Tayip TEMEL
Hüseyin Aykol gibi bilge insanlar, içinde yaşadıkları dönemin tanığı oldukları kadar o dönemin vicdanıdır. Hüseyin Hoca, bu ülkenin vicdanıydı. Kalemini hiçbir zaman eğmedi. Gerçeği hiçbir zaman terk etmedi. Her cümlesinin ardında hakikatin direnci ve her sözcüğün içinde insanlık değerlerine bir çağrı vardı.
Bugün hastane odasında sessiz bir mücadele yürütüyor. Beyninde bir fırtına kopmuş olsa da, o devrimci yüreğin hâlâ konuştuğunu ve direndiğini biliyoruz. Çünkü Hüseyin Aykol’un sesi, sadece bir insanın değil, bir dönemin sesidir. Demir kapılar ardında da, gazete sayfalarında da, vicdanların derinliklerinde de aynı berraklıkla yankılanır.
Ben içerideyken, o dışarıdaydı. Ama aslında hep yanımdaydı. Biz içerdeki gazeteciler adına yazdı, bizim suskunluğumuza ses oldu. Gazeteciliği bir meslek değil, bir sorumluluk, bir insanlık borcu olarak gördü.
2012’de açlık grevlerinin ağır günlerinde bir mektup yollamıştı. O mektup, umut dolu birkaç satırdı. Gazetedeki köşesinde de paylaşmış, ismimi tek “y” ile yazmıştı. Ve farklılığımın başlangıç noktasının bu olduğunu kendine has mizahi cümlelerle ifade etmişti. O küçük mesaj, o günlerde hepimizi güldürmüştü. Ülkenin üzerine sinmiş o karanlıkta bir ışık, derin suskunlukta bir kahkaha yaratmıştı.
Sonra bir gün, o da içeriye girdi. Demir kapılar onun ardında da kapandı ama sesi hiçbir zaman susturulamadı. Biz ise dışardaydık. Onu Sincan Cezaevi’nde ziyaret etmiştim.
Durduğu yerden bana moral vermeye çalışıyordu. Şu mesajı paylaşmamı istemişti; “İçerideki gazetecilerden biri olarak dışarıdaki meslektaşlarıma iyi ve güzel haberler diliyorum. Daha verilecek çok haberimiz var.”
O satırlarda ne bir sitem vardı, ne de kırgınlık. Yalnızca direnç, inanç, umut ve onur…
Bugün o ses hastane duvarlarının ardında belki kısık, belki yorgun. Ama biz biliyoruz ki hâlâ söylüyor: “Hakikat ve gerçek susmaz.”
Çünkü Hüseyin Aykol susturulamayacak kadar hakikate sadıktır.
O, gazeteciliğini iktidarlara değil, vicdanlara adadı. Özgür basının hocası ve Kürtlerin gerçek dostu…
O, zindanların en duru sesi; kelimeleriyle özgürlük soluyan bir bilgedir. Belki kalemi biraz dinleniyor şimdi, ama mürekkebi hâlâ sıcacık. Onun yazdıkları bir halkın hafızasına, bir ülkenin onuruna kazınmıştır.
Sevgili Hüseyin Hocam,
Sen bize yalnızca haber nasıl yazılacağını değil, nasıl dimdik durulacağını da öğrettin.
Bugün hastane odasında olsan da, dışarıda erkeği ile kadınıyla eğittiğin öğrencilerin sesi yankılanıyor.
Geçmiş olsun Hüseyin Hocam…
Senin kalemin hâlâ elimizde,
Senin yarım bıraktığın her cümleyi seninle birlikte tamamlayacağız.