Kolombiya’da 53 yıl süren çatışmalardan sonra barış anlaşmasını imzalayan FARC’ın son Başkomutanı ve onun yerine kurulan siyasi parti Comunes’in lideri Rodrigo Londoño, barışa giden yola “Roma bir günde inşa edilmedi” sözüyle dikkat çekti. Müzakerelerde karşılıklı adımların önemini vurgulayan Londoño, “Karşılıklı jestler, toplum nezdinde meşruiyet kazanmak için çok önemlidir; nihayetinde anlaşmaları onaylayan, pratikte toplumun kendisidir” dedi.
Nedim TÜRFENT
Güney Amerika ülkesi Kolombiya‘da devlet güçleri ile 1964’te 350 kişilik bir grup tarafından kurulan Kolombiya Devrimci Silahlı Güçleri – Halk Ordusu (FARC ya da FARC-EP) gerillaları arasında altı yıla yakın süren müzakerelerin ardından 2016’da nihai barış anlaşması, mermiden yapılan bir kalemle imzalandı.
×Yarım asırlık çatışmalar boyunca yaklaşık 220 bin kişi yaşamını yitirdi, 6 milyondan fazla kişi evlerinden ayrılmak zorunda kaldı.
Barış süreci altı başlık üzerinden yürüdü: Toprak reformu, siyasete katılım, silahsızlanma, yasa dışı uyuşturucu sorununa çözüm, kurbanların hakları ve barış anlaşmasının uygulanması.
Barış müzakerelerinin sürdüğü 2011 ile 2017 yılları arasında FARC-EP‘in Başkomutanı Timoleón Jiménez (Timoşenko) kod adlı Rodrigo Londoño (Echeverry) idi. FARC silah bıraktıktan sonra siyaset arenasına adım atan Londoño, FARC’ın yerine 1 Eylül 2017’de kurulan Comunes adlı siyasi partinin de lideri oldu.

FARC’ın son Başkomutanı ve aynı zamanda Comunes Lideri Rodrigo Londoño, Kolombiya ile FARC arasında 53 yıl süren çatışmaların akabinde imzalanan barış anlaşmasını, anlaşmaya giden yolu ve müzakere deneyimlerini Nûmedya24‘e anlattı.
ÇATIŞMASIZLIK BİLE BAŞLI BAŞINA OLAĞANÜSTÜ BİR BAŞARIDIR
*Öncelikle 2016’da Havana’da FARC ile Kolombiya arasında uzun bir sürecin sonunda imzalanan “barış protokolü”nü sormak istiyorum. Bu protokolle barışı sağlayabildiniz mi?
2016’daki nihai Barış Anlaşması’nın, devlet ile FARC-EP arasında 53 yıl boyunca süren savaşı sona erdirdiğini hatırlamak gerekir. FARC, Kolombiya’nın en eski ve en güçlü gerilla hareketiydi ve bir dönem devleti ciddi biçimde zor durumda bırakmıştı. Yüzbinlerce cana mal olan ve devletin acımasız karşılığıyla ülkeyi dehşete sürükleyen bu çatışmanın sona erdirilmesi, başlı başına olağanüstü bir başarıdır. Barış görüşmeleri toplamda 33 yıl sürdü ve ancak son bölüm olan 2011-2016 arasında bir anlaşmaya ulaşılabildi.
Anlaşmanın imzalanmasının ardından Kolombiya’daki şiddet düzeyi hızla azaldı. Ancak barış, çatışmayı tetikleyen temel nedenlerin çözümünü içeren bir süreç olarak tasarlandı: Kırsal mülkiyetin adaletsiz dağılımı, siyasi demokrasinin yokluğu, ülkedeki uyuşturucu ticareti, çatışma sırasında işlenen suçların cezasız kalması ve silah bırakanlar için gerçek güvenceler. Zorluklara rağmen bu yönde ilerleme sağlandığını söyleyebiliriz, fakat devletin uygulama sürecinde halen boşluklar ve gecikmeler var. Özetle, barış ulaşılacak bir hedeftir ve her şeye rağmen şiddet ile kan dökülmesi belirgin biçimde azaldı.
