Gerçeğe yeni ses
Nûmedya24

DEVA Partisi Genel Başkanı Yardımcısı İdris Şahin |

Ankara’ya uğramayan demokrasi Diyarbakır’a ulaşamaz

DEVA Partisi Genel Başkanı Yardımcısı İdris Şahin |

Türkiye tarihi bir süreçten geçiyor. Abdullah Öcalan kurucusu olduğu PKK’nin feshi ve silahsızlanma sürecini başlattı. Silahlı mücadelenin siyasal mücadeleye dönüşmesi gerektiğini 26 yıl sonra kendi görüntüsü ve sesiyle duyurdu. Buna cevaben Barış ve Demokratik Toplum grubu silahlarını imha etti.

DEVA Partisi Genel Başkan Yardımcısı İdris Şahin, Numedya24’ten Ezo Özer’e konuştu.

Şahin, iktidarın samimiyet testinin mevcut yasaları uygulamak olduğunu dile getirdi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın tekrar Cumhurbaşkanı olabilmek için anayasa değişikliği yapılacağı tartışmalarına cesur bir yanıt verdi: ‘’Türkiye, Erdoğan’dan büyüktür.’’

Şahin, “Kişiye özgü bir düzenleme ihtimaline takılıp kalırsak, Türkiye’nin köklü sorunlarını çözemeyiz” dedi.

*Barış ve Demokratik Toplum sürecini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Şimdi, özü itibariyle söylemek gerekirse, bu süreç ince ince işlenmiş; aynen Anadolu’daki kadınların işlediği motifler gibi… Devlet ve İmralı arasında hazırlanmış, kotarılmış ve kamuoyuna Öcalan’ın açıklamalarıyla duyurulmuş, ilan edilmiş bir süreçten bahsediyoruz.

*Sizce bu açıklamanın önemi nedir? Sadece taktiksel bir adım mı, yoksa daha derin bir anlamı mı var?

Bana göre bu, bir devrin kapandığını gösteriyor. Ve bu kapanış, Öcalan’ın sözlerinde de açıkça kendine yer buluyor. Artık silahların bırakılması gerektiğini, silahlı mücadelenin çözüm olmadığını açıkça ifade ediyor. Bundan sonraki dönemde demokratik siyasetin başlayacağını, ülkenin sorunlarının bu yolla çözülebileceğini belirtiyor.

*Bu sürecin Türkiye’nin siyasi yapısına etkileri ne olabilir?

Bu açıklama, şu aşamaya kadarki, silahlı mücadelenin artık yerini Türkiye’nin üniter yapısı içerisinde hak ve özgürlük temelli bir mücadeleye bırakacağının ilanıdır. Bu nedenle tarihi bir açıklama olduğunu düşünüyorum. Bu ülkede kalıcı barışın ve kardeşliğin tesisi bakımından atılmış olan adımları da son derece kıymetli buluyorum. Bu sürece kadar emeği geçen her kim olursa olsun, samimiyetle teşekkür ediyorum.

*Kürt illerinde yaşananlar uzun süredir Türkiye’de demokrasi dışı uygulamaların yoğunlaştığı alanlar olarak dikkat çekiyor. Bu coğrafyanın Türkiye siyaseti açısından bir laboratuvar işlevi gördüğünü söyleyebilir miyiz?

Türkiye’de son 40-45 yıldır hukuksuzluğun en derin izleri Kürtler üzerinde hissedildi, bu bir gerçek. Ancak Cumhuriyet tarihi boyunca farklı dönemlerde Aleviler, muhafazakârlar, sağcı-solcu ayrımı yapılmaksızın birçok kesim benzer baskılara maruz kaldı. Yine de Kürtler bu mücadelenin bayraktarlığını yaptı. Bugün geldiğimiz noktada, sistemin dışında kalan herkese karşı adaletsizliklerin yaşandığını görüyoruz. Bu yüzden Ankara’ya uğramayan bir demokrasinin Diyarbakır’a ulaşması, İzmir’de olmayan özgürlüklerin Van’da yaşanması mümkün değil. Gerçek ve kalıcı bir demokratikleşme için 86 milyonun onurlu, eşit vatandaşlar olarak yaşayacağı bir düzeni tesis etmemiz şart.

