Gerçeğe yeni ses
Nûmedya24

Demokratik Özerk Yönetim’in çözüm arayışları – Karamsar geçmiş, kaygılı gelecek

Demokratik Özerk Yönetim’in çözüm arayışları – Karamsar geçmiş, kaygılı gelecek

Sercan ÜSTÜNDAŞ

10 Mart 2025’te Suriye geçici Cumhurbaşkanı Ahmed El-Şara ile Suriye Demokratik Güçleri (QSD) Genel Komutanı Mazlum Abdi arasında imzalanan mutabakatın ardından atılan karşılıklı adımlara rağmen birçok kesimde Suriye krizinin çözümüne dair umutlu bir beklentiden ziyade karamsar geçmişten çıkamama hali devam etmekte. HTŞ ve lideri Ahmed El-Şara’nın suç sicilini hatırlatan değerlendirmeler ve haklı güvensizlikler taşıyan analizlerin arasında Demokratik Özerk Yönetim’in krizi çözme ve Suriye’yi istikrara kavuşturma arayışlarına biraz daha yakından bakmaya ihtiyacımız olduğu çok açık.

HTŞ’nin kodları ve uzlaşı arayışı

Hatırlanacaktır, Colani’nin içerisinden geldiği siyasi çizgi, DAİŞ’in hilafet ilanının ve bununla birlikte her cephede savaşı sürdürme arayışı ardından DAİŞ içerisindeki çatışmalarla belirlendi ve El-Nusra Cephesi buradan doğdu. DAİŞ içerisindeki Irak’lı kadrolara karşı kazan kaldıran Colani, Suriyeli kitleyi kazanarak kendi örgütünü kurdu.

Savaşın herkese karşı aynı anda sürdürülemeyeceğini öğrenen El-Nusra, kuruluş gerekçesi ile beraber güçler arası çelişkiler arasında siyaset yapma hakkını devamlı sürdürdü. İdlib’i elinde bulundurmalarında gösterdikleri inisiyatif ve sicili bozulan El-Nusra’yı terkederek kurdukları Heyet Tahrir eş-Şam (Şam Kurtuluş Örgütü) onlardaki uzlaşma ısrarını gösteriyor. İktidarı almak için küresel ve bölgesel güçlerle ilişkilerini bir kenara bırakarak söylenebilinir ki HTŞ’nin kodlarında uzlaşı siyaseti hep var oldu.

BAAS iktidarının hızlı çöküşü sonrasında tüm Suriye’nin imkanları kadar sorunlarını da karşısında bulan HTŞ, hızla aldığı yanlış kararlar ile güvensizlik zeminini güçlendirdi. Bu yanlışların en büyüğü tek yanlı bir biçimde oluşturulan Geçici Hükümet ve Geçici Anayasa oldu. HTŞ açık bir şekilde gördü ki örgütlülüklerini koruyan Kürtler ve Dürziler’in talepleri ile küresel güçlerin basıncı karşısında bildiğini okumanın imkanı yok. Bunlara Suriye iç savaşının yaban otu olan DAİŞ ve farklı türden silahlı örgütlerin varlığını eklediğimizde Marco Rubio’nin iç savaş tehlikesi vurgusu da anlaşılmış oluyor. HTŞ, henüz tam yerleşemediği iktidar koltuğundan edilmemek için adımlar atmak zorunda kalıyor.

Koltukta kalabilme kaygısı büyüyen Colani, Alevilere yönelik başlatılan büyük katliamın tam ortasında daha önce çeşitli zeminlerde tartışılan ama neticeye ulaşamayan QSD bölgelerinin hukukuna ve Suriye’nin tamamına ilişkin mutabakatı imzalaması için Mazlum Abdi’yi Şam’a davet etti. Zamanı uygun olmayan ve bazı kesimler tarafından Alevi katilleri ile uzlaşma olarak yansıtılan bu anlaşmayı DSG ve Özerk Yönetim adına imzalayan Mazlum Abdi tüm Suriye’nin sorunlarını çözme temelli hareket etti. Görüşmede Suriye’nin sorunlarının şiddetsiz bir tarzda yani uzlaşmalarla çözülmesi, halkların haklarının tanınması garantili bir mutabakat sağlandı.