ROMA BİR GÜNDE İNŞA EDİLMEDİ
*Kağıt üzerinde anlaşma adalet ve eşitlik vadediyordu. Peki bunu ne kadar yaşama geçirebildiniz ve 9 yıl sonra bugün ne durumdasınız?
Silahlı çatışmalar ekonomik, siyasi ve toplumsal olguların bir araya gelmesiyle ortaya çıkar. Sadece ölüm kalım mücadelesi değildir, ama elbette bu da bir parçasıdır. Bugün biliyoruz ki, bir şeyin yalnızca arzu edilmesiyle gerçeğe dönüşmesi mümkün değildir; somut adımlar, hatta süreçler gerekir. Bu süreçleri başlatmak bile ileriye atılmış bir adımdır. Bir ülke için en kötü durum, halkının birbirini öldürmesidir. Bunu durdurmak zaten önemli bir başarıdır.
Anlaşma sonrasında eşitlik ve adaletin sağlanması bir hedef olarak belirlendi, hatta bunu gerçekleştirmek için çeşitli yollar üzerinde uzlaşıldı. Ancak bunları hayata geçirmek kolay değildir. Savaşın bitmesi, sosyoekonomik sistemin, sınıf çıkarlarının veya köklü siyasi rejimin kendiliğinden ortadan kalkması anlamına gelmez. Bu, sadece o inatçı gerçeklerin dönüştürülmesine yönelik koşulların oluşturulmasının başlangıcı olabilir.
Anlaşma, sınıf mücadelesinin dönüşümü olarak da yorumlanabilir – her zaman ezilen ve yok sayılanlar lehine küçük bir avantajla. Mücadele anlaşmayla bitmez, sadece daha az acımasız ve daha fazla insani bir biçime dönüşür. Pek çok açıdan Kolombiya bugün, çatışma dönemine göre daha iyi bir yerde. Önceki ölçekte bir silahlı çatışma bulunmuyor. Bugün, 200 yıl içinde ilk kez, değişim sürecini başlatmış ilerici bir alternatif hükümet var ve bu sürecin bir sonraki dönemde de devam etmesi için mücadele ediyoruz. Eksiklikler olsa da anlaşmanın bazı bölümleri hayata geçirildi; ancak halen tamamlanmamış çok sayıda madde var. Artık biliyoruz ki hakikat ancak süreçlerle dönüşür ve bu süreçleri başlatmak bile önemli bir başarıdır. Atasözünün dediği gibi: Roma bir günde inşa edilmedi.
SİLAHLI MÜCADELEDEN SİYASETE GEÇİŞ NASIL SAĞLANDI?
*Siz FARC’ın son baş komutanıydınız ve şuan da Comunes’in liderisiniz. Silahlı mücadeleden demokratik siyasete nasıl geçiş yaptınız?
Anlaşma, savaşçıların sivil yaşama yeniden katılımına dair özel bir madde içeriyordu. Politik yeniden entegrasyon kapsamında, silah bırakma süreci ve partimize [Comunes] dönüşüm planlandı. Anlaşma imzalandıktan sonra geçerli olabilmesi için FARC Genel Konferansı tarafından onaylanması gerekiyordu. Bu konferans, FARC’ın tüm birimlerinden gelen binden fazla delegenin katılımıyla yapıldı ve anlaşma oybirliğiyle onaylandı – tek bir karşı oy bile çıkmadı. Bu çok önemliydi; çünkü anlaşmanın savaşçılar tarafından bilinmesi ve onaylanması gerekiyordu.
Anlaşmada, kesin ateşkese ulaşma, FARC’ın silah bırakması ve eski gerilladan doğan yeni siyasi partinin kuruluş kongresinin yapılmasına dair süreç ayrıntılı biçimde belirlendi. Bu süreç, devletin tanıması ve Birleşmiş Milletler’in tam desteğiyle yerine getirildi. Uluslararası toplumun görüşmelere ve nihai anlaşmaya desteği çok önemliydi. Hatta ABD’nin bu sürece dahil edilmesi, bizim açımızdan büyük bir kazanım oldu.
