Sedat ULUGANA
1636-1637 yıllarında Hakkâri mirinin teşvikiyle Müküs miri Seyid Han, Hizan mirliğine saldırır. Osmanlı Sultanı’nın emirlerine rağmen Abdal Han bu savaşta tarafsız kalır. Çünkü Kürdistan mirleri arasındaki çatışmalarda, aşiret hukuku gereği taraf olmak yerine arabulucu ya da barış taraftarı olmak gerekiyordu. Ancak Kürdistan’daki herhangi bir mire Osmanlı ya da Safevilerden saldırı olduğu zaman Abdal Han taraf olabiliyordu. Öyle ki bu yıllarda Safeviler Erdelan miri Ahmed Han’a saldırdığında Abdal Han, Ahmed Han’ın yardımına gider.
1640’lı yıllarda Abdal Han siyasi ve askeri gücünün doruğundadır artık. Kürdistan’daki, Van, Erzurum ve Diyarbakır paşaları kendisi ile bire bir çatışmaktan korkmaktadırlar. Onun için kendisine dair olan şikâyetleri artık saltanat merkezi Topkapı sarayına yönlendirmektedir. Kaldı ki Van Kalesi’nin tamiri meselesi her zaman Bitlis mirleri ile Van paşaları arasında sorun teşkil ediyordu. Abdal Han bu yıllarda Osmanlı Sultanı’nın bu yönlü emirlerine bile uymuyordu. Kendisinin bu tür isteklere karşı: “Bizim atımız Van’dan su içmez.” cevabı, Osmanlılar açısından deyim yerindeyse bardağı taşıran son damla olacaktı.
Safevilerle ateşkes sağlandıktan sonra, Abdal Han bu sefer (1650’de) Van paşası ile savaş halinde olan Mahmudi miri Evliya Bey’in yardımına giderken, Bargiri miri olan Mir Bahadîn’in idaresindeki Bargiri (Muradiye) Kalesi civarında Osmanlı askerlerinin tuzağına düşer ve canını zor kurtarır. Fakat yine de aralıksız olarak 1655 yılına kadar Bitlis miri olarak görevini sürdürmeyi başarır.
Evliya Çelebi’nin aktardığına göre 1655 yılında Melek Ahmed Paşa tarafından Bitlis Mirliği’nin merkezi, Bitlis şehri talan edilir. Abdal Han Mutki dağlarına sığınmak zorunda kalır. Fakat 1656 yılında yine Bitlis’e dönerek mirliğin başına geçer. Kendisinin Bitlis’te olmadığı yaklaşık bir yıllık zaman kesitinde oğlu Zîyaedîn mirlik görevini ifa eder.
1656 yılından sonra Bitlis mirliğinde nelerin değiştiğini pek bilemiyoruz, yine de birkaç yıl sonra Bitlis’ten geçen Fransız tüccar Tavernier, Bitlis mirinin ihtişamından ve askeri, siyasi gücünden bahseder. Anlaşılan o ki Abdal Han mirliği tekrar toparlamayı başarmıştır. Abdal Han 1664 yılına kadar Bitlis tahtında kalır. Bunu da Bitlis’teki Şeyh Tahir Gurgî’nin türbesindeki kitabeden öğreniyoruz: “Bu türbe 1664 yılında Ziyadîn oğlu Bitlis hanı Abdal Han tarafından tamir edilmiştir.”
Evliya Çelebi’nin aktardığına göre Abdal Han, otoriter, diplomat, bilgin, edip, şair; dürüst, cömert, hekim, doktor, mimar, nakaş, resam bir zat idi. Kısacası “Hezarfen” idi. Tarihçi Naime ve Katip Çelebi de hezarfenliğine vurgu yaparlar. Arapça, Farsça, Türkçe ve Kürtçe bilen Abdal Han’ın çok zengin, belki de Ortadoğu’nun en zengin kütüphanesi sayılabilecek bir kütüphanesi vardı. Kütüphane, binlerce ciltlik, Türkçe, Kürtçe, Arapça, Farsça, Latince eserlerden oluşmaktadır. Bu kütüphanedeki kitapların çoğunluğunun dedesi Şeref Han’dan kalmış olabileceği ihtimaller arasındadır.
Kitap meraklısı olan Abdal Han, Bitlis’in jeopolitik konumundan fazlasıyla yararlanıyordu. Bitlis’nin ipek yolu üzerinde önemli bir konak olması, onun şehirden geçen Avrupalı ve Asyalı tüccar ve diplomatlardan haberdar olmasını sağlıyordu. Böylece kolaylıkla İstanbullu şair Bakî’nin divanını, İranlı Mola Cami’nin eserlerini ve Rönesans ürünü Atlas Mînor, Mercator Hondius, dünyanın ilk resimli haritası olan Mappamundi’yi kütüphanesinde buluşturabilmişti. Yani Abdal Han Amerika’nın keşfinden, Rönesans’tan ve Avrupa’nın çağdaş sanatlarından haberdardı. Kütüphanesinden çıkan insan anatomisi çizimleri herkesi hayretler içinde bırakmıştı.
