Gerçeğe yeni ses
Nûmedya24

Akın Olgun yazdı |

Öcalan'ın videolu çağrısı ve barışa denk olmak...

Akın Olgun yazdı |

Tarihsel ve konjonktürel olarak, PKK örgütsel varlığına son verirken, Kürt gerçekliğini dünyaya açan, geliştirdiği idari modeli felsefi temele oturtarak, dünya halklarının mücadele tarihine sunan ve daha da önemlisi, kendisini dünya halkları nezdinde entegre ederken, Türkiye’yi de yeni bir sistemsel dönüşüme zorlayarak, halklarla entegre olmasının inşa eden konumunu yükseltiyor. 

Akın OLGUN

Ve nihayet Öcalan’ın görüntülü mesajı ile dünya kamuoyu tanıştı.

Bu tarihsel görüntü ve video elbette hem kamuoyuna hem siyasete ve hem de halka çok şey anlatıyor. (İleride bu başlıkları ayrıca konuşuruz.)

Öncelikli olarak söylemek gerekirse, bu çağrının temelinde en önce halk, sonra dünya kamuoyu var.

Özellikle Kürtler, Öcalan’ın bu süreci bizzat kendisinin yönettiğini, onun ağzından duymadıkça, içlerinde hep bir şüphe taşıyacak ve süreci sahiplenme konusunda tereddütlü davranacaklardı.

Kaldı ki tereddütlerini açıktan ifade ettiklerini, süreci sahiplenmekte tutuk davrandıkları bilinen bir gerçek.

Hatta ikna çabalarına da gönülden karşılık vermediklerini biliyoruz. “Memnuniyetsiz memnuniyet” diyebileceğim bir çizgideydi Kürtler.

Bu durumu tersine çevirecek tek şey ise Öcalan’ın görüntülü çağrısı olabilirdi. Halkın beklentisi de buydu.

95 yılında, M. Ali Birand’a verdiği söyleşide Öcalan, Kürt halkı için “Aldığım kararlar bağlayıcıdır, Kürt halkının büyük çoğunluğu beni dinlerler” diyendi ve bu tutumunun karşılığı olduğunu elbette biliyordu.

Halkın sürece dair kaygılarının olduğu, sahiplenme konusunda tereddüt ettiği gerçeği kendisine ulaştığında, çok muhtemelen Öcalan bunun nasıl aşılacağını bildiğinden, oldukça rahattı.

Günü geldiğinde onlara seslenecek ve “beni dinlerler” dediği duruşunu hissettirecekti.

Bundan sonra, Kürtlerin bu süreci sahiplenme konusunda bir tereddüdü olmayacağını söyleyebiliriz.

Böylece Öcalan hem halkın hem örgütünün hem de dünya kamuoyunun dikkatini üzerine çekerek, pozisyonunu, iradesini ve iddiasını ortaya koydu.

Öcalan’ın görüntüye, imaja takılmadığını az buçuk Kürt hareketini takip eden herkes söyleyecektir. Bu videolu seslenişte de bunu önemsemediğini anlıyoruz. Önemli olan içerik ve mesaj olduğunu bilen bir aklın tutumunu, videolu mesajda da görüyoruz. (Ben önemsenmesi gerektiğini düşünenlerdenim bu arada)

Videolu mesajda Öcalan, güçlü duruşunu görüntüye değil, mesaja yedirmiş. Anlaşılan devlet, görüntü olarak çok güçlü bir poz vermesinden yana olmamış. (Belli kesimleri tetiklemek istemedikleri ve makul bir seviyede tutmaya çalıştıkları aşikar… )

Öcalan, “Komünalist yoldaşlar” seslenişi de yeni dönemin dili ve yaklaşımına dair önemli bir sinyal bence.

