Demokratik Modernite perspektifinden gerçek çözüm, karbon piyasaları gibi şirketlere kirletme lisansı satan mali mühendislik ürünlerinde değil, ekolojik varlıkların komünal korunması ve halkların doğrudan karar vericiliğindedir. COP31, bu perspektifle ele alınmazsa, yalnızca devlet ve sermaye elitlerinin yeniden meşrulaşması için bir araç olarak kalır. Umut, örgütlü halkın, sermayenin bu yeşil işgaline karşı direnişini büyütme ve gerçek çözümü ‘ekolojik demokrasiyi’ aşağıdan inşa etme iradesindedir. Mücadele, COP salonlarında değil, onu kuşatan sokaklarda, orman nöbetlerinde ve dayanışma ağlarında yatıyor.
Menekşe Kızıldere
Kasım 2025’te Brezilya’nın Belém kentinde düzenlenen COP30, 1.5 °C hedefinin lafta kaldığı, gerçek müzakere masalarının ise küresel sermayenin yeşil işgalinin tamamlandığı anı temsil etti. Resmi olarak kabul edilen “Belém Political Package”, gelişmekte olan ülkelere iklim finansmanını üç katına çıkarma çağrısı yapsa da (1), detaylara bakıldığında tablo netleşiyor: Bu zirve, iklim aciliyetini değil, doğanın metalaştırılmasının küresel düzeyde resmi onayını verdi. COP artık hasta bir gezegeni iyileştirmek için toplanan doktorların değil, hastalıktan kâr elde etmek için fiyatları belirleyen ilaç şirketlerinin kuruluna dönüştü.
Sermayenin Yeşil İşgali: Doğa, Yatırım Aracı İlan Edildi
COP süreçleri, Kyoto’dan Paris’e uzanan çizgide, piyasa mekanizmalarının iklim rejiminin kalbine nasıl yerleştirildiğinin tarihidir. COP30 ise bu neoliberal işgalin tamamlandığı nokta oldu. Orman koruma gündemi, “Tropical Forest Forever Facility” gibi yatırım fonları üzerinden ele alındı; yaşam alanları, spekülatif finansal enstrümanlara dönüştürüldü (2). Adaptasyon ve biyoçeşitlilik finansmanı ise, özel sektör ve varlık yöneticilerini sürece davet eden “kârlı fırsatlar” olarak paketlendi. Böylece iklim krizi, pazarın çözebileceği bir arıza değil, kapitalist modernitenin varoluşsal çıkmazı olmasına rağmen, çözümü de sermayenin kârlılık mantığına esir edildi. Soru basit: 1.5°C hedefi fosil yakıt çıkarmaya devam ederken nasıl mümkün olacak? Ormanları ‘yatırım aracı’ ilan ederek mi koruyacağız?
Bilimsel Zorunluluk ile Siyasi İradesizlik Arasındaki Uçurum
Zirvenin somut karar üretme kapasitesi, fosil yakıt devleri, mega bankalar ve onların hükümetlerdeki temsilcilerinden oluşan ‘karbon oligarşisi’ tarafından bilinçli olarak sınırlandırıldı. Fosil yakıtların aşamalı terkine dair en ufak bir taahhüt, petrol-gaz üreticisi ülkelerin oybirliği mekanizmasını kullanarak yaptığı yoğun direnişle metinden çıkarıldı (3). Bilimin acil çağrısı (emisyonların 2030’a kadar yarıya inmesi) ile siyasi iradesizliğin somut kanıtı (adaptasyon finansmanı hedefinin 2035’e ötelenmesi) yan yana konduğunda, gerçek ortaya çıkıyor: Bu bir gecikme değil, küresel sermayeye tanınan 5 yıllık ek kâr imtiyazıdır. Bağlayıcı küresel taahhütlerin yokluğunda, COP30 küresel ısınma karşısında yapısal bir yetersizlikten öte, kasıtlı bir başarısızlık olarak kayıtlara geçti.