Hareketin birliğini korumak, liderlerin temel kaygısı olmalıdır. Silahlı güç iken askeri disiplin ve emir komutası vardır. Fakat siyasi partiye dönüşünce demokratik tartışma öne çıkar; artık yöneticiler emir veremez, çoğunluğun onayıyla alınan siyasi kararlar yön belirler. Bu noktada farklı görüşler ortaya çıkar ve tartışmayı kaybedenlerin çoğunluğun kararını kabul etmesi zorlaşır. Bu nedenle küçük ayrılıklar oluşabilir ve bu ayrılıklar, ironik biçimde, yeni güce sınıf düşmanından daha fazla zarar verebilir.
BARIŞI İSTEMEYEN İKİ GRUP: ‘AYRILIKÇILAR’ VE ‘AŞIRI SAĞ’
*FARC ile barış imzalandı ama ülkede başka silahlı gruplar varlığını sürdürüyor. Bu durumun nedeni nedir, barış eksik kaldı diyebilir miyiz? ELN ile mevcut müzakere ve barış süreci nasıl ilerliyor?
Kolombiya’daki durumu teşhis etmek kolay değil. FARC olarak ülkenin en eski ve en güçlü gerilla hareketiydik. Ortodoks çizgide kendimizi komünist olarak tanımlıyor, ancak Marksizm-Leninizm’i Kolombiya gerçekliğine uygulanacak bilimsel bir yöntem olarak görüyorduk. Zamanla ülkede ELN, EPL, M19 gibi başka gerilla hareketleri de ortaya çıktı; her biri kendi görüşlerini savunuyordu. Bizim anlaşmayı imzaladığımız dönemde yalnızca ELN [Ulusal Kurtuluş Ordusu] kalmıştı. ELN, Küba devrimiyle özdeşleştirilir ancak aynı zamanda Kurtuluş Teolojisi’nden de güçlü biçimde etkilenmiştir. Bu grup ideolojik olarak radikal sayılır; kapitalist sistemi aşmayı hedefler ve barış anlaşmasının bu dönüşümü güvence altına alması gerektiğini savunur. Bu nedenle, kapitalizmin sonunu içermeyen hiçbir anlaşmayı kabul etmemektedir.
Askeri açıdan eski FARC ile kıyaslanamayacak kadar zayıf olsa da, zaman zaman eylemleriyle ses getiriyor. Bir de anlaşmaya muhalif kalan ayrılıkçı gruplar var. Ne yazık ki bu tür gerçekliklerin önüne geçmek mümkün değildir. Çatışmamız çok uzun sürdü ve geniş coğrafyalara yayıldı. Çatışma yoğunlaştıkça merkezi denetim zayıfladı. Bazı kadrolar yozlaştı, uyuşturucu ticareti ve kolay yaşamın cazibesine kapıldı. Savaşa alıştılar ve kişisel çıkarları nedeniyle bırakmak istemediler. Ayrıca bazıları barış anlaşmasını imzalayan güce karşı öfke duydu ve yeniden silahlandı.
Bu gruplar, eski FARC’ın gücüne asla ulaşamasalar da gürültü çıkarıyorlar, özellikle yeni siyasi partiye karşı saldırılarda bulunuyorlar ve onu ‘idealleri satmakla’ suçluyorlar. Barış anlaşmasını imzalayan kişilerin öldürülmesinden büyük ölçüde bu gruplar sorumludur. Uyuşturucu mafyaları gibi yasadışı çıkar çevreleri de bu gruplarla iş birliği yapmaktadır. Bugün acı bir şekilde söylemek gerekir ki, Kolombiya’daki bazı gerilla grupları artık devrimci hedeflerden çok uyuşturucu kartellerinin çıkarlarına hizmet eder hale gelmiştir.

Ayrıca, barış anlaşmasına karşı çıkan aşırı sağcı kesimler, imzadan bir yıl sonra iktidara geldi. Böylece yeni ortaya çıkan bu gruplarla sağ hükümet arasında bir yakınlaşma oluştu. Her ikisi de anlaşmanın düşmanıydı. Bu durum, söz konusu dört yıl boyunca ayrılıkçı grupların güçlenmesine yol açtı.
