Bir tesisatçı vuruldu. Devlet “emirle” dedi, mahkeme “ceza gerekmez” hükmüne vardı. Bir kez daha “hata” denilerek geçiştirildi. Ve yine, silahı kullanan kişiyle o silahtan çıkan kurşunun öldürdüğü insan arasında hukuk açısından bir bağ kurulmadı.
HABER MERKEZİ- 2011 yılının Aralık ayında, Mardin’in Nusaybin ilçesine bağlı Deyrcem Mahallesi’nde planlı bir askeri operasyon sırasında vurularak öldürülen tesisatçı Yusuf Akın ile ilgili davada beklenen oldu: Mahkeme, beş askerin cezalandırılmasına gerek görmedi.
Üstelik bu karar, Anayasa Mahkemesi’nin “yaşam hakkı ihlali” tespitiyle önceki beraati bozmasının ardından geldi.
Dosyada yeniden yargılama süreci başlatılmış, Mardin 1’inci Ağır Ceza Mahkemesi, bu kez de sanıklar Kadir Engin Omay, Şenol Taş, Bahattin Yaman, Yusuf Ertuğrul Karaatlı ve Doğan Gökyar hakkında “ceza verilmesine yer olmadığına” hükmetti. Karar oybirliğiyle alındı. Mahkeme heyeti, yani devletin başka bir kurumu, bir başka kurumu tarafından “yaşam hakkı ihlali” ile suçlanan askerleri bir kez daha koruma zırhına aldı.
Bir kez daha “hata” denildi. Bir kez daha “emir” gerekçesi öne sürüldü. Ve bir kez daha silahını kullanan kişiyle, o silahtan çıkan kurşunun öldürdüğü arasında hukuk açısından bir bağ kurulmadı.
“BU BİR HATA DEĞİL, HEDEF GÖZETİLDİ”
Duruşmada söz alan İHD avukatı Erdal Kuzu, savcının “olay bir hataydı” yönündeki mütalaasına açık biçimde karşı çıktı:
“Bu bir hata değil. Yusuf Akın, hedef gözetilerek öldürüldü.”
Kuzu, yıllardır birbirine benzeyen başka dosyaları da hatırlattı:
Uğur Kaymaz, Ceylan Önkol, Mazlum Turan…
Ortak noktaları, silahla yaşamdan koparılmaları ve arkasından gelen benzer gerekçelerle süslenmiş mahkeme kararları: “Emir vardı”, “Yanlış istihbarat”, “Kaza oldu”, “Taksir sayılır”.
EMİRLE ÖLDÜRMENİN DOKUNULMAZLIĞI
Sanıkların avukatı, askerlerin “kendilerine verilen emir” doğrultusunda hareket ettiğini savundu. Hukukun en temel ilkesine –suç teşkil eden emrin uygulanamayacağına– rağmen bu savunma, mahkemeye yetti. Devletin iç mekanizmasındaki işleyişe bakıldığında, emirle vurmanın ardından emirle beraatin geldiği bir zincir var. Bu zincir kırılmadı, kırılmak istenmedi.
HERKESİN BİLDİĞİ GİBİ: CEZASIZLIK KANUN KIVAMINDA BİR HAL’DİR KÜRDÜN BAŞINA GELEN
Karar, yalnızca bir davanın sonucu değil. Bir cezasızlık rejiminin daha bir halkası.
2000’li yılların başından bugüne, benzer vakalarda mahkemelerin aldığı kararlar adeta kopyala-yapıştır. Fail belli, eylem açık, deliller ortada; ama ceza yok. Çünkü öldüren güvenlik görevlisi, çünkü emri devlet verdi, çünkü “güvenlik” denince hukuk susuyor.
ADALET DUVARINA ÇARPAN HAYATLAR
Yusuf Akın bir tesisatçıydı.
İşini yapmak üzere gittiği bir köyde, planlı bir operasyonda, hedef gözetilerek öldürüldü. Ailesi yıllarca mahkemeden mahkemeye taşındı. Anayasa Mahkemesi “hak ihlali” dedi, ama alt mahkeme yine kulak asmadı.
Çünkü Türkiye’de bazı ölümler kaza sayılır, bazı emirler yargılanmaz, bazı askerler ceza almaz.
Yusuf Akın’ın hayatı, o gün orada durdu.
Ama adalet arayışı, bir devlet refleksine çarparak aynı yerde saymaya devam ediyor. Cezasızlık, yalnızca suçun değil, suskunluğun da adı çünkü.