Malesef bu zengin kütüphane 1655’te Bitlis’in talan edilmesiyle birlikte bir kısmı tahrip edilmiş, askerlerce gasp edilmiş bir kısmı da Melek Ahmed Paşa tarafından İstanbul’a gönderilmiştir.
Bölgede diğer mirlerin üstünde tartışmasız bir etkisi vardı Abdal Han’ın. Hazo miri Murtaza Bey ile Mahmudi miri Evliya Bey onun damatlarıydı. Dolayısıyla bu iki mirlik siyaseten ona bağlılardı. Onun döneminde Bitlis politik, idari, tıbbi, ekonomik, dini, sanayi ve edebi bir merkezdi. Bitlis, zenginliği ile göz kamaştırıyordu. Halkın refah seviyesi yüksekti. Şehir neredeyse dönemin bütün sosyal kurumlarına sahipti. Yüzlerce edip ve bilgin Bitlis’te ikamet etmekteydi, çarşılar yerli ve yabancı mallarla dolup taşmaktaydı, Abdal Han’da sarayında kendi uğraşları ile meşguldü.
Tıp alanındaki çalışmalarını öyle bir seviyeye getirmişti ki artık göz ameliyatları yapabiliyordu. Mikro-teknolojik çalışmalarını, kuş bağırsaklarından yaptığı kirişli saatlerin boyutlarını, bir yüzüğün içine yerleştirebilecek kadar küçültmeyi başarmıştı.
Osmanlı’nın diğer bölgelerinden farklı olarak Bitlis’te Eyubilerden kalma “Ehvedüdin Narhı” olarak bilinen farklı bir vergilendirme sistemi mevcuttu. Bitlis bir Hükümet idi ve bu hükümet olmanın gereği, Osmanlı Bitlis’te vergi toplayamıyor, tahrir yapamıyor ve yönetime pek karışamıyordu. Abdal Han’ın kendisine özgü bandosu ve sancağı vardı. Savaş sırasında gerek görüldüğünde kendi sancağıyla Osmanlı ordusuna katılırdı. Zirki ve Mutki civarındaki mir aşiretlikler de kendisine bağlıydı. Şirvan mirine de hamilik yapıyordu.
Osmanlı’nın Kürt politikasının gereği zayıf olması gereken Abdal Han, 17.yüzyılda Kürdistan’ın en güçlü miriydi. 1655 talanını atlatan Abdal Han, Osmanlı Sultanı’nın artık baş düşmanıydı. Öyle ki 1664 yılında dönemin Van Paşası Emir Yusuf Paşa Bitlis’e saldırır. Mahmudi miri Evliya Bey’in, Abdal Han’ın yardımına gelmesiyle birlikte (Emrinde daha çok Ezidi Kürtler vardı.) Van valisi çekilmek zorunda kalır, fakat aynı paşa aynı yıl içerisinde Bitlis’e ikinci defa saldırır. Bitlis ikinci defa bir Van valisi tarafından talan edilir. Bu talandan sonra Abdal Han tahttan indirilip İstanbul’a sürgüne gönderilir. Topkapı sarayında sultanın gözetiminde bir nevi hapis hayatı yaşamaya başlar.
1665 yılında Bitlis tahtında Abdal Han’ın oğlu Bedredîn’i görüyoruz. Abdal Han, oğlu Bedredîn’in tahta çıkmasından 2 yıl sonra yani 1667’de Sultan’ın emri ile öldürülür. Abdal Han’ın öldürülmesinden sonra Osmanlı siyasetinin Bitlis mirliği nezdinde başarıya ulaştığını söyleyebiliriz.
Çünkü Abdal Han öldürüldükten hemen sonra oğlu Bedredîn tahttan indirilip yerine Abdal Han’ın Şerefedîn adlı diğer bir oğlu mir yapılır. Şerefedîn de kardeşi Zîyaedîn gibi Abdal Han’ın Osmanlı paşası olan Zaal Paşa’nın kızı olan eşindendi. Abisi Zîyaedîn, Abdal Han’nın 1656 bitlis dönüşünde, Melek Ahmed Paşa ile işbirliği yaptığı gerekçesi ile Abdal Han’ın Nurudehr adlı oğlu tarafından öldürülmüştü.
Abdal Han’ın öldürülmesi ve Şerefedîn’in Bitlis miri olmasıyla birlikte Bitlis tarihinde “Bağımsız ve Kürdistani Mirlik Siyaseti Dönemi” olarak adlandırılabilecek dönemin sonuna gelinmiş ve Osmanlı siyaseti Kürdistan’da bir daha silinmeyecek düzeyde yerleşmiştir.
Yazının geçen hafta yayınlanan ilk bölümüne aşağıdaki linki tıklayarak ulaşabilirsiniz.