9 YIL SONRA NEYİ FARKLI YAPARDI?
*Aradan 9 yıl geçti, bugün geriye baktığınızda, “şunu farklı yapsaydık barış daha güçlü olurdu” dediğiniz bir nokta var mı? Neyi farklı yapardınız?
Sonradan bakıldığında her şeyi farklı yapmayı düşünmek kolaydır. Örneğin, müzakereleri etkileyen unsurlardan biri devrimci ve özverili ideolojik eğilimimizdi. Juan Manuel Santos hükümetiyle müzakerelere oturduğumuzda, daima ülkenin ve halkın çıkarlarını öne koyduk; eski savaşçılar için grup veya kişisel taleplerde ısrar etmedik. Beş yıl boyunca ülkenin ihtiyaç duyduğu reformları tartıştık ve ancak sürecin sonunda, nihai anlaşmanın imzalanması için baskı artarken, silah bırakma sonrası garantiler konusuna eğildik. Zaman darlığı nedeniyle bu konular diğer maddeler kadar kapsamlı ele alınamadı. Israr etseydik tüm süreci tehlikeye atabilirdik. Bu acele, bazı boşluklara yol açtı.
Örneğin, yeniden entegrasyon sürecinde eski savaşçılara toprak sağlanacağı açıkça yazılmamıştı. Köylüler için toprak reformu kararlaştırıldığı için bunun barış imzalayan kökeni köylü olan savaşçıları da kapsayacağını düşündük. Ancak uygulamada, bunun anlaşmada açıkça belirtilmediği gerekçesiyle reddedildi. Bir diğer hata da, Barış İçin Özel Yargı’nın (JEP) yabancı hakimleri içermemesi yönündeki itirazı kabul etmemizdi. Kolombiyalı hakimler devletin uzun yıllar süren propaganda etkisini taşımaktadır. Şimdi bunun büyük bir hata olduğunu görüyoruz.
GERİLLALARIN TOPLUMA ENTEGRASYONUNDA DİKKAT EDİLMESİ GEREKENLER
*Gerillaların geri dönüşünde ve topluma entegrasyonunda nelere dikkat edilmelidir?
Öncelikle, bu tür formüllerin her toplumun kendi bağlamına, siyasi rejimine, sosyoekonomik koşullarına ve kültürel yapısına uygun olması gerektiğini vurgulamak isterim. Bizim durumumuzda çeşitli girişimlerde bulunduk, ancak bunlar her zaman yeterince başarılı olmadı. Silah bırakacak olan erkek ya da kadına psikolojik hazırlık verilmelidir; çünkü kendi değerleri olan bir topluma geri dönecektir ve bu değerler, gerilla örgütündeki değerlerle her zaman örtüşmez.
Paranın anlamını ve geçici kullanımını öğretmek gibi basit şeyler bile gereklidir. Gerilla saflarında, komutanlar kendi birliklerinin lojistik ihtiyaçlarını her açıdan garanti ederdi. Saflardan ayrılıp topluma döndüğünde, savaşçı kendini yerinden olmuş hisseder, çünkü dünyası artık farklıdır. Bu nedenle, geçmişini, mücadelesini ve önemini bilen kişilerden psikolojik destek alması gerekir. Yine, topluma yeniden katılan savaşçının akademik ve kültürel olarak kendini geliştirme, eğitim görme gerekliliği konusunda teşvik edilmesi önemlidir. Bunun gerçekleşebilmesi için de gerekli koşulların sağlanması gerekir.
Ayrıca, ekonomik olarak ayakta kalabilmek ve gelişebilmek için üretim projelerini hayata geçirebilecek yeterli maddi güvencelere sahip olmalıdır. Örneğin, bireysel ya da kolektif olarak çalışabileceği yeterli toprağa sahip olmak gerekir. Aynı şekilde, onurlu çalışma koşullarında iş olanakları da sağlanmalıdır. Mümkünse sosyal yardım bağımlılığından kaçınılmalı, ‘balık vermek yerine balık tutmayı öğretmek’ anlayışı benimsenmelidir.