Devrilişinde Kürt sorununu çözemeyişinin de günahlarını taşıyan Beşar Esad’ın kaderini yaşamak istemeyen Colani, “Mazlum Abdi ile imzaladığı mutabakatın uygulanabilmesi için gerekli olan siyasi esnekliği gösterebilecek mi?” sorusunu Türk devletinin bölgede sürdürdüğü siyasi ve askeri müdahalelerden bağımsız cevaplayabilmek mümkün değil. İdlib’deki Kurtuluş Hükümeti öncesinde başlayan El Nusra – TC ilişkileri, Şam’ın düşüşü sonrası TC yetkililerin Şam’a yönelik yoğun ziyaretleri ve Colani’nin Türkiye’ye 3 defa gidişi ve bakanlıklar nezdinde yapılan anlaşmalar sonrası daha da arttı. Kürt sorununun bölgesel karakter taşıdığını iyi bilen TC, Suriye’deki Kürtlerin kaderine dair HTŞ eliyle müdahalelerde bulunmayı dolaysız olarak sürdürüyor. Ancak, başlatılan yeni çözüm süreci Türkiye’nin de bu konuda siyasi olarak esneme kapasitesinin olduğunu ortaya çıkardı. Tişrin Barajı’nda ABD’nin garantörlüğünde QSD ve TC’nin ateşkes imzalaması bu adımın ilki olarak ortaya çıktı. Tüm Suriye’de ateşkes hedefi ile başlayan ve bazı sorunlarda atılan adımlarla devam eden sürecin kronolojisini çizmek, olabilecekleri öngörmemize hizmet edecektir.

Hangi aşamada, nereye varacak: QSD ve Şam Hükümeti arasındaki mutabakat başlıkları

1-) Halep Anlaşması

Suriye iç savaşının ortasındaki direnişiyle varlık hakkını kazanan Halep’in Kürt mahalleleri Şeyh Maqsut ve Eşrefiye, BAAS rejimindeki de facto özerklik durumunu HTŞ döneminde atılan imzalarla de jure olarak da kazandı.  Bu hukuksal kazanım 10 Mart 2025’te imzalanan Şam mutabakatında komisyonlara çözülmesi için devredilen ilk gündemdi. Sonuç olarak, Şam hükümeti mahallerin özerk yapısını tanıdı ve mahallerin savunması Özerk Yönetim’e bağlı İç Güvenlik Güçleri’ne devredildi. Ağır silahları ile birlikte QSD’nin bölgeden çekilişi ve esir takası ile ilerletilen süreç iki tarafında isteklerini karşıladı. Esir takaslarının sağlanması henüz için tamamlanan bir süreç olmasa da ilerleme sağlandı.

2-) Tişrin Anlaşması ve Barajın Geleceği

Suriye’nin en önemli barajlarından birini elinde bulunduran Özerk Yönetim ve QSD, aylarca direnişte asker ve sivil ölümlerine rağmen geri adım atmadı. Uluslararası Koalisyon’un herhangi bir desteği olmadan devam eden bu direnişte Türk devletine bağlı SMO grupları tüm denemelere rağmen barajı ele geçiremedi. Direnişin kırılamayacağının açığa çıkması ve devam eden çözüm süreçlerinin (Türkiye ve Suriye eksenli) baraj için bir ateşkesi ve anlaşmayı zorunlu kıldı. Tişrin Barajı’nda üretilen enerjinin tüm Suriye’nin ortak mülkü olduğunu kabul eden QSD ve saldırıları durduran SMO’dan ayrı bir güç olarak masaya oturan Şam Hükümeti üzerine düşen sorumluluk gereği barajın batısında konumlanmayı kabul ederek rolünü oynadı. Tişrin Barajı meselesi, 10 Mart 2025’te imzalanan Şam mutabakatı çerçevesinde çözüme yatırıldı.

