Gerçeğe yeni ses
Nûmedya24

DSG’den ‘entegrasyon’ ve ‘silahsızlanma’ şartı |

Sîpan Hemo: Elimizdeki silahlar, Suriye'nin ortak silahı olacak

DSG’den ‘entegrasyon’ ve ‘silahsızlanma’ şartı |

Ademi merkeziyetçi bir Suriye inşa etmek için mücadele ettiklerini belirten DSG Genel Komuta Üyesi Sîpan Hemo, “Bazı bireysel hakların bir ‘lütuf’ gibi sunulmasını kabul etmemiz mümkün değildir” dedi. Türkiye için asla bir “tehdit” olmadıklarını vurgulayan Hemo, entegrasyon için “Eğer bir taraf diğerine ‘Bana katıl ve her şey eskisi gibi olsun’ derse” bunu asla kabul etmeyeceklerini söyledi.

HABER MERKEZİ – Suriye’de kendisini Cumhurbaşkanı ilan eden HTŞ’nin lideri Ahmet el Şara öncülüğündeki Şam yönetimi ile Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi arasında varılan 10 Mart Mutabakatı sonrası şekillenen yeni dengeler, Demokratik Suriye Güçleri’nin (DSG) geleceği ve demokratik Suriye hedefi konusundaki belirsizlikler güncelliğini koruyor.

Nûmedya24’ten Nedim Türfent ve Diyar Ciwan’a konuşan Demokratik Suriye Güçleri Genel Komuta Üyesi Sîpan Hemo, hem askeri hem de siyasal açıdan önemli mesajlar verdi.

Sîpan Hemo’ya göre Şam’da El Şara’nın liderliğinde kurulan geçiş hükümeti, geçmişin otoriter yapısının devamı niteliğinde. “İsimler değişti, zihniyet aynı kaldı” diyen Hemo, DSG’nin demokratik ve çoğulcu bir Suriye idealinden vazgeçmeyeceğinin altını çizdi.

Kürt, Arap, Alevi, Dürzi ve Hristiyan halklara çağrı yapan Hemo, “Bizi bir arada tutan şey, özgür Suriyelilik kimliğidir” mesajını verdi.

×

SÎPAN HEMO KİMDİR?

2012’de kurulan Halk Savuma Birlikleri’nin (Yekîneyên Parastina Gel / YPG) kurucuları arasında yer alan Sîpan Hemo, 13 yıldır başta IŞİD olmak üzere cihadist gruplara karşı mücadelelerde doğrudan yer aldı ve kritik görevler üstlendi. 

Hemo halen DSG Genel Komutanlığı’nda görev yapmaktadır. Bu nitelikleri nedeniyle Hemo ile siyasetten ziyade bölgedeki savunma stratejisini, özellikle de Kürt toplumunu ve kamuoyunu ilgilendiren konuları ele alacağız.

DSG komutanlarından Sîpan Hemo ile gerçekleştirdiğimiz söyleşi şöyle:

“DSG, ADEMİ MERKEZİYETÇİ BİR SURİYE İÇİN MÜCADELE ETMEKTEDİR”

*Suriye’de Baas rejiminin devrilmesiyle birlikte hem küresel hem de bölgesel güçler, Demokratik Suriye Güçleri’nin geleceğine odaklandı. Mevcut varlığınızın Ahmet el Şara yönetimi ve müttefikleri için bir “tehdit” oluşturduğunu düşünüyor musunuz?

Bu, DSG Genel Komuta Üyesi Sîpan Hemo’nun yayınlanan ilk fotoğrafıdır.

Kuşkusuz, DSG’nin yeni Suriye’deki varlığı, başlangıcından bugüne kadar her zaman bir proje ve modele sahipti. DSG, tüm bileşenlerin özgürce yaşayabileceği eşit ve çoğulculuğa dayanan bir Suriye konseptine göre örgütlenmiştir. DSG, Suriye’deki tüm halkların korunmasını temel hedefi olarak görmektedir. En önemlisi de ademi merkeziyetçi bir Suriye inşa etmek için mücadele etmektedir. DSG şimdiye kadar birçok bölgede bu hedefe ulaşmış ve önemli deneyimler kazanmıştır.

