Gerçeğe yeni ses
Nûmedya24

Vicdani retçi Şendoğan Yazıcı:

Toplumsal barış için söyleyecek sözümüz var

Vicdani retçi Şendoğan Yazıcı:

Meclis’teki komisyonda vicdani retçilerin de dinlenmesi gerektiğini vurgulayan Şendoğan Yazıcı, “Türkiye’de en uzun soluklu anti-militarist, savaşa karşı mücadele yapan yapılardan biriyiz. Yaşadığımız sorunların, bizzat bizler tarafından anlatılması gerekiyor. Çünkü yaşadıklarımız raporlarda değil, hayatın tam içinde” dedi.

Ercan Jan AKTAŞ

Vicdani retçi Şendoğan Yazıcı, 23 Ağustos’ta sosyal medya hesabında yaptığı “Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu zulme uğrayanların sesini dinliyor. Ama hâlâ eksik kalan, bizim sesimiz: vicdani retçilerin sesi” çağrısıyla inisiyatif başlatarak vicdani retçilerin sözünün de süreçte dinlenmesi gerektiğine işaret etti.

“Biz sadece askerliği değil, militarizmin tüm yaşamımıza nüfuz eden disiplinini reddediyoruz. çünkü militarizm yalnızca kışlada değil; okulda, sokakta, işyerinde, siyasetin her dilinde yeniden üretiliyor. biz bu çarkın dişlisi olmayı, otoritenin emir zincirine hapsolmayı reddediyoruz.

Bizim için vicdani ret, bireysel bir tercih değil; şiddetin, savaşın ve hiyerarşinin kökünü kurutmaya dönük toplumsal bir direniştir. bu yüzden “savaşın insan kaynaklarını kurutmak” diyoruz: Devletlerin savaş makinesine hayatlarımızı, emeklerimizi, gençliğimizi vermeyi reddediyoruz.

Gerçek yüzleşme, militarizmin yarattığı tüm yıkımı görünür kılmadan mümkün değil… biz buradayız: savaşsız, sömürüsüz, özgür bir yaşam için ses çıkarıyoruz…”

VİCDANİ RETÇİLERİN DE DİNLENMESİ İÇİN EK LİSTE VERİLDİ

Yazıcı’nın bu çağrısının ardından Emek Partisi (EMEP) 15 Ağustos’ta Meclis Başkanlığı’na sunduğu; emek, barış, demokrasi güçlerinden, insan hakları örgütlerinden, barolardan, hukukçulardan, basın örgütlerinden, kadın ve LGBTİ örgütlerinden, akademisyenlerden oluşan geniş ve kapsayıcı listeye ek olarak, vicdani retçilerin de komisyona davet edilmesi için ek bir liste verdi.

Emek Partisi İstanbul Milletvekili ve Komisyon Üyesi İskender Bayhan imzası ile verilen ek listede, toplumsal yüzleşmenin derinleştirilmesi ve farklı kimlik ile inançlara yönelik hak ihlallerinin görünür kılınması amacıyla yürütülen çalışmalar sırasında vicdani retçilerin de komisyonda dinlenmesi istendi.

2010 yılında Barış İçin Vicdani Ret Platfomu’nun organize ettiği bir etkinlikte “Elime silah almam, savaşa katılmam” diyerek İstanbul Şişli’de bulunan Harbiye Orduevi önünde vicdani retçi olduğunu açıklayan Şendoğan Yazıcı’yla vicdani ret ve Kürt hareketiyle yürütülen süreç kapsamında Meclis’te kurulan Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu ile ilgili konuştuk. 2024 yılında 5 ay 18 gün hapis cezası ve 36 bin 500 TL idari para cezası verilen Yazıcı, Anayasa’da “vicdani reddi” engelleyen hiçbir yasanın olmadığı belirterek kendilerine yönelik baskıların hukuki değil siyasi olduğunu belirtti.

YAŞADIKLARIMIZ RAPORLARDA DEĞİL, HAYATIN TAM İÇİNDE

*Önce kendi sosyal medya hesabından, devamında çeşitli haber portalları ve gazetelerde vicdani retçilerin bir talebine işaret ediyorsunuz. Neden Meclis’te kurulan Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu’nda yer almak istiyorsunuz?

Bizler Türkiye’de en uzun soluklu anti-militarist, savaşa karşı mücadele yapan yapılardan biriyiz. Hatta diyebiliriz ki, Türkiye’de en uzun sivil itaatsizlik eylemini biz vicdani retçiler yapıyoruz. Bizler bunu yaparken sözümüz, sesimiz mahkeme salonlarında ve cezaevi koridorlarında yankılandı. Şimdi bu sesi Meclis’te duyurmak istiyoruz. Komisyon, toplumun barış talebini dile getirebilmemiz için önemli bir fırsat. Zaten siyasi partiler de çağrı yapmaya başladı; EMEP geçtiğimiz günlerde komisyonda vicdani retçilerin dinlenmesi için başvuruda bulundu. Bizim yaşadığımız sorunların, bizzat bizler tarafından anlatılması gerekiyor. Çünkü yaşadıklarımız raporlarda değil, hayatın tam içinde.