3-) İşgal altındaki bölgeler: Êfrîn, Serêkaniyê ve Girê Spî

Şam Mutabakatı’nın 5. maddesi olan yerlerinden edilmiş Suriyelilerin devlet tarafından korunarak yerlerine dönebilme koşullarının oluşturulması Özerk Yönetim en önemli taleplerinden biridir. Êfrin, Serekaniye, Gire Spi işgalleri vesilesiyle göç etmek zorunda kalan yurttaşların yerlerine dönebilmeleri için henüz yeterince adım atılabilmiş değil. HTŞ’nin rüştünü ispat edebilmesi için önünde duran bu mesele HTŞ-SMO ilişkisi ve çatışkısını da gündeme koyuyor. Özellikle Êfrîn’de savaş suçlusu grupların bölgeden çıkarılması ve halkın dönüşünün sağlanması konusunda HTŞ henüz yol kat edebilmiş değil. Bu sorunun çözülebilmesi diğer meselelerde de kolaylaştırıcı olacaktır.

4-) Petrolun geleceği ve enerji kaynakları

Özerk Yönetim’in kontrolündeki bölgedeki petrol ve doğalgazın genel yönetimle paylaşılması hususu varlığını koruyor. Şimdilik ticaretin başlatılması bile iyi niyet adımı olarak değerlendirilen petrol ve doğalgaz meselesi en büyük düğümlerinden biri. Suriye’nin önemli petrol ve doğalgaz rezervlerini elinde bulunduran QSD, bunun tüm Suriye ile paylaşılmasında bir sorun görmemekte ve ticaretin başlatılması ile ilerideki çözüm sonrasında gerekli adımların atılacağını göstermektedir.

5-) Hol Kampı’nın durumu

Suudi Arabistan’da gerçekleşen Trump-Colani görüşmesinde bile gündem olan QSD denetimindeki kamplar meselesi önemli bir başlık olma durumunu DAİŞ tehlikesinin uluslararası bir sorun olmasından alıyor. DAİŞ tehlikesi hem askeri hem de çeşitli yollarla çözülmeye çalışılıyor. QSD’nin kamplar ve tutuklu DAİŞ’liler sorununda taşıdığı yükü uluslararası güçlerle birlikte çözme arayışları sürekli bir gündem teşkil ediyor. Amerika’nın bu konuda QSD ile Şam Hükümeti arasında Hol Kampı özelinde oluşturduğu koordinasyon ve kampın boşaltılacağına dair anlaşma süreç için olumlu bir başlık olarak yazılmayı hak ediyor. Hol Kampı’nda bulunan DAİŞ’li binlerce ailenin Suriye’nin çeşitli bölgelerine gönderilmesinden sonra bu konu QSD’nin gündemi olmaktan çok Şam ile konunun takipçisi olan ABD’nin omuzlarına bir yük yükleyecek. Ama sahayı etkileyecek adımların atıldığından bahsetmek için henüz çok erken.

6-) Eğitim sisteminin yeniden inşası

Şam Mutabakatı’nı izleyen günlerde Özerk Yönetim’e bağlı Eğitim Dairesi yetkilileri Şam’ı ziyaret etti. UNICEF’in gözetiminde yapılan görüşmelerde lise ve ortaokul sınavlarının uygulanması konusunda ortak bir mekanizma oluşturması kararlaştırıldı. Yüzbinlerce öğrencinin hayatını etkileyecek bu girişimin çözümünde Şam hükümeti kurumlarının Özerk Yönetim alanlarında faaliyet göstermesi gibi karmaşık sorunları içinde barındırıyor.