ŞAM’DA SADECE İSİM VE ÜNİFORMA DEĞİŞTİ, ZİHNİYET AYNI

Baas rejiminin devrilmesiyle birlikte 8 Aralık 2024’tan bu yana Suriye’de yeni bir sistem inşa etme çabaları başlamıştır. Bu nedenle DSG, demokratik ve her rengin kendini koruyup yaşatabileceği bir Suriye inşa etmekten yana olduğunu herkesten önce ilan etmiştir. Bu temelde, yeni Suriye ordusunun bir parçası olabileceğimizi açıkça ortaya koymuş bulunmaktayız. Bu amaçla birçok toplantı ve müzakereler yapıldı. Ancak zaman içerisinde Şam’daki mevcut yönetimin demokratik bir ülke inşa edeceğine dair umut vermediğini gördük.

Başka bir deyişle, bugün Şam’da iktidar olup da özünde bize karşı olan tüm güçler tamamen merkezi ve otoriter bir Suriye inşa etmek istiyorlar. Bu nedenle Baas rejiminden farklı bir model inşa etme niyetleri de aslında yok. Eğer ifade doğruysa, bugün gördüğümüz sadece bir isim ve üniforma değişikliğidir. Başka bir deyişle, Ahmed el Şara, Esad’ın yerine geçmiş ve Baas’ın yerine HTŞ yönetimi gelmiştir. Dolayısıyla mevcut tablo, DSG’nin demokratik bir Suriye inşa etme umut ve taleplerine cevap vermiyor. Ancak, bu sorunlara rağmen DSG demokratik ve çoğulcu bir ülke inşa etme hedefinden geri adım atmamakta kararlıdır.

ENTEGRASYON MESELESİ NASIL SONUÇLANACAK?

*DSG Genel Komutanı Mazlum Abdî ile Ahmed el Şara arasındaki 10 Mart Anlaşması’nın temel noktalarından biri entegrasyon meselesiydi. Her iki tarafın da bu meseleye hâlâ farklı açılardan yaklaştığı açık. Sizce bu mesele nasıl sonuçlanacak?

Şam’daki tarafın şu ana kadar entegrasyon meselesine gerçek ve önemli bir anlam yüklemediği açıktır. Bizce, taraflar entegrasyon meselesinde birbirlerinin iradesini ve kimliğini tanımalı ve kabul etmelidir. Nedir bu? Her şeyden önce varoluş ve birbirine saygı duyan bir yaklaşım. Bu sergilenirse, iki güç birleşebilir. Elbette, bu sadece iki tarafın meselesi değil. Bu, Suriye’deki tüm tarafların sorunudur. Eğer bir taraf diğerine “Bana katıl ve her şey eskisi gibi olsun” derse, yani; “Senin kimliğini tanımıyoruz, senin varlığını tanımıyoruz, diğer grupların kimliğini de tanımıyoruz” derse ve bu şekilde merkezi bir Suriye kurmak istediğini söylerse, buna entegrasyon denilemez. Bu, doğrudan bir teslimiyet dayatmasıdır. DSG’nin sözlüğünde teslimiyete yer olmadığını hatırlatmakta fayda var. DSG’nin kuruluş amacının aynı zamanda eşitlik, özgürlük ve demokratik bir sistem tesis etmek olduğunu unutmayalım. Bu bağlamda rejime, aşırılıkçı gruplara ve IŞİD’e karşı büyük savaşlar yürütüldü.

