Şikefta Casene’de düzenlenen bu törende, 30 kişilik bir PKK’li gerilla grubu, yıllar boyu omuzladıkları silahlarını imha etti. Fakat bu, yalnızca teknik bir silahsızlanma değil, ideolojik, siyasal ve sembolik anlamı derin bir karardı. Törene katılan herkesin ortak duygusu buydu.
Diyar CİWAN
Dağların içine oyulmuş taş merdivenlerde gerilla grubunun gelişini beklerken yalnızca bir töreni izlemeye değil, bir çağın kapanışına tanıklık etmeye hazırlandığımızı hissediyorduk. Sabah saatleri, vadinin sıcak taşlarında yankılanan sessizlikle başlamıştı. O sessizlikte bir sonun ve aynı anda bir başlangıcın ayak sesleri gizliydi.
GÖZLER YUKARIDA: MERDİVENİN BAŞINDA BELİRENLER
Gerilla grubunun ineceği merdivenin tam karşısında dünyanın dört bir yanından gelen misafirlerle birlikte mağaranın bulunduğu tepeye bakıyorduk. Yol boyunca merdivenlerin iki yanına dizilmiş kameralar, mikrofonlar ve sessizce bekleyen halk vardı. Yüzlerde heyecanla karışık bir durgunluk hakimdi. Herkesin bildiği ama kolay dile getiremediği bir gerçeğin eşiğindeydik. Bu, sadece bir silah imha etme töreni değil, bir dönemin kapandığı andı.
Saatler ilerledikçe gözler yukarıya çevrildi. Sessizliği bozan ilk şey yapılan anons oldu. Herhangi bir çekime, slogana, hatta ayağa kalkmaya dahi izin verilmeyeceği ilan ediliyordu. Ancak merdivende belirginleşen gerillalar…
En önde, üzerinde leşkerî kıyafetiyle KCK Yürütme Konseyi Eş Başkanı Besê Hozat göründü. Duruşunda abartılı bir gösteriş yoktu, ama adımlarındaki güven dikkat çekiciydi. Hemen arkasında Nedim Seven, ardından askeri düzene sadık bir yürüyüşle sıralanmış 28 gerilla. Her biri kamuflaj kıyafetleri içinde, başları dik, adımları senkronizeydi. Sessiz, ama son derece kararlı bir geçişti bu.
Halk, yolun yarısında gerilla grubunu alkışlamaya başladı, alkışlar eşliğinde sloganlar yükseldi. Bu sesler vadi duvarlarında yankılandı. Gruptaki gerillalarsa büyük bir kararlılıkla yollarına devam etti. Açıklamanın yapılacağı alana doğru yaklaşan Besê Hozat’ın yüzünde kısa bir tebessüm belirdi. Gülümsemesinde, o anda halkla kurduğu göz temasının karşılığı vardı. Sessizlik, alkışlarla birlikte yumuşadı. İnsanlar ellerini kalplerine götürdü. Herkes eli yüreğinde gelecek açıklamayı ve silahların imha edilmesini bekliyordu. Duygular sessiz ama yoğundu. Bu tören, kimsenin yabancısı olmadığı ama ilk kez bu biçimde yaşadığı bir ortaklık olarak hafızalara kazındı.
PLATFORMDA OKUNAN KARARLILIK
Grup platforma ulaştığında alkışlar yeniden yükseldi. Sessizliğin yerini bir kez daha sloganlar aldı. Besê Hozat halkı selamladıktan sonra açıklama metnini okumak üzere mikrofona yöneldi. Hazırlanan metnin Türkçesini okudu. Açıklamanın Kürtçesini ise Nedim Seven halka sundu. Konuşmaların biçimi sade ama vurgusu kuvvetliydi. Her iki isim de metni yaşanmışlığın heyecanıyla seslendirdi. Sözler kağıtta hazırdı ama her kelime, sanki o an yeniden söyleniyormuş gibi canlıydı.
Açıklamada kararın, dışsal hiçbir zorlayıcı etkenin sonucu olmadığı, Abdullah Öcalan’ın paradigmasına duyulan bağlılık temelinde, tamamen kendi öz iradeleriyle alındığı vurgulandı. Bu, sadece teknik bir silahsızlanma değil, aynı zamanda stratejik ve ideolojik bir yön değişikliğiydi. O an orada bulunan herkes, bu cümlelerin kolay kurulmadığını, arkasında uzun bir iç tartışma, muhasebe ve siyasi öngörü bulunduğunu sezdi. Kitle açıklamayı sessizce dinledi. Sessizlik, her zaman duyulmayan ama güçlü bir onay biçimi gibiydi.
SİLAHLARIN VEDASI: DİNGİN, DÜŞÜNCELİ, KARARLI
Açıklamanın ardından grubun silahlarını imha etme törenine geçildi. Tören alanının ortasında büyükçe bir demir kazan hazırlanmıştı. İlk olarak Besê Hozat yaklaştı. Silahını kazanın içine dikkatlice bıraktı. Ne yavaş ne hızlı… Büyük bir soğukkanlılık ve kendinden emin şekilde kenara doğru ilerledi. Ekibindeki gerillaların silahlarını imha etmek üzere kazana koymasını izledi. Ardından Nedim Seven ve diğer gerillalar aynı sırayla, aynı ciddiyetle bu işleme devam etti. Herkesin duruşu netti. Ne duygularını abartan bir jest ne de sıradanlaştıran bir yüz ifadesi…
Kazan kısa sürede dolmaya başladı. İçeride keleşler, M16’lar, biksi ve bisving dikkat çekiyordu. Her biri, bir dönemin aracıydı. Şimdi kazanda bir araya gelmiş, tarihin yükünü taşıyorlardı. Alevler yükselirken kitle alkışladı. Alkış uzun sürdü, sloganlar eşlik etti. Halk, duygularını birbirinden gözlerini kaçırarak yaşama telaşına düşmüştü.
DÖNÜŞ: SİLAHSIZ AMA EKSİKSİZ
Törenin sonuna doğru grup, geldikleri gibi askeri düzen içinde merdivenlere yöneldi. Artık omuzlarında silahlar yoktu, ama taşıdıkları sorumluluk hala oradaydı. Sessizlik yeniden vadinin içine çöktü. Bu kez, tören öncesindeki gergin bekleyişin sessizliği değil, törenden sonra oluşan başka türden bir durgunluktu. İnsanlar yerinden kolayca ayrılmadı. Bazıları uzun süre platforma, bazıları da yanmış kazana baktı. Bu görüntü, tanıklık eden herkesin hafızasında yer edecek türdendi.
Dün Şikefta Casene’de sadece bir eylem gerçekleşmedi. Aynı zamanda bir hafıza biçimi değişti. Bu tören, hem gerillanın kendi iç yolculuğuna dair bir durak, hem de Kürt siyasal mücadelesinde yeni bir aşamanın habercisi oldu Silah bırakma kararı, yalnızca Kürtleri inkar edenlere karşı bir hamle değil, halka ve tarihe karşı bir sorumluluk beyanıydı.
Ve biz oradaydık. Bu anın tanıklarıydık.