Doğan CİHAN
Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat tarihinde açıkladığı “Barış ve Demokratik Toplum Manifestosu”, Türkiye ile PKK arasında süregelen çatışmalarda yeni bir dönemin başlangıcını işaret etti. Bu sürecin en doğrudan etkilediği bölgelerin başında ise Kuzey ve Doğu Suriye Demokratik Özerk Yönetimi ve bağlı bölgeler yer aldı.
Manifestonun yarattığı siyasi etkiyle birlikte, 10 Mart tarihinde Şam’da önemli bir gelişme yaşandı. Demokratik Suriye Güçleri (DSG) Genel Komutanı Mazlum Abdi ile kendini Suriye Geçici Cumhurbaşkanı olarak ilan eden Ahmed el Şara arasında 8 maddelik bir anlaşma imzalandı. Bu anlaşma, Suriye’de uzun süredir tıkanmış olan siyasi diyalog sürecinin yeniden canlanması açısından kritik bir adım olarak değerlendirildi.
Açılan diplomatik kapının ardından, Özerk Yönetim Heyeti ile Demokratik Suriye Güçleri (DSG) ve Suriye Geçici Hükümeti temsilcileri arasında, ABD ve Fransa’nın arabuluculuğunda bir dizi görüşme gerçekleştirildi. Bu görüşmeler, Suriye’de siyasi çözüm arayışlarını canlandırma amacı taşıyordu.
Ancak yapılan temaslardan somut bir sonuç elde edilemedi. Görüşmelerin başarısızlıkla sonuçlanmasının temel nedenlerinden biri olarak, Türkiye’nin Suriye Geçici Hükümeti üzerindeki siyasi baskısı gösteriliyor. Bu dış etki, taraflar arasında sağlıklı bir müzakere zemini oluşmasını engelledi ve sürecin bugüne kadar bir sonuçsuz olarak gelmesine neden oldu.
3 Eylül itibarıyla gelinen nokta, kamuoyunun geniş kesimleri tarafından kritik bir dönem olarak değerlendirilmektedir. Özellikle Türkiye’deki siyasi sürecin seyrini etkileyen iki önemli açıklama, bu değerlendirmeyi daha da pekiştirmiştir. İlki, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin yaptığı çıkış; ikincisi ise hemen ardından bir televizyon kanalında özel programa katılan DEM Parti İmralı Heyeti Üyesi Pervin Buldan’ın açıklamalarıdır.
Bu iki açıklamanın ardından, Suriye ve özellikle Kuzey ve Doğu Suriye’deki (Rojava) gelişmeler daha somut biçimde anlaşılmaya başlanmıştır. Bölgesel dinamiklerin Türkiye’deki siyasi atmosferle doğrudan bağlantılı olduğu bu süreç, hem iç hem dış politikada yeni bir dönemin işaretlerini vermektedir.
Bahçeli, DSG/YPG’nin Suriye yönetimiyle 10 Mart 2025 tarihinde imzaladığı mutabakat zaptına eksiksiz şekilde uyması gerektiğini vurgulayarak, aksi takdirde Ankara ile Şam’ın ortak iradesi doğrultusunda askeri müdahalenin kaçınılmaz hale geleceğini ifade etti. Bahçeli bu açıklamayla, DSG’ye açıkça saldıracağını ilan etmiş oldu.
Hemen ardından Buldan, Abdullah Öcalan’ın son görüşmesinde Kuzey ve Doğu Suriye’deki gelişmelere dair değerlendirmelerde bulunduğunu belirtti. Buldan, Öcalan’ın şu ifadelerini aktardı:
“Suriye ve Rojava benim kırmızı çizgimdir. Benim için orası ayrı bir yere sahiptir.”
Bu açıklama, bölgedeki gelişmelere yönelik hassasiyetin ve stratejik önemin altını çizen bir mesaj olarak değerlendiriliyor.