“BİREYSEL HAKLARIN ‘LÜTUF’ GİBİ SUNULMASINI KABUL ETMEMİZ MÜMKÜN DEĞİL”

*DSG’nin mücadelesi sadece Kuzey ve Doğru Suriye Özerk Yönetimi ve Suriye’de değil, aynı zamanda uluslararası arenada büyük bir saygınlık kazandı. Şimdi sanki bunlar yaşanmamış gibi “yeniden başa dönelim” dayatması mı gündemde?

Şam yönetimine ve müttefiklerine şunu söylemek gerekir: Rojava ve Kuzey-Doğu Suriye bölgelerinde gerçekleşen devrim, zenginlik ve koltuk kazanmak için değildi. Bu devrim, kadın özgürlüğü hakkını, halklar arası eşitliği ve genel olarak demokrasinin gelişmesini ortaya çıkarmak için yapıldı. Bu hedeflere ulaşmak için yaklaşık 14 yıldır büyük bir mücadele verildi. Bu kazanımlar bugüne kadar şehit kanlarıyla korunduğu gibi, bundan sonra da korunmaya devam edecektir. Bu bağlamda 14 bin savaşçımız şehit düştü, on binlercesi yaralandı. Yani bu kadar ağır bedeller ödedikten sonra, en alt seviyede bazı bireysel hakların merkezi Şam hükümeti tarafından bir ‘lütuf’ gibi sunulmasını kabul etmemiz mümkün değildir.

“ALEVİ VE DÜRZİLERE SALDIRILAR, KÜRTLERE YÖNELİK SALDIRININ PROVASI”

Biz demokratik ve özgürlükçü bir ülkeden yanayız ve başka hiçbir şeyi kabul etmeyiz. Elbette bunu sadece Kuzey-Doğu Suriye için değil, aynı zamanda Alevilerin ve Dürzilerin bölgeleri içi de yani tüm Suriye için istiyoruz. DSG olarak şu anda bu hedefi savunuyor ve bunun için mücadele ediyoruz. Bu talebi yerine getirmek için Şam hükümetiyle 10 Mart Anlaşması imzalandı. Bu anlaşmaya taraf olduysak, diyaloga ve barışçıl çözüm yöntemlerine olan inancımız nedeniyledir.

Ancak ne yazık ki, bu anlaşmanın imzalandığı günlerde birçok büyük katliama tanıklık ettik. Önce Alevilerin yaşadığı sahil bölgelerine saldırdılar. Ardından, kendi çıkarları doğrultusunda, tarafların katılımı olmadan temel bir anayasa metni hazırladılar. Son olarak, Süveyda‘da Dürzilere yönelik saldırıların nasıl acımasız yöntemlerle gerçekleştirildiğini gördük. Zamanla, Alevi bölgesi ve Süveyda’ya yönelik saldırıların, aslında Kuzey ve Doğu Suriye bölgelerine ve özellikle Kürt halkına yönelik saldırının provası ve hazırlığı olarak gerçekleştirildiği ortaya çıktı. Şam hükümetinin bu politikalarına rağmen, hem DSG hem de Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi 10 Mart Anlaşması‘nın hükümlerini uygulamaya çalışıyor. Ancak Şam yönetiminden bu çabalara karşı herhangi olumlu bir tutum görmedik.

 

“SURİYE HALKLARI, ZALİM BİR SİSTEMİ KABUL ETMEZ”

Bize karşı kara propaganda ve bölgelerimize yönelik saldırılar devam etti. Halkımızı zorla gözaltına alıyorlar. Sivil halka saldırarak katliamlar yapıyorlar. Hatta bu hükümetin ülkeyi yabancı savaşçılar, özellikle de İdlib’den gelen bazı kesimler aracılığıyla yönettiği bile söylenebilir. Dolayısıyla, bu kişilerin Suriye halkının iradesini temsil etmesi mümkün değildir. Eğer şimdiye kadar yaptıkları gibi bundan sonra da bunda ısrar ederlerse, kendilerinden öncekiler gibi (Baas rejimi) yok olmaya ve dağılmaya mahkum olacaklardır.

