Gerçeğe yeni ses
Nûmedya24

Ortadoğu’da ‘ikinci sezon’: Türkiye ve Kürdistan sahnede

Zafer Yörük

7 Ekim’in ikinci yıldönümü, bir barış projesiyle birlikte geliyor. Bu yazı yayına girdiğinde Hamas elindeki son İsrailli rehineleri de iade etmiş olabilir; sonraki adım Donald Trump’ın kendisini Nobel Barış Ödülü’ne resmen aday göstermesi olacaktır. Ama bu barış, Batı kamuoyunda yaz ayları boyunca yükselerek son haftalarda zirve yapan İsrail karşıtı protestolar, İspanya başta olmak üzere Avrupa ülkelerinin parlamentolarında birbiri ardına kabul edilen Filistin devletini tanıma kararları ve son olarak Sumud filosunun tarih yazan eylemi olmaksızın mümkün olmayacaktı. Bu nedenle, İsveçli aktivist Greta Thunberg daha güçlü bir Nobel adayı gibi görünüyor.

Filistin barışı, her şeyden önce İsrail’i Gazze katliamını bitirmeye zorlama vaadi nedeniyle olumlu. Planın içeriğiyse doğru bir perspektif oluşturmak adına ayrıntılı bir inceleme ve takip gerektiriyor. Hamas’ın silah bırakması, İsrail’in Gazze’den çekilmesi ve bölgenin siyasi ve ekonomik yeniden yapılanması süreçlerinin her birinde ciddi sorunlar ortaya çıkabilir.

Barış sürecini yürütmekle görevli “kayyum” olarak İngiltere eski başbakanı Tony Blair’in atanmış olması da oldukça ilginç. “Filistin sorunu”, 1917 Belfour Deklarasyonu’yla başlamış kabul edilirse, sorunun kökeninde bulunan İngiliz devletinin çözümün anahtarını da elinde tuttuğu varsayımından hareket ediliyor olsa gerekir. İngiltere, geçtiğimiz yüzyıldan farklı olarak 21. Yüzyıl’ın Ortadoğu’sunda bir gölge gibi hareket ediyor. Bu tarza en son Suriye’de Esad rejiminin yerine HTŞ’nin getirilişinde tanık olduk: ABD’nin tersine pek görünür olmayan ama gücü hissedilen bir gölge.

YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN BURAYA TIKLAYINIZ.

Benzer Haberler