*Bu çerçevede DEVA Partisi olarak yaklaşımınız nedir?

Biz DEVA Partisi olarak temel hak ve özgürlükleri, silahlı mücadele yürüten örgütlerle yapılan müzakerelerden ayırmak gerektiğini düşünüyoruz. Hak ve özgürlükler şarta bağlanamaz. Parlamento bu konuda gecikmeden yasal ve anayasal adımlar atmalı. Silahı bıraktık demekle mesele çözülmüyor; silaha gerekçe yapılan sosyolojik nedenlerin, hak taleplerinin ortadan kaldırılması da gerekiyor. Aksi takdirde ne toplumsal barış sağlanabilir ne de toplumsal mutabakat. Herkesin içine sindireceği bir sistem kurulmalı ve bu da ancak yeni bir anayasa ile mümkündür.

*Ama kamuoyunda yeni anayasa tartışmalarına dair ciddi soru işaretleri var. “23 yıldır iktidarda olan bir parti neden şimdi anayasa değişikliği istiyor?” ya da “Bu sadece Erdoğan’ın yeniden aday olabilmesi için mi gündeme geliyor?” gibi eleştiriler var. Siz bu itirazları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu tartışmayı sadece Erdoğan’ın görev süresine indirgersek hem ülkeye hem de atılması gereken adımlara haksızlık etmiş oluruz. Türkiye, Erdoğan’dan büyüktür. Erdoğan bir gün olmayacak ama Türkiye kalıcıdır. Atatürk’ün de dediği gibi, “Benim naçiz vücudum bir gün toprak olacak ama Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.” Bu yüzden kişiye özgü bir düzenleme ihtimaline takılıp kalırsak, Türkiye’nin köklü sorunlarını çözemeyiz.

Biz DEVA olarak Erdoğan’ın süresi hiç gündemde yokken, demokrasiye geçiş eylem planımızı açıkladık, 6 partiyle birlikte 84 maddelik bir anayasa taslağında uzlaştık. Doğrudur, iktidar şu ana kadar kamuoyuna somut bir teklif sunmadı. Ama geçmişe takılıp kalarak da gelecek inşa edilemez. Sayaç sıfırlanmalı ve ülkenin ortak geleceğine odaklanmalıyız. Elbette itirazlar, çekinceler olabilir ama bu sürecin bir kişinin geleceğine indirgenmesi 86 milyona yapılmış büyük bir haksızlık olur.

*Bu sürecin barış eksenli bir sonuca ulaşması için Meclis’te kurulacak komisyondan söz ediyorsunuz. Bu komisyon nasıl bir işleve sahip olacak? Partiler nasıl bir hazırlık yapıyor?

Bu komisyon, kanunla kurulduğu takdirde dahi, çalışma esasları toplumsal mutabakatı sağlamaya yönelik olmalı. Alınacak kararlar tavsiye niteliğinde olur, bu kararlar bir rapora dönüştürülerek Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Başkanlığı’na sunulur. Orada değerlendirildikten sonra da ya yasal ya da anayasal düzenlemeye gidilebilir. Devamında da Meclis’teki diğer komisyonlarda bu konular görüşülmelidir.

Komisyonun temel amacı, geçmişte çözüm sürecinde olduğu gibi, toplumun tüm kesimlerine ulaşarak süreci şekillendirmek olmalıdır. Önce olayın mağdurları, ardından taraflar dinlenmeli. Akademi, sivil toplum, barolar ile görüşülmeli. En önemlisi de bölgede yaşamış, bedel ödemiş yurttaşlara doğrudan sorulmalı ve kamuoyu oluşturulmalıdır. Bu görüşmelerin sonucunda alınacak tedbirler komisyon tarafından TBMM Başkanlığı’na bir mutabakatla sunulmalıdır.