Buna karşı biz gücümüze ve halkımıza inanıyoruz. Bunun ötesinde, tüm Suriye halklarına (Kürtler, Araplar, Hristiyanlar, Türkmenler, Çerkezler, Sünniler, Aleviler, Dürziler) ve tüm bileşenlerine güveniyoruz. Suriye toplumunun bilgili ve anlayışlı olduğunu unutmayalım. Başka bir deyişle, bu toplumun aşırı ve zalim bir sistemin varlığını kabul etmesi imkânsızdır. Dolayısıyla, bir kez daha Suriye halkının sesini yükselteceğine ve aradığı şeyin bu merkezi sistem olmadığını söyleyeceğine inanıyoruz.

DSG, KOMPLO VE OLASI SALDIRILARA KARŞI HAZIRLIK YAPIYOR

*Peki bundan sonra ne olacak?

DSG olarak mevcut süreci ve Şam yönetiminin tutumunu yakından takip ediyoruz. Elimizden geldiğince diyalog yöntemini ve barışçıl çözümü destekleyeceğiz. Ancak unutulmamalıdır ki biz bir savunma gücüyüz. Yani siyasetin ötesinde, şu anda Suriye halklarını koruma çabası içindeyiz. Bu doğrultuda, her taraftan gelebilecek saldırılara karşı alacağımız tedbirleri hesaplıyoruz. Sonuç olarak, Şam’da barışçıl çözüm konusunda güçlü bir irade görmediğimizi söyleyebiliriz. Gördüğümüz kadarıyla, güçlerimizi tasfiye etme yönünde bazı hesaplar var. Yani, Şam’daki geçiş hükümetinin komplolar ve provokasyonlarla bölgelerimize yönelik bazı saldırılar başlatması mümkün. DSG olarak bu konuları detaylı bir şekilde ele alıyor ve gerekli önlemleri alıyoruz.

DSG’NİN ALTERNATİF YOLLARI

*Biraz önce özellikle cihatçılara değindiniz. Tam da bu noktada şunu sormak istiyoruz: Suriye ordusuna katılan bazı gruplara karşı mücadele ettiniz, savaştınız. 10 Mart Mutabakatı uyarınca entegrasyon sağlanırsa, Suriye ordusuyla ilişkiniz ve katılımınız hangi temele dayanacak?

Yukarıda da belirttiğimiz gibi, kadın özgürlüğüne değer veren demokratik, eşit bir Suriye inşa edilirse, DSG güçlerinin katılmamak için hiçbir gerekçesi kalmayacaktır. Umudumuz ve beklentimiz, DSG’nin tüm Suriye’nin savunma gücü haline gelmesidir. Aksine, otoriter ve Şam merkezli katı bir yaklaşımda ısrar edilirse, DSG’nin Suriye ordusunun bir parçası olmayacağı bilinmelidir. Dolayısıyla alternatif yollarımız var, çaresiz değiliz.

TÜRKİYE İÇİN ‘TEHDİT’ MİSİNİZ?

*Şam yönetiminin en güçlü müttefiki olan Türkiye, DSG’yi hâlâ bir “tehdit” olarak görüyor. Bu minvalde “silahsızlanma” konusundan bazı açıklamaları da oldu. Gündeminizde böyle bir şey var mı ya da silahsızlanma konusunu görüşmek için herhangi bir şartınız var mı?

DSG, kurulduğu günden bu yana Türkiye’nin topraklarına ve iç işlerine hiçbir zaman müdahale etmedi. Bu nedenle kendimizi hiçbir zaman Türkiye’nin güvenliğine tehdit olarak görmedik. Temel kaygımız Suriye, özellikle de Kuzey ve Doğu Suriye bölgeleridir. Amacımız Suriye’nin kazanımlarını korumak ve demokratik bir sistem kurmaktır. Bu tutum karşısında Türk devleti bölgelerimiz üzerindeki baskısını artırmış ve halkımıza büyük zarar vermiştir. Bir başka deyişle, YPG ve DSG’nin kuruluşundan bu yana Türkiye topraklarına müdahale etmedik. Türk toplumuna tek bir tehdit oluşturmadık. Aksine, topraklarımıza saldıranlar Türk tarafı olmuştur. Bize saldırmaları için cihadist savaşçılara her türlü desteği sağladılar.