Toplumun bir kısmı tarafından gerilla geçmişi nedeniyle damgalanmasıyla mücadele edebilmek için yeterli politika ve güvenceler bulunmalıdır. Yeniden topluma katılan kişi, geri döndüğü toplumun kurumlarını, haklarını, bunları nasıl savunacağını, sağlık ve emeklilik konularını ve bunları talep etme yollarını yeterince bilmelidir.
Savaş sırasında, gerillalar güçlerini tanıdıkları bir kolektifin parçasıydı. Bu nedenle, artık silahlı olmasa bile, siyasi, toplumsal ya da kültürel ifadelerle bu kolektifin bir şekilde varlığını sürdürmesi sağlanmalıdır. Onu diğerleriyle birleştiren bağlar korunmaya çalışılmalıdır.
SİLAH YERİNE GENİŞ SİYASİ HAK VE GÜVENCELER

*Bu ‘birleştiren bağların korunması’ için yasal güvence gerekmez mi? Entegrasyon yasaları mı dediniz buna?
Bizim anlaşmamızda bu konu ‘Siyasi Katılım’ ya da ‘Demokratik Açılım’ olarak adlandırıldı ve ikinci maddede yer aldı. Temelinde, devletin de kabul ettiği şu anlayış vardı: Çatışma büyük ölçüde, nüfusun önemli bir kesiminin siyasi katılım hakkına dair güvencelerden yoksun olmasından kaynaklanıyordu. Bu nedenle, yalnızca eski silahlı gruplar için değil, geçmişte dışlanmış ve baskı görmüş siyasi ve toplumsal örgütler için de siyasi katılımı mümkün kılacak anayasal ve yasal reformların benimsenmesi amaçlandı. Artık sesini duyurmak için silaha başvurmak gerekmeyecek; geniş siyasi hak güvenceleri sağlanacaktı.
Ne yazık ki, bu madde üzerinde varılan anlaşma, öngörüldüğü şekilde hayata geçirilmekten çok uzaktır. Gerekli reformların zorunlu hale gelebilmesi için anayasal, yasal ve idari süreçlerden geçmesi gerekiyordu. Gerçekte ise yasama organı bu reformların onaylanma sürecini engelledi. Yalnızca bir ‘Muhalefet Statüsü’ kabul edildi – bu da aslında 1991 Anayasası’ndan beri var olan bir yükümlülüktü. Geri kalan her şey neredeyse tamamen tıkanmış durumda. Hatta Gustavo Petro’nun mevcut hükümeti bile Kongre’yi reformları onaylamaya ikna edemedi.
Sonuçta, oy ticareti, geleneksel seçim makinelerinin gücü, büyük sermaye sahipleri ve mafyaların seçim kampanyalarına finansman sağlaması, politik müşteri ilişkileri gibi Kolombiya siyasi rejiminin eski alışkanlıkları halen sürüyor. Belki de en uygun çözüm, Anlaşma’nın kendisinin bu tür sapmaları aşarak uzlaşılmış değişiklikleri doğrudan onaylayacak özel bir yasama mekanizması yaratması olurdu.
KARŞILIKLI JESTLER TOPLUMDA MEŞRUİYET KAZANMAK İÇİN ÇOK ÖNEMLİ
*Bir söyleşinizde barış müzakerelerinde her iki tarafın somut adımlar atmasının önemine dikkat çekmişsiniz. Karşılıklı adımlar neden önemlidir? Bu süreçler nasıl ilerlemelidir? Toplumun sürece güven duyması için ne yapılabilir?
Görüşmelerin ve olası anlaşmaların yürütüleceği mevcut bağlama dikkat etmek gerekir. Her şey, o toplumun özelliklerine ve geçerli siyasi kültürüne bağlıdır. Biz, görüşmelerin gerginlikten uzak, karşılıklı askeri operasyonların durdurulduğu bir ortamda yürütülmesini önerdik ve bunun doğru olduğuna inanmayı sürdürüyoruz. Ancak Kolombiya hükümeti bunu kabul etmedi. ‘Savaş varmış gibi savaş, diyalog varmış gibi diyalog’ ilkesini dayattı; yani çatışmada olan hiçbir şey müzakere masasını etkilememeliydi. Bu, bir generalin çatışma bölgesinde alıkonulmasıyla hükümetin doğrudan etkilenmesine kadar sürdü ve bu durum görüşmelerde derin bir krize neden oldu.