BİZİ BİRLEŞTİREN TEK ŞEY: ‘ÖLDÜRMEYECEĞİZ’

*Türkiye’de vicdani ret hareketine dair neler söylemek istersiniz?

Dünya çapındaki savaş karşıtı mücadelenin bir parçası olarak Türkiye’de vicdani ret, 1989 sonunda gündeme geldi. Tayfun Gönül ve Vedat Zincir zorunlu askerliği reddettiklerini açıkladı. O günden bu yana yüzlerce kişi ‘askerlik yapmayacağım’ diyerek bu cesur duruşa katıldı.

Ama şunu vurgulamak isterim: her birimizin vicdani ret beyanı farklı. Kimimiz dini gerekçelerle, örneğin Yehova Şahitleri gibi, kimimiz politik nedenlerle, kimimiz ahlaki ya da insani gerekçelerle askerliği reddettik. Yani vicdani ret tek bir çizgiden ibaret değil; farklı inançlardan, dünya görüşlerinden, toplumsal deneyimlerden gelen insanlar ortaklaştı. Bizi birleştiren tek şey, ‘öldürmeyeceğiz’ kararlılığı oldu.

Bugün bu topraklarda 1 milyondan fazla ‘asker kaçağı’ genç var. Gerekçeleri ne olursa olsun, biz bu arkadaşları da potansiyel vicdani retçi olarak görüyoruz. Çünkü birçok yasal zorluğa, yaşamın içinde görünmez kılınmaya çalışılmalarına rağmen 1 milyonun üstünde genç askere gitmeyi reddediyor. Sadece onlar bunun adını vicdani ret olarak koymuyor.

AİHM TÜRKİYE’Yİ MAHKUM ETTİ

*Türkiye’nin hukuki durumu diğer ülkelerle karşılaştırıldığında nasıl görünüyor? Hatta AİHM’de vicdani ret üzerinden Türkiye mahkumiyetleri de var.

Avrupa Konseyi’ne üye 47 ülkenin yalnızca üçünde vicdani ret hakkı yasal güvence altında değil: Türkiye, Azerbaycan ve Belarus. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 2006’da Osman Murat Ülke davasında Türkiye’yi mahkûm etti; retçilerin sürekli cezalandırılmasının önlenmesini istedi. Ama neredeyse yirmi yıl geçti, devlet bu karara uymadı.

Öte yandan 2011 tarihinde, AİHM, Yehova şahidi Yunus Erçep’in vicdani ret hakkını reddettiği gerekçesiyle Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) düşünce, vicdan ve inanç hürriyetini düzenleyen 9. maddesini ihlal ettiğine karar verdi.

Erçep’in 2004 yılından beri süren davasında AİHM, Erçep’e 10 bin Euro (o zamanki kurla yaklaşık 25 bin TL) manevi tazminat ve 5 bin Euro (yaklaşık 13 bin TL) mahkeme masrafı ödenmesine hükmetti. Mahkeme ayrıca, Erçep’in askerliğini yapmadığı için askeri mahkeme tarafından yargılanmış olmasını da adil yargılanma hakkını düzenleyen 6. maddeye aykırı buldu.

Baskılar, yargılamalar ve cezalar artarak devam etti. Aslında mesele hukuki değil, tamamen siyasi. Çünkü hukuken bir engel yok, sadece siyasi irade yok.

*Vicdani retçiler günlük yaşamda hangi zorluklarla karşı karşıya kalıyor, kendi yaşadıklarını da ifade edererek neler söylemek istersin?

ÇANTAMDA BİRİKEN TUTANAKLAR

Yasa uyarınca yoklama kaçağı veya bakaya durumundakiler sigortalı işe alınamıyor. İşverenler bile hapis tehdidiyle karşı karşıya bırakılıyor. Bu yüzden retçiler güvencesiz işlere itiliyor. Polis kontrolünde yakalanırsak tutanak tutuluyor, idari para cezaları kesiliyor ve bu cezalar yeni davalara dönüşüyor. Ödenmeyen cezalar yüzünden banka hesaplarımız bloke ediliyor. Kendi adımıza hesap açamıyoruz, maaşımızı başka birinin üzerinden almak zorunda kalıyoruz, kredi çekemiyoruz, vize işlemleri yapamıyoruz. Yani hayatımızın her alanı kilitleniyor.

Bir arkadaşım baba olduğunda çocuğunun adına banka hesabı açmak zorunda kaldı, çünkü kendi adı kara listedeydi. Bu örnek aslında ‘sivil ölüm’ denilen durumu çok iyi özetliyor. Devlet seni toplumsal yaşamın dışına itiyor, görünmez kılıyor.

Daha birkaç gün önce, 28 Ağustos tarihinde yaşadığımız paylaşabilirim. Borçka çıkışta bir trafik polisi aracı peşime takıldı, içinde iki resmi bir sivil varmış, yaklaşık 17 km devam etti bu takip. İleride Artvin Yarıyol’daki Özel Harekat Şube Müdürlüğü’nün önünde durduruldum, ehliyet ruhsat vs. işlemlerden sonra asker kaçağı olduğum gerekçesiyle mesai saatleri içinde şubeye teslim etmek için gözaltı yaptılar.

