Tuğçe Tatari
Sabah kalktım, gazeteleri okumaya başladım Sözcü’de Saygı Öztürk imzalı bir yazıda kalakaldım. Öztürk’ün iddiası; kendisini Yeşil olarak tanıtan, yani Mahmut Yıldırım olduğunu öne süren bir kişi tarafından arandığı, bu kişinin şu anda Suriye’de bulunduğu, geçirdiği ameliyatlar sonucu yüzünün tanınmayacak kadar çok değiştiği ve “Yeşil olduğu” iddiasını güçlendirecek bazı anlatımlarda bulunduğu yönünde… Çok tuhaf, çok ürkütücü, çok rahatsız edici hisler yaratan bir durum…
Olayların arka planında muhakkak birilerinin olduğunu, gelişmelerin tasarlanarak bize yaşatıldığını, kanıttan çok şüpheden beslenen düşünce modeline ne kadar yaklaştığımızı düşünüyordum…
Sözcü gazetesi ve yaşanan yönetim değişikliği sürecine dair düşüncelerim sürüklemişti beni bu konuya.
…
Yazıda göz ardı edemeyeceğimiz hususlardan biri de Suriye vurgusu. “Yeşil Suriye’de milliyetçi bir ailenin yanında yaşıyor” deniyor. İster istemez Rojava üzerinden de bir tehdit dillendirildiği intibası oluşuyor okurda…
Çok tuhaf, çok ürkütücü, çok rahatsız edici ve hatta mide bulandırıcı hisler yaratan bir durum…
Zamanlaması da çok manidar bu durum, bana, 31 Ekim’de yayımlanan “Öcalan bize ne diyor?” başlıklı yazıma yeniden işaret etme ihtiyacı duyurdu.
Yeşil yaşıyordur, yaşamıyordur; Saygı Bey’i o aramıştır, aramamıştır bilemem… Ama şunu çok iyi bilirim ki ağır aksak yürümekte olan barış sürecine yönelik bir mesaj içeriyor bu durum.
Siz ister Öcalan’ın da daha önce dikkat çektiği “Süreç ne kadar yavaş ilerlerse bu işi bozmak için provokasyonlar ve suikastlar devreye girecektir” düşüncesini güçlendiren bir gözdağı, bir “biz hâlâ buradayız” mesajı deyin… İster sadece devletin bir kanadından bu mesaj veriliyormuş hissi yaratmak için deyin… Sonuç değişmez!
Bu barış belki de Kürt–Türk barışının görünür gelecekteki son şansı. Tüm dinamikler bize bunu gösteriyor. Bu masa devrildiğinde bir daha yeniden kurulma ihtimali zor gibi. Üstelik bu defa devrede



