyunca Hizbullah savaşçıları ile desteklenen Şam rejimi, başta Türkiye olmak üzere bölge devletlerinin ve uluslararası güçlerin silahlı selefi gruplara ve hatta başta İdlib olmak üzere bir çok bölgeyi rejimden koparmalarına rağmen BAAS iktidarını ayakta kalmayı sürdürmüştü. Herkes mevcut tabloya bakarak 13 yılı geride bırakan Esad rejiminin bu kadar hızlı bir şekilde yıkılacağını öngörmüyordu.

Peki ne oldu? İç savaşın yıprattığı Suriye ordusuna halk desteğinin zayıflayışı, ülkenin gün geçtikçe yoksullaşması ve bununla birlikte despotik yönetimin kesintisizce sürdürülmesi rejimin yıkılışının nesnel gerekçeleridir. Ancak bu iç dinamiklerin yanı sıra başkaca dinamiklerin varlığı da gözden kaçırılmamalıdır.

Esad’ın devrilişine giden süreç ve Colani’nin Şam yönetimini devralmasından sonraki ayların sunduğu tablo şunu açıkça gösteriyor ki Ortadoğu’nun en karmaşık topraklarında küresel ve bölgesel güçlerin öncülüğünde uluslararası bir konsensüs devreye koyuldu. Beşar Esad 27 Kasım-8 Aralık tarihleri içerisinde kansız bir şekilde oyun dışı bırakıldı.

Yakın bir zamanda Ortadoğu turuna çıkan ABD lideri Trump, Suudi Arabistan’da Suriye Geçici Başkanı sıfatlı Colani ile bir görüşme gerçekleştirdi. Terör geçmişi bir yana iktidarı ele geçirdikten sonra Alevi ve Dürzi katliamları yapan ve selefi-cihatçı bir Suriye inşasına yönelen Colani’yi ABD’nin tanımayacağına ve iktidarını reddedeceğine dair pek çok iyimser analiz yayınlandı. Ama ABD çok çabuk bir zamanda ve gözle görülür bir değişiklik olmadan Colani’yi yeni Suriye’nin lideri ilan etti ve bazı anlaşmalar sonrası ekomomik yatırımların kaldırılacağını müjdeledi. Peki ABD’nin HTŞ-Colani’ye yönelik bu ön açıcı politikası sadece iktidar değişikliğinden sonra başlayan bir süreç mi? Yoksa daha öncesinde başlayan ve şimdi sürdürülen bir ittifak mı?

ABD’nin eski Suriye Büyükelçisi Robert Ford, 2023 yılından itibaren çeşitli ekipler ile İdlib’e ziyaretler düzenlendiğini ve Colani’nin rehabilitasyonu (bu kavram Robert Ford’a ait) ve terörizimden siyasete dönüşü için çalışıldığını açıkladı. Bu açıklama olmasa bile ABD ve İngiltere’nin Beşar Esad’ın devrilmesi için muhalif silahlı grupları desteklediği bir sır değil. Suriye iç savaşı ile ortaya çıkan ve radikal İslami akımların bir türevi olmaktan öteye gidemeyen silahlı gruplar ABD başta olmak üzere diğer güçler tarafından desteklendi. Bu desteğin en açık biçimini Türk devletinin himayesindeki Suriye Milli Ordusu adı ile oluşturulan gruplar gördü. Katar, Suudi Arabistan ve BAE ise sünni İslam’ın savunucuları olarak Beşar Esad rejimine karşı silahlı mücadele eden Sünni grupların tamamını fonladı. BAAS rejiminin çıkartıldığı İdlib başta olmak üzere tüm bölgelerde savaş ve hayat bu devletlerin mali desteği ile devam edebildi.

Tüm bunların yanında Golan Tepeleri ve Filistin sorunu meseleleri ile iki düşman olan Suriye ve İsrail’i konuşmakta da fayda var. İsrail’in yapısal özelliği cihadist-radikal İslamcı gruplarla işbirliği yapmasını engelliyor görünse de iki taraf dolaylı bir ittifak oluşturdular. İsrail’in Şam’ı zayıflatan her hamlesi Şam’ı ele geçirmek için gün sayan radikal İslamcıların ekmeğine yağ sürdü. Netanyahu’nun HTŞ’nin Şam’a yürüyüşünü engellemek isteyen İran uçak filosunu durduklarını duyurması da ekmeğe yağ sürmekten çok öte olan konsensüsün itirafı oldu aslında. BAAS rejiminde üst düzey görevler üstlenen Mihraç Ural, Şam’a yönelen küresel ve bölgesel güçlerin cephe içinde de hazırlıklı olduğuna dair veriler paylaştı. Ural daha çok, Rusya’nın bu komplonun içinde olduğu tezini savunsa da görünen gerçek karşısındaki gücü farkeden Rusya’nın savaşmadan teslim olmasıdır. Bunun sebebi Rusya’nın devam ettirdiği Ukranya savaşında yorulduğu, güç kaybettiği ve Suriye’de büyüyecek bir büyük savaşı tercih etmemesidir.

Peki Beşar Esad’ın tehlikeyi görmemiş ve direnme talimatı vermemiş olduğunu varsaysak da yakın generalleri ve onbinleri bulan subay gücü neden direnmemiştir? Beşar Esad’ın da memleketi olan sahil bölgelerinde bir direniş ekseni neden oluşturulamamış ve HTŞ direniş görmeden tüm ülkeyi nasıl teslim alabilmiştir?  Yine bazı istihbarat raporları (Çin kaynaklı) Katar merkezli güçlerin ordu kademesindeki genaralleri para ile satın aldığı ve hatta bu güçlerin İranlı bazı komutanları olay günlerinde tutukladığını aktarıyor. Zayıflayan ve yozlaşan Suriye ordusunun direngenliğini kaybettiği bir tahminden öte bir gerçek. Fakat kurmay ekibin ihaneti de iktidar değişikliğinin kansız biçimde gerçekleşmesinde bir iddiadan çok daha fazlası. Beşar Esad’ın Rusya’ya götürülmesi, Suriye ordusu generallerinin olay öncesi teslim oluşu ve kaçışı ve  İran uçaklarının engellenişi tabloya eklenince uluslararası bir komplonun taşları döşenmiş oluyor.

Ancak Suriye’ye yönelik uluslararası dizaynın esas sebebini ülkeyi yönetme yeteneği gösteremeyen, krizlerini çözemeyen, halklarını karşısına alıp iç sorunlarını büyüten Beşar Esad’ın sonu olarak okumakta fayda var. Özellikle Rojava ve Kürtlerin statüsünü kabul etmeye yanaşmaması, rejim için sonun başlangıcı oldu. Esnemeyi ve demokratikleşmeyi beceremeyen rejim sonunda kırıldı. Ama onu deviren güçlerin de bu sorunları doğuran güçler ve kendi ülkelerinde bu sorunlarla boğuşan güçler olduğunu da hatırlatmalıyız.

Sonuç ortada. Beşar Esad Suriye’yi terketti ve babası Hafız Esad’ın mezarını tahrip eden silahlı gruplar kemikleri alıp bilinmeyen bir yere götürdü. Kaddafi ve Saddam’ın sonlarına benzer bu dramatik sahne diktatörler için herşeyi yeni baştan düşünmek için iyi bir fırsat sunuyor.

Benzer Haberler