Gerçeğe yeni ses
Nûmedya24

Kelimelerle Savaşmak: Medya barışın aktörü olabilecek mi?

Kelimelerle Savaşmak: Medya barışın aktörü olabilecek mi?

Dünyanın farklı coğrafyalarındaki barış deneyimleri de bize şunu öğretti: Barış süreci yalnızca siyasi bir uzlaşma değil, toplumsal bir öğrenme sürecidir. Kolombiya’da FARC ile yapılan görüşmelerin basına yansıma biçimi, Güney Afrika’da kurulan Hakikat ve Uzlaşma Komisyonu, Kuzey İrlanda’da medya ile müzakere heyetleri arasında kurulan ortak etik ilkeler…

Şiyar DİCLE

Yalnızca silahların sustuğu bir an olarak mı tanımlarsınız barışı? Yoksa aynı zamanda kelimelerin yeniden konuşmayı öğrendiği bir zaman dilimi midir?

Son aylarda yeniden telaffuz edilmeye başlanan “barış” kelimesi, daha şimdiden medya başlıklarının, sosyal medya platformlarının, televizyonlarda kullanılan söylemler, eski acıların izlerini bugüne taşıyan tehlikeli tekrarlarla karşı karşıya. Ve bu nedenle sormak gerekiyor: Barış süreci sağlıklı bir biçimde devam eder mi sorusundan önce, dilimiz barışa hazır mı?

Barışın dili, yalnızca iyimser sözcüklerle kurulan steril bir dil değildir. Bu  dil; toplumsal hafızaya, eşitliğe, adalete, karşılıklılığa açık bir dildir.  Barış bir ateşkes hali mi?  Elbette değil. Yalnızca ateşkes değil, aynı zamanda anlatabilme hakkıdır.

Günümüze kadar susturulmuş seslerin, görmezden gelinmiş acıların, yok sayılmış kimliklerin yeniden görünür kılındığı bir toplumsal yeniden yaratım sürecidir. Ve bu yeniden kuruluşun en kırılgan alanlarından biri dildir. Medya, toplumda barışa katkı sunabilecek bir dili doğrudan taşıyıp aktarmak yerine, bu dili deforme eden, yönlendiren bir rol üstlenmiştir.

Fakat bu dönüşüm, uzun yıllar bize barışa değil, çoğu zaman çatışmanın sürdürülmesine hizmet ettiğini gösterdi. Habercilik, hakikati taşıma değil, taraf üretme pratiğine dönüştü. İnsanlar ne olduğunu değil, kimin hangi tarafta durduğunu öğrenmek üzere medya takip eder hale geldi.

BARIŞ SÜRECİ Mİ, BAŞLIK YARIŞI MI?

Son günlerde barış isteyenlerin açıklamalarda dikkat çeken ortak bir vurgu var: medyanın dili değişmeli. Bu konuda en net ifadelerden biri, DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan’dan geldi. Bakırhan, medya diline ilişkin değerlendirmesinde şunları söyledi:

“Güven artırıcı adımlardan biri de medyada kullanılan dildir. Eski diliyle yeni bir yüzyıl kurulamaz. Eskinin diliyle demokratik bir zemini oluşturamayız. Medyanın dili en başta acilen değişmelidir. Hâlâ sürece uygun olmayan zehirli, tahrik edici bir dil kullanılıyor. Bilen, bilmeyen herkes konuşuyor. Herkes yorum yapıyor. Aynı insanlar futbolu da yorumluyor. Psikolojiyi de anlatıyor. Felsefeyi de anlatıyor. İklim değişikliğini de anlatıyor, Kürt meselesini de anlatıyor. Bence artık Türkiye bu tür yorum ve yaklaşımlardan kurtulmalıdır.”

Bu sözler herhangi bir grup toplantısında zamanı doldurmak için veya muhalefet göstermek için söylenmiş cümleler değil, kimin konuştuğunu ve neye dayanarak konuştuğunu da sorguluyor.

Çünkü barış, herkesin konuşmasından çok, yaşayanların konuşmasına alan açmayı gerektiriyor.

Az önce medya kolektif hafızanın taşıyıcısı olmalıdır derken şunu kastediyoruz: Barışın dili sadece sakin olmakla ilgili değil; çarpıtılmayan bağlamlar kurmakla ve haber metninde insan onuruna saygı göstermekle ilgilidir.

BARIŞ DİLİ İNŞA EDİLEBİLİR Mİ?

Dünyanın farklı coğrafyalarındaki barış deneyimleri de bize şunu öğretti: Barış süreci yalnızca siyasi bir uzlaşma değil, toplumsal bir öğrenme sürecidir. Kolombiya’da FARC ile yapılan görüşmelerin basına yansıma biçimi, Güney Afrika’da kurulan Hakikat ve Uzlaşma Komisyonu, Kuzey İrlanda’da medya ile müzakere heyetleri arasında kurulan ortak etik ilkeler…

Hepsi medya dilinin sadece izleyen değil, yön veren bir rol oynayabileceğini gösteriyor. Barışın aktörleri sadece siyasetçiler değil, aynı zamanda muhabirler, editörler, yazı işleri müdürleridir. Haber masaları müzakere heyetleri gibidir bazen. Bir halkın geleceğe nasıl bakacağı, büyük oranda bugünü hangi kelimelerle anlatacağıyla ilgilidir.

BARIŞ REYTİNG GETİRİR Mİ?

Ne var ki Türkiye’de bu bilinç henüz gelişmiş değil. Bugün sosyal medyada dolaşan yorumlar, haber başlıkları ya da tartışma programları hâlâ barıştan çok çatışmaya çalışıyor gibi. Çünkü barış, reyting getirmiyor; çözüm dili tık kazandırmıyor. Barış süreci, yalnızca politik bir ajanda sahibi olmak değil; aynı zamanda bir editöryal tutumdur. Bazen barışın dili, hiç konuşmamayı da gerektirir. Meseleyi bir “tartışma formatına” sıkıştırmamak, reyting ya da tıklanma uğruna acılar üzerinden kutuplaşma üretmemek. Medyanın dili, aynı zamanda toplumun kendine nasıl baktığının göstergesidir. Bugün Türkiye, yeni bir barış zemini ile birlikte paralel ilerleyecek yeni bir dil zeminine ihtiyaç duyuyor.

Çünkü:

“Eski diliyle yeni bir yüzyıl kurulamaz.”

Ve biz hâlâ o eski dilin içinde barışı arıyoruz.

Benzer Haberler