Normalde tutanak tutup bırakmaları gerektiğini, benim de 15 gün içinde gitmem gerektiğini ne kadar söylediysem de anlatamadım, gözaltına aldıktan sonra jandarma bölgesinde yakalandığım gerekçesiyle jandarmayı çağırdılar, bu arada yaklaşık 3 saat sonra jandarma geldi ve orada tutanak tuttuktan sonra bırakıldım.

Bu uygulamalar her zaman devam ediyor. Çantamda biriken tutanaklarını sayısını bilmiyorum artık.

BARIŞ HAKKI

*Bu durumun toplumsal karşılığı ne oluyor?

Çalışma hakkımız elimizden alınıyor, seyahat özgürlüğümüz engelleniyor, sosyal haklardan mahrum kalıyoruz. Hatta Milli Savunma Bakanlığı, özel şirketlere yazı gönderip ‘askere gideceklerine dair form imzalatın, imzalamazlarsa işten çıkarın’ diyebiliyor. Hiçbir vicdani retçi böyle bir taahhüt imzalamıyor. Sonuç işsizlik ve dışlanma oluyor.

Bu politikaların tek amacı bizi görünmez kılmak. Ama gerçekte tam tersi oluyor: baskılar artıyor ama askere gitmeyi reddedenlerin sayısı da her geçen yıl büyüyor.

*Sizce çözüm için ne gerekiyor?

Çok basit: bir yasa. Anayasa’da vicdani reddi engelleyen hiçbir hüküm yok. Uluslararası insan hakları normları ve AİHM kararları da bu hakkın tanınmasını emrediyor. Alternatif sivil hizmetin tanımlanacağı bir vicdani ret yasası çıkarılsa sorun çözülür. Yani hukuken mazeret yok, sadece siyasi irade gerekiyor.

Aslında mesele şu: vicdanı tanıyacak mısınız, yoksa susturmaya mı çalışacaksınız?

*Ekim 2024 tarihinde bu yana Türkiye’de adı konulmayan bir “süreç” var, barış hareketleri ve Kürt Özgürlük Hareketi buradan bir barış çıkarmaya çalışıyor. Vicdani retçilere göre barışın yolu nereden geçiyor?

Öldürmeyi reddetmeden barıştan söz edilemez. Bir vicdani retçi arkadaşımızın dediği gibi: ‘Birini öldürmek istemiyorum demek çok kıymetli.’ Bizler silah tutmayı reddettiğimiz için suçlu değiliz; tam tersine, bu ülkenin geleceğinin yapı taşlarıyız. Vicdanın sesini dinleyen insanları cezalandırmak yerine topluma katkı sunacak bireyler olarak görmek gerekir.

KOMİSYONA SON ÇAĞRI

Vicdani ret, yalnızca bireysel bir etik tutum değil, aynı zamanda uluslararası hukukta barış hakkıyla ilişkilendirilen temel bir insan hakkıdır.

Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesi, 1993 yılında aldığı kararlarla vicdani ret hakkını ifade özgürlüğü ve din/vicdan özgürlüğü kapsamında değerlendirmiş; Avrupa Konseyi ve Avrupa Vicdani Ret Bürosu (EBCO) gibi kurumlar da vicdani retçilerin mücadelesini demokratik ve barışçıl toplumların güçlenmesi için vazgeçilmez görmüştür. War Resisters’ International (WRI) tarafından yayımlanan raporlar da, vicdani ret hakkının militarizme karşı toplumsal bir direnç biçimi olduğunu vurgulamaktadır.

Bu bağlamda vicdani ret, yalnızca askerlik hizmetine katılmama iradesi değil; aynı zamanda şiddetsiz bir toplumsal düzenin ve barış kültürünün inşasında kurucu bir “ilk söz”dür. Bu sözümüzü “Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu”nda yeniden söyleyerek, Türkiye’nin içinde bulunduğu “süreç”in geçmiş ile yüzleşmeyi de içerecek, toplumu militarizmin tahribatlarından çıkaracak, toplumsal barışa evrilmesi için katkı sunmak istiyoruz.

Bizim barış dediğimiz şey soyut bir dilek değil; tam da yaşadığımız hayatın gerçeği.

*Komisyona son çağrınız nedir?

Komisyon vicdani retçilerin sesini duymalı. Bu, yıllardır yok sayılan bir hakkın teslimi olacak ve kalıcı kardeşlik ile gerçek demokrasi için hayati bir eşik oluşturacaktır. Biz her an hazırız; çünkü çocuklarımıza savaşsız, özgür bir gelecek bırakmak istiyoruz. Yıllardır söylediğimiz gibi: “Öldürmiycez, ölmüycez, kimsenin askeri olmuycaz.”

Doğan’ın 5 aylık hapis cezası kesinleşti | 10 yıl sonra ilk kez bir vicdani retçi hapse girecek

Benzer Haberler