Karşılıklı jestler, toplum nezdinde meşruiyet kazanmak için çok önemlidir; nihayetinde anlaşmaları onaylayan, pratikte toplumun kendisidir. Bizim durumumuzda, bir noktada Kolombiya toplumuna güven verecek siyasi eylemler yaratmanın ve hükümeti anlaşma arayışını sürdürmeye zorlamanın gerekli olduğunu gördük. Belirli sürelerle ateşkes ilan ettik, sonunda süresiz hale getirdik ve buna uyduk. Yeni savaşçı alımını, patlayıcı üretimini ve hatta askeri eğitimleri durdurduk, on sekiz yaş altı kişileri saflardan çıkardık ve diğer önlemleri aldık. Devlet de buna karşılıklı adımlarla karşılık verdi.
Aynı şekilde, toplumun görüşmelere bir şekilde dahil olmasını önemli bulduk. Her iki taraftan mağdurların taleplerini dile getirdiği kamu oturumları düzenledik; kadınların ve farklı toplulukların seslerini duyurabilmeleri için bir cinsiyet komisyonu oluşturduk; ayrıca köylü ve yerli örgütlerinin sadece dileklerini ifade etmelerini değil, barış görüşmelerinin sürdürülmesini talep etmelerini de sağladık. Bu çok önemli bir gelişme oldu.
MÜZAKERE SÜRECİNDE NASIL BİR DİL KULLANILMALI?
*Türkiye’de de hükümet ve Kürt hareketi arasında bir barış süreci var. Deneyimlerinizin ışığında sormak istiyorum: Taraflar nasıl bir dil kullanmalı?
Bu tür bir mesele, iki yönlü bir bilgi çabasını gerektirir: Bizim, Türkiye’nin durumunu ve Kürt halkının mücadelesinin özelliklerini anlamamız; sizin de Kolombiya’daki çatışmanın dinamiklerini anlamanız gerekir. Yeterli bilgi olmadan yorum yapmak kolayca hataya yol açar. Ancak inkâr edilemeyecek bir gerçek vardır: Diyalog, diğerinin varlığını kabul etmek demektir; hatta onun kendi nedenleri olduğunu, bunların farklı, hatta zıt olabileceğini tanımak anlamına gelir. Sonuçta, barış düşmanla yapılır; çünkü silahlı çatışma onunla yaşanmıştır. Bu iki taraf için de geçerlidir.

Sürekli hakaret içeren bir tutumla diyalog yürütmek imkansızdır. Bu tür durumlarda, silahlı isyancılar devlete, rejime, yerleşik kurumlara karşı mücadele etmiş kişilerdir; yani yasal çerçevenin dışında kalmışlardır – ki çoğu zaman bu durum, devlet temsilcilerinin kendi yasalarını ihlal etmelerinden kaynaklanmıştır. Başlangıçta bu konuyu tartışmak ve davranış ile dil konusunda temel kurallar belirlemek, birçok sorunu önleyebilir. Devlet açısından silahlı isyancılar hep ‘terörist’ olmuştur. Diyaloğu başlatmak, bu tanımı kısmen yumuşatmak, mümkün olduğunca bir saygı dili üzerinde uzlaşmak gerekir.
SİZİ TATMİN EDEN KENDİ ANLAŞMANIZI YARATMALISINIZ
*Peki sizce buradaki çatışmanın tarafları, sizin sürecinizden ne tür dersler çıkarabilir?
Kolombiya’da çok özel koşullar vardı; bunların Türkiye’deki durumla karşılaştırılabilir olup olmadığını bilmiyorum. Ayrıca, savaşçıların kendilerine özgü niteliklerinin de dikkate alınması gerekir. Tüm coğrafi ve toplumsal alanlar için geçerli genel ölçütler olduğunu sanmıyorum.