Bu iki açıklamadan sonra tüm gözler Suriye ve Rojava’daki sahadaki gelişmelere çevrildi;
Serêkaniyê ve Girê Spî’de Dikkat Çeken Hareketlilik
Suriye Resmi Haber Ajansı SANA dün, İçişleri Bakan Yardımcısı Tümgeneral Abdulkadir Tahhan başkanlığındaki İçişleri Bakanlığı heyeti, Türkiye ve ona bağlı Suriye Milli Ordusu (SMO) silahlı gruplarının işgali altında olan Serêkaniyê’yi ziyaret ettiğini duyurdu. Duyuruda, Tahhan’ın kentteki saha çalışmalarını yerinde incelediği ve gerçekleştirilen ziyaretin temel amacının, bölgedeki güvenlik durumunu güçlendirmek ve vatandaşlara sunulan hizmetlerin etkinliğini artırmak üzere kurumlar arası iş birliğini pekiştirmek olduğunu savundu.
Bölgeden edinilen bilgilere göre, İçişleri Bakan Yardımcısı Tümgeneral Abdulkadir Tahhan başkanlığındaki İçişleri Bakanlığı heyeti, Türkiye’nin kontrolü altındaki Serêkaniyê (Ras al-Ain) ve Girê Spî (Tel Abyad) kentlerine resmi ziyaretler gerçekleştirdi. Kaynaklar, benzer ziyaretlerin daha önce de yapıldığını belirtirken, bu ziyaretin ilk kez resmi olarak duyurulduğuna dikkat çekti.
Son dönemde, Suriye Geçici Hükümeti yetkililerinin söz konusu bölgelere yönelik ziyaretlerinin sayısında belirgin bir artış gözlemleniyor. Yetkililer, bu ziyaretleri Türkiye üzerinden, Serêkaniyê ile Ceylanpınar Sınır Kapısı aracılığıyla gerçekleştiriyor.
Yaklaşık bir buçuk ay önce, Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ) tarafından yayımlanan bir genelgeyle, denetimleri altındaki Yeni Suriye Ordusu’na asker alımı yapılacağı duyuruldu. Elimize ulaşan bilgilere göre, bu kapsamda 300 yeni asker orduya kabul edildi.
Bu askerlerin dağılımına bakıldığında, 70 kişinin Serêkaniyê (Ras al-Ain) bölgesinden, geri kalanların ise büyük çoğunluğunun Dêrazor başta olmak üzere Suriye’nin farklı kentlerinden geldiği belirtiliyor.
HTŞ, Serêkaniyê ve Girê Spî’de Silahlı Güç Kurdu
Serêkaniyê ve Girê Spî kentlerinde Türkiye’ye ait askeri noktalar varlığını korurken, bölgeyi ziyaret eden heyetlerin genel güvenlik yapısını yeniden yapılandırma yönünde açıklamalarda bulunduğu bildirildi.
Son dönemde, Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ) heyetlerinin her iki kente yönelik ziyaretlerinin sıklık kazandığı gözlemleniyor. Yerel kaynaklar, HTŞ’nin Serêkaniyê ve Girê Spî’de kendisine bağlı silahlı bir güç oluşturduğunu aktarıyor. Ayrıca HTŞ heyetlerinin, Özerk Yönetim ile Türkiye’ye bağlı Suriye Milli Ordusu (SMO) grupları arasında fiili çatışma hattı olarak bilinen bölgeleri defalarca ziyaret ettiği ifade ediliyor.
Bölgeden gelen bilgilere göre, özellikle Ayn İsa, Til Temir ve Zirgan hattında Türkiye ve ona bağlı Suriye Milli Ordusu (SMO) gruplarının askeri sevkiyatlarını artırdığı gözlemleniyor. Bu kapsamda, 31 Ağustos gecesi saat 23:00 sularında SMO grupları, Til Temir kentinin batısında yer alan Til El Leban köyü çevresindeki Til Temir Askeri Meclisi’ne bağlı bir askeri noktaya saldırı düzenledi.
Saldırının, SMO’nun bazı mevzilerini öne taşıma planı doğrultusunda gerçekleştirildiği belirtilse de, Askeri Meclis savaşçılarının karşılık vermesi üzerine grupların geri çekildiği bildirildi. Bölgedeki kaynaklar, Türk ordusu ve SMO gruplarının askeri hareketliliğinin halen sürdüğünü ifade ediyor.