Yeşil Yıkamanın Ötesi: Doğrudan Tahribatın Meşrulaştırılması
İklim krizi artık geleceğin değil, bugünün sellerinde, yangınlarında ve kuraklıklarında yaşanan varoluşsal bir sorun. Ancak COP kararları, piyasa mantığı ile harmanlandığında, bu aciliyet ve adalet taleplerini sistematik olarak görmezden geliyor. Sermaye artık sadece yeşil yıkamaya bağımlı değil; sağ popülist politikaların yükselişi sayesinde, mega maden projeleri, orman katliamları ve betonlaşmayı doğrudan “kalkınma hakkı” olarak meşrulaştırabiliyor (4). COP mekanizmaları da, bu tahribatın lojistiğini ve finansmanını kolaylaştıran birer araç haline gelmiş durumda. Sellerde evini kaybeden Amazon yerlisi ile Wall Street’teki yeşil tahvil yatırımcısının çıkarları aynı masada nasıl temsil edilebilir? Cevap: Edilemez. Bu, temsil edilmeyenlerle, dünyayı metalaştıranlar arasındaki savaştır.
COP31 Türkiye: Ekstraktif Modelin Diplomatik Cilası mı?
Devlet ve sermaye işbirliğinin en görünür olduğu bu forumun, 2026’da Türkiye’ye gelmesi şaşırtıcı değil. Türkiye’nin orman katliamları, mega maden projeleri ve ekolojik varlıkları ticarileştiren politikaları düşünüldüğünde, COP31 ev sahipliği, bu ekstraktif (sömürücü) kalkınma modelini yeşil bir diplomatik cilayla meşrulaştırma arayışından ibarettir. Zirve, devlet için prestij, yerli ve yabancı sermaye için ise yatırım fırsatları yaratacak bir pazar alanına dönüşme riski taşıyor. Eğer sivil toplum, yerli halklar ve ekoloji hareketleri sürece radikal bir müdahale geliştirmezse, COP31, COP30’un eksiklerini tekrarlayan, hatta Türkiye’deki ekolojik yıkımı örten bir zirve olarak kalacaktır (5).
Gerçek Mücadele Hattı: Halkların İklim Meclisini İnşa Etmek
Türkiye’de sivil toplumun hazırlığı, paneller ve bildirilerin çok ötesine geçmek zorunda. Asıl görev, COP31 sürecini, Türkiye’nin ekoloji mücadeleleri haritasını (Cerattepe, İkizdere, Valdeci, Kaz Dağları) uluslararası arenaya taşıyacak bir megafona dönüştürmektir. Fosil yakıt, madencilik ve orman tahribatına karşı örülmüş yerel direniş hatlarını birleştirmek, alternatif bir “Halkların İklim Adaleti Bildirisi” yazmak ve zirve alanının dışında, doğrudan demokrasi ilkeleriyle işleyen bir “Halklar Meclisi” örgütlemek temel adımlar olmalı.
Demokratik Modernite perspektifinden gerçek çözüm, karbon piyasaları gibi şirketlere kirletme lisansı satan mali mühendislik ürünlerinde değil, ekolojik varlıkların komünal korunması ve halkların doğrudan karar vericiliğindedir. COP31, bu perspektifle ele alınmazsa, yalnızca devlet ve sermaye elitlerinin yeniden meşrulaşması için bir araç olarak kalır. Umut, örgütlü halkın, sermayenin bu yeşil işgaline karşı direnişini büyütme ve gerçek çözümü ‘ekolojik demokrasiyi’ aşağıdan inşa etme iradesindedir. Mücadele, COP salonlarında değil, onu kuşatan sokaklarda, orman nöbetlerinde ve dayanışma ağlarında yatıyor.
Kaynaklar:
- COP30 Belém Political Package, 2025.
- Mongabay. Tropical Forest Forever Facility: Investment or Conservation?, 2025.
- The Guardian. Compromises, voluntary measures and no mention of fossil fuels: key points from COP30 deal, 2025.
- Reuters. COP30 inched the world forward on climate action. Business wants to sprint, 2025.
- Euronews. Türkiye’nin COP31 ev sahipliği ve uluslararası bağlam, 2025.



