Seçimlerin ardından Kıbrıs’taki siyasi sürecin seyri merak konusu. Sosyalist ve sol cephe seçim sonuçlarından memnun. Ancak Ada’yı tüm özgün değerleriyle kapsayacak, Türkiye’nin uydusu olmayan bir siyasetin benimsenmesinden yana. Ama bu siyasetin hangi dengelerle kurulacağı yeni bir tartışmaya da kapı aralıyor.
ERCAN JAN AKTAŞ
Kıbrıs’ın kuzeyindeki Türk yönetimi yeni liderini seçmek için 19 Ekim Pazar günü sandığa gitti. Resmi olmayan sonuçlara göre şaşırtan bir şekilde seçimleri ana muhalefetteki Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) lideri Tufan Erhürman kazandı. CTP Genel Başkanı Tufan Erhürman oyların yüzde 62,76’sını alırken, AKP/MHP Cumhur ittifakının bütün gücü ve lojistiği ile desteklediği mevcut Cumhurbaşkanı Ersin Tatar ise oyların yüzde 35,81’ini alabildi.
Erhürman “Bu seçimin kaybedeni yoktur, Kıbrıs Türk halkı olarak hep birlikte kazandık” derken, Türkiye’de çok çelişkili tepki ve açıklamalar ardı sıra gelmeye başladı. Devlet Bahçeli seçime katılımın az olduğunu savunarak, “Seçim sonucu, seçim kurulu tarafından açıklanmış olsa dahi KKTC parlamentosu acilen toplanmalı, seçim sonuçları ve federasyona dönüşün kabul edilemeyeceğini ilan etmeli ve Türkiye Cumhuriyeti’ne katılma kararı almalıdır” dedi. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ise “Resmi olmayan sonuçlara göre Cumhurbaşkanı seçilen Sayın Tufan Erhürman’ı tebrik ediyorum. Kıbrıs Türkü kardeşlerimizin iradesini sandığa yansıttığı bu seçimin ülkelerimiz ve bölgemiz için hayırlı olmasını diliyorum” ifadelerini kullandı.
Seçimin hemen ardından yeni bir siyasi dizaynın zorunluluğundan söz ediliyor Ada’da.
Kuzey Kıbrıs’ı bu seçimden sonra neler bekliyor? Kıbrıslı şair, aktivist, eğitimci, Yeniçağ Kıbrıs Gazetesi’nden Halil Karapaşaoğlu ile konuştuk.
— Öncelikle şunu sormak isterim; 19 Ekim gecesi Kıbrıs’ta tam olarak ne oldu?
Böylesi bir sonucu kimse beklemiyordu. Tufan Erhürman ile Ersin Tatar arasında ilk turda yakın sonuçlar bekliyordum. Bu durum insanlara büyük bir sevinç yaşattı. Halkımızın bu sevince, umuda ihtiyacı vardı. Bu bir yerde yeniden umutlanmaya sebep oldu. Ancak bizler bu meselelere eleştirel bakmak zorundayız.
— CTP’nin bu seçim başarısını nasıl değerlendiriyorsunuz?
CTP’nin duruşuna eleştirel bakacağız elbette. Bunu yaparak daha olumlu bir yere gelmesini sağlamaya çalışmak gerekiyor. CTP, 1990’lardan itibaren Türkiye’ye yakın durmaya çalışıyor. Ancak şunu hiç unutmamak gerekiyor: Burası Türkiye tarafında işgal edilmiştir. Burada Türkiyeli yerleşimci kolonyalizmi var. Türkiye buraya düzenli olarak insan yerleştirip, bu coğrafyayı fethediyor, bu durum yerli Kıbrıslıların aleyhine bir durum oluşturuyor. Bizlerin bu ideolojik zemini unutmadan tartışmalara tabi olmamız lazım.
— Bu koşullarda bir siyasi parti, özellikle de CTP, nasıl bir siyaset izlemeli?