“BU SORUNLAR ÇÖZÜLENE KADAR SİLAHLAR ELİMİZDE KALACAK”

Şimdi, silah bırakma iddialarına gelecek olursak, şunu açıkça söylüyoruz: Biz savaş yanlısı olduğumuz için silaha sarılmadık. Baas rejiminden bu yana halkımıza karşı birçok saldırı ve katliam yapıldığı bilinmektedir. Bu nedenle, biz de halkımızın haklarını elde etmek ve baskılardan kurtulmak için silaha sarılmak zorunda kalıyoruz. Çünkü bunca baskı, zulüm ve saldırıdan sonra Kürt halkının silaha sarılmaktan başka seçeneği kalmamıştı. Dolayısıyla, bugün elimizde silah varsa, bu meşru kimliğimizi ve haklarımızı korumak içindir. Demokratik bir ülke, kadınların özgürlüğü ve Suriye toplumunun tüm kesimleri arasında eşitlik inşa etmek için silahlı mücadeleye zorlandık. Bu sorunlar çözülene kadar da silahlar her zaman elimizde kalacaktır.

SİLAHSIZLANMA MESELESİ

Bu tartışmaların ardından DSG olarak asıl hedefimiz, demokratik bir Suriye‘nin ordusunun temel bir gücü olmaktır. Demokratik bir Suriye inşa edilirse, bunun için yeni bir ordu da kurulacaktır. DSG, buna diğer tüm güçlerden daha hazırlıklıdır. DSG, sahip olduğu büyük güce denk irade ve deneyime sahiptir. Ordu demokratik bir ülkenin hizmetinde inşa edilirse, elimizdeki silahlar da Suriye’nin ortak silahı olacaktır. DSG de bir Suriye gücü haline gelecektir. Böyle bir durumda, silah bırakma tartışmalarının hiçbir değeri de olmayacaktır. Silahlarımız yalnızca demokrasiyi ve Suriye halkının kazanımlarını korumak için kullanılacaktır. Hiçbir zaman yalnızca Kuzey ve Doğu Suriye’yi korumayı iddia etmedik veya salt bunu amaçlamadık. DSG olmazsa, ülkede yalnızca baskı, işkence ve zulüm hüküm sürecektir. Cinayet ve katliam tehdidi devam edecektir. Nihai son yıkım olacaktır. Dolayısıyla, önceki rejimin politikalarının tekrarlanmaması, halkımızın bir daha acı çekmemesi için DSG’nin yeni demokratik Suriye ordusunun vazgeçilmez bir parçası haline gelmesi gerektiğini söylüyoruz. Bu gerçek doğru anlaşılırsa, silahsızlanma meselesi de gündemimizden çıkarılacaktır.

“BAZI İÇ VE DIŞ GÜÇLER, İNSANLARI BİR BİRİNE KIRDIRMAK İSTİYOR”

*Süveyda’daki son saldırılardan sonra, bölgedeki kimi Arap aşiretleri adına size karşı bazı bildiriler dağıtıldı. Aynı şeyin sizin bölgelerinizde de yaşanacağından endişe duyuyor musunuz?