Bu, dilin ve yapının her alanda değişim geçireceğini işaret ediyor. Yeni bir söylem dili gelişeceği ortada ve daha da önemlisi tüm yapı “komünal” örgüt modeline geçiş için hazırlanacak. DEM Parti bu yanıyla ilk değişimin yaşanacağı yer olabilir.

“Özgür irade” vurgusunu ise kendisine karşı kara propaganda yürüten ve şaibe yaratmaya çalışan kesimlere dönük olarak, altı özellikle çizilmiş bir ifade olarak görüyorum.

Bir örgütün nasıl değişip, dönüştüğüne tanıklık edecek oluşumuz da bana muazzam görünüyor bu arada.

27 yıldır lideri içeride olan ve buna rağmen onun arkasında kenetlenen ve onun söylemleriyle örgütsel hayatını şekillendiren, onu terk etmeyen ve iradesini boşa düşürmeyerek “dosta düşmana karşı” önemli bir duruş geliştiren bu ideolojik bütünlük, bugün Öcalan gerçekliğini, yani Bahçeli’nin adını koyduğu “kurucu lider” pozisyonunun da yaratıcılığını anlatıyor bize.

Bu doğru anlaşılmadığı sürece PKK gerçekliğinin doğru anlaşılacağı kanaatinde değilim.

Dünyada bir benzeri olmayan ve bölgesel anlamda, bıçak sırtı bir zeminde askeri, siyasi ve diplomatik temelde mücadele yürüten bir örgütün, belirleyici olma gücünü “stratejik ortaklık” temelinde bölge haklarıyla ve özellikle Türk halkıyla paylaştırma perspektifi, bugünün barışını inşa eden zeminin de kendisi olduğunu söyleyebiliriz.

Tarihsel ve konjonktürel olarak, PKK örgütsel varlığına son verirken, Kürt gerçekliğini dünyaya açan, geliştirdiği idari modeli felsefi temele oturtarak, dünya halklarının mücadele tarihine sunan ve daha da önemlisi, kendisini dünya halkları nezdinde entegre ederken, Türkiye’yi de yeni bir sistemsel dönüşüme zorlayarak, halklarla entegre olmasının inşa eden konumunu yükseltiyor.

Eğer başarılabilirse, barışın kurulacağı yer, bu sistemsel dönüşümün kendisi olacak ve bunun önünde durmayan herkesi de hiç şüphesiz kapsayarak içine alacak ama karşısında duranı da tasfiye edecek. Çünkü siyaset boşluk tanımaz.

Süreç, hiç tahmin edemeyeceğimiz ölçüde büyük adımlara sahne olacak görünüyor. Öcalan’ın “karşılıksız” tutumu da bu anlamda dikkat çekici. Meseleyi “alışveriş” zihniyetine hapsedenlere karşı da önemli bir tutum. Teknik konuları göz önünden çeken de bir hamle bu. Görüntüyü değil Özü önemsediğini anlıyoruz böylece.

“Aşka düşen denk olur” sözünün tınısından hareketle söylemek gerekirse, dönüşen, uyum sağlayan ve hemhal olan bir büyük barış ve bir büyük kazanma yolculuğu bu. “Denk düşenler” kazanacak bu yanıyla.

Çünkü ne kaybettiğini idrak edemeyenler ne kazandıklarının değerini bilemezler.

Öcalan, bunu bilenlerle kurduğu bağla siyaset yapıyor diyebiliriz. Aradığı insanı bulduğu yer yine kendi örgütü çünkü…

Bu dönemeçten sonra, “denk” olmayı bozan her yaklaşım ve tutumu, bir kötülük operasyonu olarak görmek, abartılı olmaz kanaatindeyim…

Kürtler, artık sürekli kendini anlatmak zorunda olan ruh halinden çıkıp, kurucu olduğunu hatırlamalı bu yanıyla. Öcalan’da “özgür irade” derken buna da dikkat çekiyordur belki de…

*Bu yazı Akın Olgun’un X sayfasından alınmıştır.

Benzer Haberler