Kürt ve Kolombiya çatışmalarının bağlamları farklıdır. Oradaki çatışmayı derinlemesine bilmediğim için mazur görün. Ancak bizim deneyimimizden çıkarılabilecek bazı uyarılar var. Genelde bu tür çatışmalarda muhatap taraf, silahlı hareketin ideolojik ve siyasi kararlılığını küçümser. Onların gerekçelerini ve fikirlerinin sağlamlığını kabul etmek istemez. Bu yüzden onları bireysel çıkarlarla ‘kazanmak’ ister. Bizde de böyle oldu. Biz, kişisel çıkar istemedik; hedeflerimizin bir halkın arzularıyla, ihtiyaçlarıyla ilgili olduğunu söyledik. Ancak bu tutum, üyelerin geleceğini ilgilendiren kişisel konuların geri planda kalmasına neden oldu. Böyle olmak zorunda değildir; her iki alan da aynı anda ele alınabilir.
Açıkçası, sizin bizim deneyimimizden hangi dersleri çıkarabileceğiniz üzerine konuşmak için bu alan yetersizdir. Anlaşmamızın her maddesini ayrıntılı biçimde anlatmak gerekir. Ama eğer siz bizim deneyimimizi yakından incelerseniz, kendi mücadele tarihinizi, hedeflerinizi ve sınırlarınızı en iyi bilen taraf olarak, hangi derslerin sizin için faydalı olduğunu kendiniz çıkarabilirsiniz.
Biz yarım yüzyıldan uzun süren bir savaşı yürüttük; bu savaş büyük ölçüde ABD’nin Latin Amerika’daki emperyalist çıkarlarının ve ülkemizdeki derin sosyal-siyasal eşitsizliklerin ürünüdür. FARC olarak hiçbir ülke ya da yabancı hareketten ekonomik veya lojistik destek almadık; kendi gücümüzle, büyük fedakarlıklarla ayakta kaldık. İmzaladığımız anlaşma, defalarca başarısız olmuş barış görüşmelerinin ve uzun mücadelemizin sonucudur. Belki de başarısının -tam ya da kısmi- nedeni budur. Bu anlaşma, ülkemizin koşullarından doğan özgün bir belgedir. Her zaman eleştirenler olacaktır; bu önemli değildir. Siz de kendi koşullarınıza uygun, sizi tatmin eden kendi anlaşmanızı yaratmalısınız.
×
KOLOMBİYA’DA 53 YIL SÜREN ÇATIŞMALAR VE BARIŞ YOLU
Kolombiya’da çatışmalar 1948’de Liberal Parti liderinin bir suikast sonucu öldürülmesi sonrası Liberal Parti ve Muhafazakar Parti yanlıları arasında başladı.
1957’ye kadar süren çatışma döneminde bu iki güç savaştı. Bu süreçte Komünist Parti ve sol örgütler köylülerin çatışmalardan korunması için özsavunma çalışmaları yürüttü. 1957’de liberaller ile muhafazakarlar anlaşmaya vardı. Sol güçler 1964’te bir kırsal bölgede Marquetalia Cumhuriyeti olarak adlandırılan bir komün alan oluşturdu. Ordunun bu komüne yaptığı saldırıdan kurtulanların ormanlık alanlara çekilen bölümü FARC’ın temellerini attı.

Kolombiya devleti ve FARC ile yaşanan 50 yılı aşkın çatışmalarda 220 bin kişi hayatını kaybetti, 3 milyon insan zorunlu göç etti. Kolombiya’da barış çabaları 1980’lerden itibaren başladı. Kolombiya hükümeti ile FARC, 1984-1987, 1991-1992, 1999-2002 ve 2012’de 4 kez barış görüşmeleri için bir araya geldi. Ancak özellikle uyuşturucu kartellerinin ülkedeki gücü ve tarafların ihlalleri nedeniyle sonuçsuz kaldı.
Barış dönemi FARC’la mücadele sözü vererek 2010’da iktidara gelen Juan Manuel Santos’un, ilk birkaç ay yapılan operasyonlar sonrası barış siyasetinde karar kılmasıyla başladı.
BARIŞA GİDEN YOLUN KISA TARİHÇESİ
Barışa giden yolun kısa tarihçesi şöyle:
26 Ağustos 2012: Görüşmelere başlanması için bir yol haritası olarak Kolombiya ve FARC arasında Genel Anlaşma imzalandı.
18 Ekim 2012: Norveç’in başkenti Oslo’da ilk müzakere masası kuruldu.
19 Kasım 2012: Masa, Küba’nın başkenti Havana’ya taşındı, anlaşmanın ilk maddesi olarak tarım reformu görüşmeleri başladı.