Süveyda’daki provokasyon ve komploların ardından Dürzi halkının nasıl vahşice saldırıya uğradığını hepimiz gördük. Hatta Dürzilere yapılanların son yüzyılın en büyük zulümlerinden biri olduğu bile söylenebilir. Dürzi halkının işlenen zulümlere karşı duruşunu ve direnişini selamlıyoruz. Süveyda halkı, Dürzi toplumunun ne kadar dirençli olduğunu ve haklarını savunma konusunda ne kadar kararlı olduğunu göstermiştir. Elbette Süveyda’ya saldıran güçler aynısını bölgelerimize de yapmak isteyecektir. Özellikle Arap toplumumuza böyle bir trajedinin yaşanmaması için çağrıda bulunuyoruz. Bazı iç ve dış güçler insanları bir birine kırdırtmak istiyor. Dünyanın birçok yerinden istihbarat grupları var. Bu gruplar kendi çıkarlarının peşinde. Tek amaçları Suriye topraklarını bölmek. Şara’nın gelişiyle Suriye’yi birçok güce peşkeş çekmek istedikleri doğrudur. Bu nedenle, Kuzey ve Doğu Suriye’deki Arap toplumumuz bu oyunlara karşı uyanık olmalıdır.

“BİZİ BİR ARAYA GETİREN ŞEY, ÖZGÜR SURİYELİ KİMLİĞİDİR”

DSG olarak amacımız, kardeşlik temelinde özgür ve barış içinde eşitçe yaşamaktır. Bölge halkları olarak asla fitneye izin vermeyeceğimizin mesajını Şam’a iletmek istiyoruz. Ortak bir duruş sergilersek, tüm Suriye halklarına örnek olabiliriz. Bilinmelidir ki Kürt halkının meşru haklarını talep ettiğimiz gibi, diğer halklar için de istikrar ve barış talep ediyoruz. Güzel bir Suriye inşa etmek, demokratik ve özgürlükçü Kürtler, Araplar ve Hristiyanlar sayesinde mümkün olacaktır. Kuzey ve Doğu Suriye, Arap toplumuyla güçlü bir kardeşlik deneyimi ortaya çıkmıştır. Bu nedenle Arap kardeşlerimize şunu söylüyoruz: Özgür, eşit ve demokratik bir yaşamın öncüleri olabilirsiniz. Arap toplumu komplolara karşı uyanık olmalıdır. Kürtlerin Araplar olmadan, Arapların da Kürtler olmadan yaşayamayacağının bilincinde olmalıyız. Bugün bizi bir araya getiren şey, özgür Suriyeli olma kimliğidir.

ALEVİ VE DÜRZİLERE ASKERİ YARDIM OLUR MU?

*Kendinizi her fırsatta “Suriye halklarını koruyan güç” olarak tanımlıyorsunuz. Peki, Dürzi veya Alevi halklarına yönelik tekrar saldırılar olursa, buna askeri müdahalede bulunmayı düşünür müsünüz?

Öncelikle Alevi ve Dürzi topluluklarına yönelik saldırıları kendimize yönelik saldırılar olarak görüyoruz. Yani o bölgelerde öldürülen her kadın ve çocuk bizim için büyük bir acı ve ızdıraptı. Bunun sebebi, Suriye’deki halkları ‘bir’ olarak görmemizdir. Bilindiği üzere, coğrafi olarak Alevi ve Dürzi bölgeleriyle aramızda uzun bir mesafe var. Ve bu bizim için ciddi bir sorun. Bu nedenle Dürzi ve Alevi kardeşlerimize yardım eli uzatmamız zor. Ama elbette maddi ve manevi olarak yanlarındaydık. Yani hepimiz biriz. Suriye’de nerede bir acı varsa, o hepimizindir. Alevi ve Dürzi halklarına yönelik saldırıları asla kabul etmeyeceğimizin bilinmesi gerekir. Aynı zamanda Sünni topluluğa yönelik hiçbir saldırıyı da kabul etmiyoruz. Suriye’nin hiçbir noktasında bir daha böyle saldırılar yapılmamalı. Bu nedenle, siyasi ve stratejik konularda onlarla uyum içinde hareket etmemiz çok önemlidir.

Derazor’da son 8 günde 9 saldırı | Uyuyan hücreler hareketlendi: IŞİD yeniden mi canlanıyor?

Benzer Haberler