Sorunların çözüm adresinin TBMM olduğuna inanıyoruz. Bu sadece yürütmenin işi değil. Tüm siyasi partilerin katkı sunduğu, belki tam mutabakat değil ama büyük çoğunluğun destek verdiği bir süreç olmalı. DEVA Partisi ve Yeni Yol Grubu olarak, kurulacak komisyona üye vermeyi kabul ettiğimizi ifade ettik.

Ancak komisyonun 100 kişilik kalabalık bir yapıya dönüşmesi sağlıklı bir çalışmayı imkânsız kılar. Bu yüzden daha dar bir kadro öneriyoruz. Şu anda Meclis Başkanlığı’nın ve diğer siyasi partilerin de görüşü, bu komisyonun maksimum 40 kişiden oluşması yönünde. Zaten Plan Bütçe Komisyonu 40, KİT Komisyonu 35, Anayasa ve Adalet Komisyonları 27’şer kişiden oluşuyor. Bu örnekler dikkate alınıyor.

*Peki, Meclis tatildeyken bu komisyon çalışabilir mi?

Meclis tatile girdiğinde normalde komisyonlar çalışmaz. Ancak Genel Kurul’da alınacak bir kararla araştırma komisyonlarının yaz tatili süresince çalışmasına izin verilebilir. Nitekim de böyle oldu. Tatilde de komisyonlar çalışmalarını sürdürecek.

*Demokratik siyasetin hukukla güvence altına alınması için hangi yasal ve anayasal değişiklikler yapılmalı?

Aslında dünyayı yeniden keşfetmeye gerek yok. Türkiye ve dünya için geçerli temel bir gerçek var: Var olan anayasa, mevzuat ve uluslararası sözleşmelere uygun hareket edilse, sorunların %50-60’ı zaten çözülmüş olur. Anayasamızın 90. maddesi gereği uluslararası sözleşmelere uyulması gerekirken, şu anda bu kurala uyulmuyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına rağmen Selahattin Demirtaş ve Osman Kavala hâlâ tutuklu. Bu, mevcut iktidarın samimiyet testidir. Elbette bazı düzenlemeler için yeni mevzuat gerekebilir. Ama birçok sorunu, sadece mevcut hukuk sistemine uygun hareket ederek de çözebiliriz.

Şunu da belirtmek isterim: Anayasalar ilahi metinler değildir. Türkiye’de bugüne kadar iki darbe anayasası, bir de kurucu anayasa yapılmıştır. Mevcut parlamento ise ülke nüfusunun %96-97’sini temsil eden geniş bir temsiliyet yapısına sahip. Daha kapsayıcı, kuşatıcı bir anayasa yapılmasının önünde hiçbir engel yok. Yeni bir anayasa yapmak için yeni bir Meclis gerekmiyor. Mevcut parlamentoda bu yapılabilir. Önemli olan samimiyetle çözüm iradesi ortaya koymaktır. Artık geçmişteki söylemlerle yürünemez. Bisiklet gibi bu süreç de pedal çevrilmeden ilerlemez. Uluslararası kriterleri ve evrensel hukuk ilkelerini benimseyen, insan haklarına saygılı, hukukun üstünlüğünü esas alan, kuvvetler ayrılığına dayalı bir sistem içinde istenilen yasal ve anayasal düzenlemeler yapılabilir. Temel şartlar şunlardır: İnsan haklarına saygı, hukukun üstünlüğü, kuvvetler ayrılığı, sürdürülebilir kalkınma, herkesin eşit yurttaş olarak tanımlandığı bir yapı.

Etnisiteye veya mezhep kimliğine değil, vatandaşlık bağına vurgu yapılmalıdır. Böyle bir yapı kurulursa Türkiye, sadece bölgesinde değil Avrupa’da da kutup yıldızı gibi parlayan bir ülke olur. Demokrasi, bizim en büyük katma değerimizdir. Yeraltı kaynaklarımız sınırlı olabilir ama insan kaynağımız var. Sağlıklı bir demokrasiyle bu potansiyeli değerlendirebiliriz.

*2013-2015 Çözüm sürecindeki tecrübeleriniz nelerdi?