Yerel kaynaklar, askeri hareketliliğin yanı sıra Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ) heyetleri ile Türkiye’den gelen MİT yetkililerinin, bölgede bulunan aşiretlerle toplantılar gerçekleştirdiğini aktardı. Bu görüşmelerin, olası bir askeri operasyonun hazırlık süreci kapsamında değerlendirildiği; aşiretlerin sürece dahil edilerek bölgede karışıklık yaratma hedefi taşıdığı ifade ediliyor.
Özellikle Ayn İsa, Til Temir ve Zirgan hattında askeri ve siyasi yoğunlaşmanın arttığı gözlemleniyor. Aynı zamanda, Kobanê’den Dêrik’e kadar uzanan sınır hattında, Türkiye’ye ait Silahlı İnsansız Hava Araçlarının (SİHA) hareketliliğinde belirgin bir artış yaşandığı bildiriliyor.
Tişrin Barajı ve Minbic Kırsalı
Son bir ay içerisinde, yürürlükteki ateşkese rağmen Türkiye’ye ait SİHA’lar tarafından bölgeye beş ayrı hava saldırısı düzenlendiği bildiriliyor. Bu saldırılar, mevcut gerilimin sürdüğünü ve ateşkesin sahada tam anlamıyla uygulanmadığını gösteriyor.
Öte yandan, Minbic kırsalında Türkiye’ye bağlı Suriye Milli Ordusu (SMO) gruplarının askeri hareketliliğinde artış gözlemleniyor.
Der Hafir
Der Hafir ilçesi, Halep kent merkezi ile Bab ve Minbic hattı arasında yer alan stratejik bir iç bölgedir. Bu üç bölgede Türkiye’ye bağlı SMO grupları tarafından kontrol ediliyor.
Yerel kaynaklara göre, bölgede SMO gruplarının askeri hareketliliği sürmektedir. Ancak şu ana kadar karşılıklı bir çatışma durumu yaşanmadığı bildirilmektedir.
Dêrazor
Türkiye’ye bağlı Ahmed Ahsan Fiad el-Hiyas (Ebu Hatem Şakra) liderliğindeki Ahrar el Şarkiye adlı silahlı grup, Türkiye’nin yönlendirmesiyle Yeni Suriye Ordusu’na dahil edildi. Ardından, Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ) tarafından “ 86. Tümen” adıyla yapılandırılan bu birlik, Dêrazor, Rakka ve Hesekê bölgelerinden sorumlu kılındı.
Ahrar el Şarkiye grubu, daha önce Efrin, Serêkaniyê ve Girê Spî kentlerinde Kürt sivillere yönelik ciddi hak ihlalleri ve insanlık suçları işlediği gerekçesiyle uluslararası yaptırımlara tabi tutulmuştu.
86. Tümen’in kurulmasından bu yana, özellikle Dêrazor bölgesinde Demokratik Suriye Güçleri (DSG) mevzilerine yönelik sık sık saldırılar düzenliyor.
Halep’e Kuşatma Sürüyor
Türkiye’nin desteklediği Suriye Milli Ordusuna (SMO) bağlı Sultan Süleyman Şah Tümeni (Ebu Amşa) ve Hamza Tümeni, Halep kentinde yer alan Şeyh Maqsud ve Eşrefiye mahallelerinin çevresini kuşatarak bölgede askeri noktalar inşa etmeye başladı. Şu ana kadar üç ayrı askeri nokta kurulduğu bildirilirken, grupların mahallenin çevresindeki yüksek binaları boşaltması dikkat çekiyor.
Öte yandan, Ağustos ayından itibaren söz konusu mahallelere mazot girişinin engellenmesine yönelik girişimler sürüyor. Bu durum, bölge halkının günlük yaşamını ve temel ihtiyaçlarını ciddi şekilde etkiliyor.
Tüm bu gelişmeler, Devlet Bahçeli’nin son açıklamalarının ardından sahadaki dinamiklerin yeniden şekillendiğine işaret ediyor. Açıklamaların ardından yapılan yorumlarda, bölgedeki askeri ve siyasi hareketliliğin daha farklı bir perspektifle değerlendirilmeye başlandığı gözlemleniyor.