20 Kasım 2012: FARC tek taraflı ateşkes ilan etti, 23 Ocak 2013’e kadar sürdü.
26 Mayıs 2013: Tarım reformu anlaşması imzalandı.
4 Kasım 2013: Siyasete katılım anlaşması imzalandı.
15 Aralık 2013: FARC ikinci kez tek taraflı ateşkes ilan etti. 15 Ocak 2014’e kadar sürdü.
16 Mayıs 2014: Uyuşturucu ticareti üzerine anlaşma imzalandı.
20 Mayıs 2014: FARC başkanlık seçimleri nedeniyle 28 Mayıs’a kadar ateşkes ilan etti.
7 Haziran 2014: 60 kişilik ‘çatışmalı süreç mağdurları‘ heyetinin görüşmelere gözlemci olarak katılmasına karar verildi.
20 Aralık 2014: FARC ateşkes ilan etti, ordu saldırıları artırınca sona erdirdi.
7 Mart 2015: Mayınlı alanların temizlenmesi için anlaşmaya varıldı.
8 Temmuz 2015: FARC yeniden ateşkes ilan etti.
25 Temmuz 2015: Devlet Başkanı Santos, operasyonları durdurduklarını açıkladı
23 Eylül 2015: Santos ile FARC Lideri Timoşenko, Havana’da bir araya geldi.
17 Ekim 2015: Kaybedilen 25 bin kişinin akıbetinin araştırılması konusunda anlaşmaya varıldı.
15 Aralık 2015: Taraflar savaş kurbanları/mağdurları konusunda yaraları sarma, adaleti sağlama, hakikatleri ortaya çıkarma ve tekrar etmemesini garanti altına alma konularını içeren anlaşmayı imzaladı.
23 Haziran 2016: İlk defa çift taraflı ateşkes ilan edildi. Nihai anlaşmanın referanduma götürüleceği duyuruldu.
18 Temmuz 2016: Santos barış için hayata geçirilecek yasalara destek verme çağrısı yaptı.
3 Ağustos 2016: Savaşın en şiddetli döneminin sorumlusu, Eski Devlet Başkanı Alvaro Uribe, referandumda ‘hayır’ kampanyası yürüteceklerini ilan etti.
5 Ağustos 2015: Hükümet ve FARC, silahların bırakılması için protokol imzaladı.
25 Ağustos 2016: Santos, orduya ateşi tamamen sona erdirmeleri talimatı verdi.
28 Ağustos 2016: FARC, son kez ve bu defa bir daha silahları ele almamak üzere ateşkes ilan ettiklerini açıkladı.
26 Eylül 2016: Kolombiya’nın Cartegena kentinde, uluslararası heyetlerin eşliğinde Kolombiya Devlet Başkanı Juan Manuel Santos ve FARC Lideri Timoşenko ve gerilla heyeti, 40 oturum sonucunda oluşturulan 297 sayfalık barış anlaşmasına imza attı.
2 Ekim 2016: Barış anlaşması halk oylamasına sunuldu. Oylamanın sonucunda anlaşmaya yüzde 50.2 ile ‘hayır‘ yanıtı verildi. Hükümet ve FARC arasında görüşme masası yeniden kuruldu.
24 Kasım 2016: Görüşmeler sonucu yapılan değişikliklerle ikinci ve nihai barış anlaşması imzalandı. Anlaşmanın referanduma götürülmemesine karar verildi.
30 Kasım 2016: Kolombiya meclisi nihai barış anlaşmasını onayladı.
28 Aralık 2016: Kolombiya kongresi FARC gerillalarına af yasasını onayladı.
17 Ağustos 2017: FARC son silahı teslim ettiğini açıkladı.
1 Eylül 2017: FARC’ın yerine Comunes adlı siyasi parti kuruldu. FARC’ın son başkomutanı olarak Rodrigo Londoño partinin lideri oldu.