7-) Alevilerin korunması

Özerk Yönetim ve QSD temsilcileri, çete gruplarının sahil hattında Alevilere yönelik başlatılan katliama karşı kınama çağrıları yaptı. Kürt basını katliamın ilk günlerinden bu yana, sahil bölgesindeki Alevilerin sesini dünyaya duyurabilmek için yoğun bir çaba gösterdi. Uluslararası kamuoyu göreve çağrıldı. Sorumluların saptanması için basınç oluşturuldu. Birçok bölgede protesto yürüyüşleri gerçekleştirildi ve toplanan yardımlar konvoylarla Sahil halkına ulaştırıldı. Özerk Yönetim ve QSD, Şam mutabakatında 3. madde olan “Suriye’nin tüm topraklarında ateşkes sağlanacak” başlığının takipçisi ve uygulayıcısı oldu. Ancak Şam hükümeti ve diğer grupların (Özellikle SMO içindeki gruplar) Sahil hattında katliam ve diğer saldırıları devam ediyor.

Şam Mutabakatı, Suriye krizine çözüm arayışında Demokratik Özerk Yönetim-QSD ve Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) arasında umut ile kaygı arasında bir köprü olmaya devam ediyor. Halep Anlaşması, esir takası ve Tişrin Barajı ateşkesi gibi adımlar, Suriye’nin istikrarına yönelik önemli kazanımlar sunarken; Êfrîn, Serêkaniyê ve Girê Spî gibi bölgelerde yerinden edilmiş halkın dönüşü, hâlâ derin bir güvensizlik ve belirsizlik gölgesinde bekliyor. HTŞ’nin cihatçı geçmişi ve tartışmalı sicili, karamsar analizleri sürekli güncel tutsa da, Suriye’nin karmaşık gerçekliğinde Kürtler için Şam ile diyalog kurmaktan başka seçenek bulunmuyor. Kürtlerin şiddetsiz çözüm ve halkların haklarını savunma iradesi, umutlu bir başlangıç için imkan sağlıyor.

Özerkliğin tanınması ve QSD’nin Suriye ordusu çatısı altında varlığını koruma talebi, kabulü ve uygulanması zaman alacak bir başlık. Vurgulanmalı ki iki taraf arasındaki en önemli mesele özerkliğin formülasyonu ve askeri güçlerin varlığının nasıl tanımlanacağıdır. İç savaş tehdidinin güncel oluşu, ekonomik yaptırımların henüz yeni yeni kalkmaya başlaması ve Süveyda meselesi etrafında gerilen Suriye-İsrail ilişkileri, sorunlarını büyütmek istemeyen HTŞ’nin Kürtlerle anlaşma zeminini güçlendiriyor. Ancak HTŞ’nin bu sorunu çözme cesaretine dair mesele, küresel ve bölgesel güçlerin planları ve baskılarından bağımsız düşünülemeyecek kadar karmaşık.

Suriye’ye yeni atanan ABD temsilcisi Tom Barrack’ın Şam ziyaretinde yaptığı açıklamada Mazlum Abdi ile görüştüğünü ve DAİŞ’le mücadeleye devam etmekle birlikte siyasi sürece destek vereceklerini açıklaması Suriye’de çözüm için tartışmaların yoğunlaşarak devam edeceği konusunu varsayımdan öte bir mertebeye yükseltiyor. 31 Mayıs’ta Demokratik Özerk Yönetim’in genişletilmiş heyetinin Şam’a yaptığı ziyaret yarım kalmış ve başlanmamış tüm konuları tekrar masaya yatırmak için en üst düzey görüşme niteliği taşıyor. Rojava Konferansı ile taleplerini güncelleyen ve iç sorunlarını çözen Kürtler, Kuzey ve Doğu Suriye halklarının etkin katılımı ile Şam’ın karşısına bu defa daha güçlü çıkıyor.

Benzer Haberler