12 Eylül’ün açtığı yaralar, gerçek bir yüzleşme yaşanmadığı için, üzerinden 45 yıl geçse de hala taze. Darbe döneminde insanlığa karşı suçların faillerinin yargı önüne çıkarılamaması, çıkarılanların ise zamanaşımı nedeni ile cezalandırılmaması Türkiye’de cezasızlığın sürdüğünün en önemli göstergelerinden biri oldu.
HABER MERKEZİ – Türkiye’de toplumun siyasi, ekonomik ve sosyal olarak ciddi anlamda değişimine neden olan 12 Eylül Askeri Darbesi’nin üzerinden 45 yıl geçti.
12 Eylül Darbesi, Anayasa’yı askıya aldı, siyasi parti, dernek ve sendikaları kapattı, insan haklarını ihlal etti ve bu yanıyla Türkiye’nin siyasi yapısını uzun yıllar şekillendirecek uygulamalara imza attı.
1 NO’LU BİLDİRİ
12 Eylül 1980’de Türk Silahlı Kuvvetleri, Genelkurmay Başkanı Kenan Evren liderliğinde emir ve komuta zinciri içinde yürütülen “Bayrak Harekâtı” ile Türkiye Cumhuriyeti’nin üçüncü sonuca ulaşmış askeri darbesini gerçekleştirdi ve ülke yönetimine bütünüyle el koydu.
Sabah saat 4:00’te tüm yurtta PTT ve TRT aracılığıyla Genelkurmay ve Milli Güvenlik Konseyi Başkanı Kenan Evren imzasıyla darbenin 1 No’lu Bildirisi okundu:
“Girişilen harekatın amacı, ülke bütünlüğünü korumak, milli birlik ve beraberliği sağlamak, muhtemel bir iç savaşı ve kardeş kavgasını önlemek, devlet otoritesini ve varlığını yeniden tesis etmek ve demokratik düzenin işlemesine mani olan sebepleri ortadan kaldırmaktır…”
AĞIR BİLANÇO: İDAMLAR, YASAKLAMALAR, AÇLIK GREVLERİ…
Darbenin ‘rakamlarla’ ifade edilen bilançosu oldukça ağır oldu.
*650 bin kişi gözaltına alındı ve 90 güne varan gözaltı sürelerinde ağır işkence gördü. 14 kişi cezaevlerindeki açlık grevlerinde hayatını kaybetti.
*230 bin kişi askerî mahkemelerce yargılandı; 1 milyon 683 bin kişi, komünist, Alevi, Kürt, şeriatçı denilerek fişlendi.
*7 bin kişi için idam cezası istendi. 517 kişiye idam cezası verildi. 124 kişinin idam cezası Askeri Yargıtay tarafından onaylandı. 50 kişi asıldı.
*388 bin kişiye pasaport verilmedi, 30 bin kişi “sakıncalı” olduğu için işten atıldı.
*14 bin kişi vatandaşlıktan çıkarıldı.
*171 kişinin “işkenceden öldüğü” resmi kayıtlarla belgelendi. İşkence ile ölüm şüphesine rağmen 73 kişiye “doğal ölüm raporu” verildi. İşkence ile ölüm şüphesine rağmen 43 kişinin “intihar ettiği” bildirildi.
*30 bin kişi “mülteci” olarak yurt dışına gitti.
*937 film sakıncalı bulunduğu için yasaklandı; 23 bin 677 derneğin faaliyeti durduruldu.
*3 bin 854 öğretmen, üniversitede görevli 120 öğretim üyesi ve 47 hâkimin işine son verildi.
*Siyasi partiler ve sendikalar kapatıldı, çok sayıda siyasetçi gerekçesiz gözaltında tutuldu ve tutuklandı.
*400 gazeteci için toplam 4 bin yıl hapis cezası istendi. Gazetecilere 3 bin 315 yıl 6 ay hapis cezası verildi.
*Gazeteler 300 gün yayın yapamadı. 13 büyük gazete için 303 dava açıldı. 39 ton gazete ve dergi imha edildi.
*Yüzbinlerce yayına el konuldu ve imha edildi. Sadece Bilim ve Sosyalizm Yayınları’na ait 13 bin 607 kitap yakıldı. Yayınevi sahipleri gözaltına alındı, tutuklandı, işkence gördü.
ASKERİ SORUMLULAR
12 Eylül Darbesi’ne karar veren, darbeyi yöneten, bu dönem boyunca insanlığa karşı suçların işlenmesine yasal ve fiili zemin hazırlayan ve bu suçların emir komuta zinciri içinde işlenmesini mümkün kılan kararlar alan ve uygulayan üst düzey komuta kadrosu şöyle:
1. Kenan Evren – Milli Güvenlik Konseyi Başkanı ve Genelkurmay Başkanı
2. Nejat Tümer – MGK üyesi Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral
3. Nurettin Ersin – MGK üyesi Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral
4. Tahsin Şahinkaya – MGK üyesi Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral
5. Sedat Celasun – MGK üyesi Jandarma Genel Komutanı Orgeneral
6. Ali Haydar Saltık – MGK Genel Sekreteri Orgeneral
ERDAL EREN, YAŞI BÜYÜTÜLEREK İDAM EDİLDİ
İnsanlığa karşı suçlarına her gün yenisini ekleyen darbeciler, acısı yıllarca hafızalardan silinmeyecek idam kararlarına da imza attı.