Bana çözüm komisyonu sözcüsü olduğumda şöyle denmişti: “Darbe komisyonunda bülbül gibi şakıdın, çözüm komisyonunda huma kuşu gibi düşüneceksin.” Komisyon on kişiydi ve ben sözcüydüm. O dönemde Tayyip Bey bizi sağlıklı değerlendirdi. Ancak 2015’ten sonra gelişen olaylar benim orada kalmamı mümkün kılmadı.

Ben çözüm sürecinde Berlin’de Süryani Kilisesi’ne gittim. Oradaki papaz arkasına bayrağımızı asmış ve dedi ki ‘Ben huzur içerisinde, kardeşlik içerisinde inancımı ve ibadetlerimi Mor Gabriel kilisesinde yapmak istiyorum. Burada değil.’  Ama adil bir ülkede, demokratik bir ülkede. Bizim için ana hedef bu olmalı, gerisi teferruat.

*Geçmişin hatalarından ders çıkarıldığını düşünüyor musunuz?

Elbette. Örneğin 2016’da CHP Genel Başkanı’na yazılı çağrı yaptım. Dokunulmazlıkların kaldırılmasının muhalefete zarar vereceğini söyledim. Dinlemedi. Sonuçta Demirtaş ve arkadaşlarının tutuklanmasına giden süreç başladı. O gün “Anayasaya aykırı ama evet” demek bugün yaşadıklarımızın temelini oluşturdu. Biz günübirlik düşünmüyoruz, ilkesel bakıyoruz.

Hali hazırda tutuklu bulunan İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun duruşmasının TRT’den canlı yayınlanma tartışmaları sürüyor.

Özgür Özel böyle diyor, Devlet Bey kabul ediyor. Tayyip Bey de ‘Devlet Bey böyle diyorsa sıkıntı yok’ diyerek, görüşmelerin alenî bir şekilde yayınlanmasına dair sürece onay veriyor.

Ama ben bu yaklaşımın yanlış olduğunu açıkça söylüyorum. Böyle bir şey olamaz. Masumiyet karinesi var, hukuki güvence var. Bir kişiyi kamuoyunun önünde sabahtan akşama kadar televizyonlarda yargılatamazsınız. Bu, hukuk devleti ilkesine aykırıdır.

Benzer bir uygulama yalnızca 1960 darbesinden sonra Menderes’e yapılmıştı. O zaman da sadece duruşma konuşmaları radyodan yayınlanmıştı. Ondan bu yana böyle bir uygulama hiç görülmedi.

*Barış ve Demokratik Toplum hedefine ulaşılabileceğine dair inancınız tam mı?

İnancım olmasa siyaset yapmazdım. Bu ülkenin huzurlu yarınları inşa edebileceğine inanıyorum. Geçmişteki kavgalar artık geride kalmalı. Umutta birleşelim. İnsanları sadece insan oldukları için sevelim. Kimlik, mezhep, köken değil; insanlık ortak paydamız olmalı.

Partiyi kurarken Ali Babacan’ın iki temel ilkesi vardı: İyi insan olmak ve işinde iyi olmak. Nihat Ergün de üçüncü ilkeyi ekledi: Demokrat olmak. Demokrat olmayan biri, karşısındakine saygı duyamaz. Biz bu değerlerle yol alıyoruz.

×İDRİS ŞAHİN KİMDİR?

1974 yılında dünyaya gelen İdris Şahin aslen Çankırı’lıdır. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu olan Şahin’in asıl mesleği avukattır. Türk Ceza Hukuku ve İdare Hukuku alanında uzmanıdır. İki dönem Çankırı Baro Başkanlığı, üç dönem Türkiye Barolar Birliği üst kurul delegeliği ve Türkiye Barolar Birliği Yönetim Kurulu Üyeliği görevlerinde bulunmuştur. AKP listelerinden 24. Dönemde Çankırı Milletvekili seçildi. Birçok önemli araştırma komisyonunda sözcülük görevini üstlendi. Anayasa Komisyonu Başkan Vekilliği görevinde bulundu. DEVA Partisinin kurucuları arasında yer aldı. DEVA Partisi Genel Başkan Yardımcısıdır. 28. dönem Ankara milletvekili olarak seçilmiştir.

Benzer Haberler