Gerçeğe yeni ses
Nûmedya24

Barışın eşiğinde savaş dili I

Medya neden “terörist”te kaldı?

Barışın eşiğinde savaş dili I

2025 yılında barış ve müzakere sürecinin yeniden başlamasıyla birlikte, halkın sürece dair sağlıklı bilgi edinmesi her zamankinden daha önemli hale geldi. Ancak medya manşetleri hâlâ “hain”, “terör örgütü”, “tiyatro”, “PKK’dan geri adım” gibi başlıklarla dolu. 

HABER MERKEZİ – Türkiye, yıllardır süren çatışma ortamından çıkış için tarihi bir eşikte duruyor. PKK’nin kendini feshettiğini ilan etmesi ve Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat’ta yaptığı “Barış ve Demokratik Toplum” çağrısıyla başlayan yeni dönem, umutla ama bir o kadar da kırılgan bir zeminde ilerliyor. Ancak böylesi hassas bir süreçte gözler sadece siyasetçilere değil, toplumu şekillendiren bir başka aktöre, medyaya da çevrilmiş durumda.

JinNews’ten Pelşin Çetinkaya’nın “Barışın eşiğinde: Medya hangi dili seçiyor?” başlıklı değerlendirmesi, bu kritik süreçte medyanın kullandığı haber dilini mercek altına alıyor. Yazıya göre, ana akım medya barışa zemin hazırlamak yerine, kutuplaştırıcı bir söylemi ısrarla sürdürüyor. Kimi zaman haber diliyle, kimi zaman manşet tercihiyle toplumdaki barış algısı zedeleniyor.

Çetinkaya, özellikle Habertürk, Sözcü, CNN Türk ve A Haber gibi kurumların örnekleri üzerinden, medyanın süreci “terör”, “hain”, “tiyatro” gibi ifadelerle çerçevelemesini sert bir dille eleştiriyor. Örneğin Habertürk’ün, PKK’nin fesih kararına rağmen “Terörsüz Türkiye süreci” başlığını atması ya da Sözcü’nün “Hainler ikinci Habur tiyatrosu hazırlıyor” manşeti, medyanın barışa nasıl ket vurabileceğini gözler önüne seriyor.

MANŞETİN İNŞASI VE EDİTÖRYA BASKISI YA DA EDİTÖRYAYA BASKI  

Çetinkaya, barışın yalnızca masada değil, manşetlerde de kurulduğuna dikkat çekiyor. Uluslararası deneyimlerden de örneklerle desteklediği yazısında, BBC’nin Kuzey İrlanda barış sürecindeki dengeli dili, El País’in ETA sürecindeki hassasiyeti ve New York Times’ın FARC barışı haberleştirme biçimi gibi örneklerin, medyanın barışa katkı sağlayabileceğini hatırlatıyor.

Oysa Türkiye’de medya, sürecin içeriğini aktarmak yerine, provokatif ve kutuplaştırıcı bir dil kullanarak toplumun barış umutlarını gölgeliyor. “Bu dil, sadece haberi değil, toplumsal algıyı da biçimlendiriyor” diyen Çetinkaya, medyanın diliyle ya köprü ya da uçurum kurduğunu vurguluyor.

Barışın kritik bir aşamaya geldiği bugünlerde, medyanın dili bir tercih meselesi olmaktan çok, sorumluluk meselesi. Çünkü barış, yalnızca siyasal irade ile değil; toplumu bir arada tutacak ortak bir dil ve anlayışla inşa edilebilir.

Ancak etik ilkelere rağmen, özellikle çatışma ve kriz dönemlerinde bu sorumlulukların pratiğe yansıması her zaman mümkün olmuyor. Barış gazeteciliği çoğu zaman teoride savunulsa da, uygulamada editoryal tercihler, ekonomik baskılar, medya sahipliği yapısı ve politik atmosfer nedeniyle geri plana itiliyor.

Bu noktada bireysel gazeteci sorumluluğu da önem kazanıyor. Gazetecilerin kişisel donanımı, mesleki birikimi ve etik duruşu, barış odaklı haberciliğin hayata geçirilmesinde belirleyici etkiye sahip. Ancak barış gazeteciliği sadece iyi niyetli bireysel çabalarla değil, editoryal politikaların da bu yönde şekillenmesiyle daha etkili hale gelebilir.

GAZETECİLİKTE BARIŞIN SORUMLULUĞU: MESLEK ETİK İLKELERİ NE DİYOR?

Gazeteciliğin temel ilkeleri, barış, insan hakları ve çoğulculuk gibi evrensel değerleri savunmayı bir yükümlülük olarak tanımlıyor. Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi’ne göre bir gazeteci; şiddeti övemez, düşmanlığı körükleyemez ve ayrımcılığı meşrulaştıramaz. Bildirgenin “Gazetecinin Temel Görevleri” başlıklı bölümünde, gazetecinin her türlü ayrımcılıktan uzak, barışı ve farklılıklara saygıyı önceleyen bir yayıncılık yapması gerektiği açıkça belirtiliyor.

Benzer şekilde, Medya Etik Kurulu’nun Gazetecilik Meslek İlkeleri’nde de “şiddet ve savaş kışkırtıcılığına araç olunamaz” vurgusu yer alıyor. Kurula göre gazeteci; ulusal bağımsızlık, demokrasi ve insan hakları gibi ilkeleri gözeterek hareket etmeli, nefreti körükleyen yayınlardan kaçınmalıdır.

Dünyada savaşların gerekçeleri değişse de gazetecilerin toplumu şekillendirme gücü baki. Bu nedenle uzmanlar, barışı önceleyen bir haberciliğin yalnızca bir etik tercih değil, aynı zamanda toplumsal sorumluluk olduğuna dikkat çekiyor.

NuMedya24 yazarlarından Şiyar Dicle’nin yazısında vurguladığı gibi: “Barışın dili, yalnızca iyimser sözcüklerle kurulan steril bir dil değildir. Bu dil; toplumsal hafızaya, eşitliğe, adalete, karşılıklılığa açık bir dildir.  Barış bir ateşkes hali mi?  Elbette değil. Yalnızca ateşkes değil, aynı zamanda anlatabilme hakkıdır.”

Benzer Haberler