Darbe sonrası kurulan mahkemeler, yüzlerce kişiyi idamla yargıladı. Darbe öncesinde bir askeri inzibat erini öldürdüğü suçlamasıyla hüküm giyen 17 yaşındaki Erdal Eren’e de idam cezası verildi.
Eren’in idam hükmü, Yargıtay tarafından 2 kez iptal edilmesine rağmen Milli Güvenlik Konseyi’nce onaylanan kararla ve yaşı büyütülerek 13 Aralık 1980’de Ankara Ulucanlar Cezaevi’nde infaz edildi.
Kenan Evren’in Eren için söylediği “Asmayalım da besleyelim mi?” ifadesi, darbecilerin insan hakları ihlali konusunda sınır tanımadığının itirafı olarak tarihin hafızasına geçti.
12 EYLÜL’ÜN CEHENNEMİ: DİYARBAKIR CEZAEVİ
Duvarlarına “Türkçe konuş, çok konuş” yazılarak bir asimilasyon ve işkence merkezi haline getirilen Diyarbakır E Tipi Cezaevi (Amed Zindanı), özellikle 1980 darbesi sonrasında siyasi tutuklulara uygulanan yaygın ve sistematik işkencelerle anıldı; 1981–1984 yılları arasındaki dönemde cezaevinde onlarca mahpus hayatını kaybetti ve birçok ağır insan hakları ihlali yaşandı.
The Times gazetesine göre “dünyanın en kötü şöhretli 10 cezaevi” arasında yer alan Diyarbakır Cezaevi’nde ağır dayak, uzun süreli tek kişilik hücrelere kapatma ve tecrit, ters asma gibi pozisyonlarda zorla tutma, elektrik verilmesi, uykusuz bırakma, falaka ve dışkı yedirme gibi savaş suçu olarak kabul edilen işkenceler yapıldı.
PKK’nin kurucu kadrolarından Mazlum Doğan, cezaevinin koşullarını protesto etmek amacıyla 1982’de Newroz gününde üç kibrit çöpüyle bedenini ateşe verdi.
18 Mayıs 1982’de Ferhat Kurtay, Necmi Öner, Mahmut Zengin ve Eşref Anyık da işkenceye karşı bedenlerini ateşe verdi. Mehmet Hayri Durmuş, Akif Yılmaz, Ali Çiçek ve Kemal Pir, 14 Temmuz 1982’de başlattıkları ölüm orucunda hayatlarını kaybetti.
Cezaevindeki uygulamaların baş sorumlusu Binbaşı Esat Oktay Yıldıran, 22 Ekim 1988’de kendisine “Laz Kemal’in selamı var” denilerek İstanbul’da öldürüldü.
Dönemin Kürt siyasi tutuklusu Kamber Ateş’in cezaevi görüşüne gelen annesinin ezberleyebildiği tek Türkçe cümle olan ve görüş boyunca defalarca tekrarlanan “Kamber Ateş nasılsın?” sözleriyle 12 Eylül, Kürtlere yönelik baskının önemli bir sembolü olarak kaldı.
DARBECİLERE ‘GÖSTERMELİK’ DAVA AÇILDI, O DA DÜŞÜRÜLDÜ
12 Eylül 1980 darbesini gerçekleştiren generallerin yargılanması, 2010 referandumuyla geçici 15. maddenin kaldırılmasının ardından mümkün hale geldi. Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya hakkında açılan davada, iki general “anayasa ve TBMM’yi ortadan kaldırmaya teşebbüs” suçlamasıyla yargılandı.
2014 yılında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası aldılar ve rütbelerinin sökülmesine karar verildi. Ancak, sanıklar öldüğü için dava düştü. Yargıtay, dosyayı usul hataları nedeniyle birkaç kez bozdu ve nihayetinde dava “kamu davasının ortadan kaldırılması” kararıyla sona erdi.
BERFO ANA’NIN İKİ ELİ VE CEZASIZLIK
Darbecilerin işledikleri insanlığa karşı suçlar sonucunda başta gözaltında kayıplar olmak üzere idam edilenler, yaşam hakkı ihlaline uğrayanların aileleri ve işkence mağdurlarının yıllardır sürdürdükleri mücadelelerine saygı gösterilmedi. İşlenen insanlığa karşı suçların failleri zamanaşımı veya devlet sırrı zırhıyla korundu.
Gerçek bir geçmişle yüzleşme ve hakikat sürecine girmeden adaletin tesis edilemeyeceği bir kez daha açığa çıktı. İnsan hakları savunucularına göre geçmişle yüzleşme, ceza adaleti ve onarıcı adalet bakımından bir zorunluluktur.
Darbe döneminde insanlığa karşı suçların faillerinin yargı önüne çıkarılamaması, çıkarılanların ise zamanaşımı nedeni ile cezalandırılmaması Türkiye’de cezasızlığın sürdüğünün en önemli göstergelerinden biri oldu.
8 Ekim 1980’de gözaltında katledildikten sonra kaybedilen oğlu Cemil Kırbayır’ı arayan Berfo Kırbayır’ın duruşma salonunda Kenan Evren’e söylediği “İki elim yakanda” sözleri darbeci zihniyete karşı, kayıp yakınlarının direnişinin ifadesi oldu.