Memo Şahin
Birlikte anar tarih kitapları Kürtlerle dağları. Sıkıştıklarında, dara düştüklerinde sığınakları olmuştur dağlar Kürtlerin, tarih boyunca. Ve yurdudur Zagroslarla Toroslar arası koca coğrafya, insanlık kayıt altına alınalı beri.
Şikevtsiz, mağarasız dağ olmaz, kimi doğanın, kimi insanların eseri. Ve barınağıdır dağ ve mağaralar, zorba düzene baş kaldıranların.
İnsanlık tarihinde derin izler bırakan mağaralardan biridir Şanidar, Zagros dağları arasında, Hewlêr yakınlarında kurulu. Afrika’dan yola çıkan Neandertallerin 75 bin yıl önce konakladıkları mekandır Şanidar.
Bir başka konuklama yeridir Şikevta Casene, Dokan bölgesinde, Suleymanî yakınlarında. Uğrayıp uğramadıklarını bilmiyoruz Neandertallerin 160 km mesafedeki Casene mağarasına. O da çıkar gün yüzüne, daha yeni başlıyor bilim, o diyarlarda mesai tüketmeye, araştırmaya.
Bildiğimiz İngilizlere başkaldırdığında, mekanı, sığınağı olmuştur Şikevta Casene, Şêx Mahmud Berzencî ve arkadaşlarının.
Ve bildiğimiz, Mam Celal’in bir düzine yoldaşıyla 45 gün boyunca Saddam çakallarının karadan ve havadan saldırılarına direndiğine, Şikevta Casene ve çevresinde ve bir yol açıp Rojhilat’a varışına.
Ve aradan 102 iki yıl sonra karşılaşırız Şêx Mahmud Berzencî’nin torunlarıyla o tarihi mağarada, takvimler 11 Temmuz 2025’i gösterdiğinde, bir Cuma günü. Tarihin yükünü sırtlamışlardı sıska omuzlarına, indiklerinde 41 yıl önce çıktıkları dağlardan. Ve bilmiyoruz henüz, bu Cuma’nın Karfreitag’a, Hayırlı Cuma’ya evrilip evrilmeyeceğini.
Vardır, her halkın tarihinde önemli dönüm noktaları, viraj ve kavşaklar.
Hiç gerek yok, gerilere gitmeye, tarihin derinliklerinde kulaç atmaya. Verilmiş sözler yerine getirilmiş olsaydı son bir asırda ne Alişan Bey, ne de Şêx Seid, İhsan Nurî ve Sey Rızolar silah kuşanıp çıkarlardı dağlara, Kuzey yakasında. Ve ihtiyaç kalmazdı Besê Hozat’ların bir ömür dağda yastıksız yorgansız yaşamasına.
Boy attı iki kuşak, silahların gölgesinde. 40’lı ve 50’li yaşlarında 1980’li yıllarda doğanlar bugün. Yaşamını yitirdi, binlerce, on binlerce genç insan. Yaralandı on binlercesi, sakat kaldı, bıraktı bir uzvunu bir dağ yamacında, bir vadi ve mağarada. Binlerce köy yakılıp yakıldı, milyonlarca insan sürüldü topraklarından.
Hatırlayın! Fazla zorlamadan hafızanızı ve gidin otuz yıl öncesine.
Kim yeltenmedi alacakaranlıkta dağlara çıkmaya ve konlarını 1992’den sonra Başur’da açmaya?
Ve biraz insaflı olun, ağzınızı açtığınızda ve bir kez de olsa koyun elinizi vicdanınıza, dağdakiler için olmasa bile, yanı başınızdaki konu komşunuz hürmetine ve kulak verin Alişan Bey’in torunlarından Mamoste Necati Şahin’e:
Ne çok ölüm kaldı/ O dağda…/ Ne çok ölüm geldi/ O dağdan…/ Bu kez ölüm yandı/ O dağda…
Az biraz/ Sus…/ Bu kez…
Bir Kadın önde/ Eli Silahlı/ Ardı sıra/ İndiler/ Dağdan…
Bir Kadın önde/ Eli Silahsız/ Ardı sıra/ Çıktılar/ Dağa…
Geride/ Bir tutam/ “Barış umudu”/ Kaldı/ O dağda…/ Bu kez…
Sus/ az biraz…/ Sus/ Bu kez…
Kolay değil/ Zor zanaat…/ Omuzunda silah/ Kaç yıl/ Üç beş on beş/ Kırk beş…
Bir ömür…/ Silah,/ Kolundur gayrı./ Gel,/ateşe at “Kolu”nu…/ Derindir…
Sevinen var:/ Analar…
Üzülen var:/ Kandan kazananlar…
Kolay değil/ Zor zanaat/ Ölüm ile yaşamak…
Ölüm yaşamasın/ Ölüm,/ Ölsün bir kez…/ Bu kez…
Sus…/ az biraz/ Sus…/ Bu kez…
Evet, önce susmayla, dinleme ve karşınızdakine saygı duymayla başlayacaksınız ve kovacaksınız eli sopalı, dili zehirli o azmanları ekranlardan.
Ve varacaksınız ayırdına, sadece PKK etrafında toplanmış beş-on milyon insanı değil, tamı tamına 30 milyon Kürdü yaraladığınızın, o “Terörsüz Türkiye” söylemi ile.
Açılacaksa “terör” dosyası, yüz yıllık devlet terörü çıkar ortaya, bir kısmını Erdoğan’ın 12 Temmuz’da kenarından köşesinden dile getirdiği. Ve “tarihi konuşmasını” kendi tribünlerine yaptı Erdoğan, ısınma turlarından sonra indiği sahada. Ben teskin etmeye çalıştı diyeyim mahalle sakinlerini, siz mıntıka temizliği diye anlayın.
Ve gözyaşı döktü iki kadın, biri Casene’de, diğeri Kızılcahamam’da. Her iki mekanda habercisiydi, yeni dönemin. Biri yavuklusu ve nazlısından ayrılmanın, diğeri sevinçten değil sanırım, konforlu yaşama vedanın hüznünü akıtıyordu, gözyaşlarıyla arenada, sarıldığında kocasına.
Ve Kürt mutsuzsa, gelecek ipotekli!