Bu sömürgeci koşullarda bir siyasal parti bu düzende nasıl yer almalıdır? CTP’nin kampanya sürecinde öne çıkardığı başlıklara bakmak gerekiyor. Bence buradaki seçimlere tarihin en büyük müdahalesi gerçekleşti. ‘Kıbrıs Türk Halkı’ ifadesi artık meşrulaşmıştır. Eskiden ‘Kıbrıs Türk toplumu’ derlerdi. Bu ifadeyi Kıbrıs sağı ve Türkiye kullanırdı. Bu ciddi ideolojik bir dönüşümün de göstergesidir. CTP içinde bu tarihsel bir tartışmaydı.
KKTC seçmen listelerinde 1976’dan 2025’e kadar ortalama yüzde on seçmen artışı vardır. Bütün bu çalışmalarda Kıbrıslı Türkleri ve yerleşik Kıbrıslıları bir potada eritme politikası güdülür. Bununla yeni bir üst kimlik kurulmak istenir: KKTC vatandaşları. Bu bütün usulsüzlüklerinin meşrulaştırılması anlamına geliyor. Bu da biz yerli Kıbrıslılar için ciddi bir tehlike demektir.
— Seçmen listelerindeki artıştan söz ettiniz. Bu durumun arkasında nasıl bir dinamik var?
CTP’nin bu son seçim performansı ile KKTC kimliğinin de merkez sol tarafından meşrulaştırıldığını görmek gerekiyor. CTP’nin sistem içinde yer almak için girdiği değişimi iyi görmek lazım. Bu anlamda AKP’nin Türkiye’de hayata geçirmek istediği ‘kendi muhalefetini belirleme’ politikalarının burada da geçerli olduğunu görmek lazım. Bu seçimlerde CTP şimdiye kadar iletişim/ilişki içinde olmadığı Kıbrıslı sağ kesimler ve sendikalar ile içine girdiği yakından ilişkiyi de görmek lazım.
— Türkiye’nin seçim sürecine etkisini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Şunu tekrardan ifade ediyorum, biz Kıbrıs’ta 1930 tarihinden bu yana Türkiye’ye rağmen kimseyi seçmedik. Türkiye’den doğru gelen baskıları göz ardı etmek mümkün değil. Tufan Erhürman da aslında son dokuz yıldır bütün bu politikaları dikkate alan bir dil ve siyaset kurmaya çalıştı. ‘Ben sizin için tehlikeli değilim, merak etmeyin, ben sizinle uyum içinde çalışabilirim’ mesajını çok güçlü bir şekilde verdi.
— MHP lideri Bahçeli’nin seçim sonrası yaptığı sert açıklamaları nasıl okumalıyız?
MHP’nin seçim gecesi yaptığı açıklamaları dikkate almak gerekiyor. Bu mesajda CTP’ye ‘haddinizi bilin’ mesajıydı. AKP bu açıklamaya sessiz kalarak, onay verdi. Bu durumda Erdoğan/AKP hem direkt kendisinin mesajını vermiş oldu hem de Bahçeli’nin mesajına sessiz kalarak ikinci bir mesaj daha vermiş oldu.
— İçinde bulunduğun politik hat üzerinden bugünden sonra nasıl bir mücadele hattı öngörüyorsun?
Bu seçim sonuçları ile CTP merkezli yeni bir cephe ile karşı karşıyayız. ‘Bu cepheye karşı, ya da paralelinde biz kendi siyasetimizi nasıl oluşturacağız?’ temelli bir tartışma içine gireceğiz. Bu tartışma sürecine girmez, yeni bir cephe kurmazsak yol alamayız. Bunu yaparken de hem yerleşimci Kıbrıslılar ve hem de Türkiye ile bir iletişim içinde olabilmeliyiz.
Türkiyelileşmeden özgür yaşam koşullarını oluşturmamız gerekiyor. Kıbrıslı Türkler olarak 100-120 binlik bir nüfusa sahibiz, kendi öz örgütlülüğümüzü kuramazsak, Türkiye Cumhuriyeti’nin getirip adaya yerleştirdiği Türk nüfus içinde asimile oluruz.