Sercan ÜSTÜNDAŞ
Suriye Komünist Partisi (SKP) Genel Sekreteri Ammar Bagdaş, temmuz ayında Atina’da hayatını kaybetti. Marksizmin, Arap halkı ile buluşmasında Komünist Parti Manifestosu’nu Arapça’ya çevirerek büyük bir katkı sunmuş Halid Bagdaş’ın oğlu Ammar Bagdaş, babası gibi uzun yıllar SKP’nin liderliğini yaptı.
Aynı zamanda Suriye Halk Meclisi Milletvekili olan Ammar Bagdaş ve bir grup SKP öncü kadrosu 8 Aralık’ta HTŞ’nin iktidarı ele geçirmesinin ardından Suriye’den ayrılarak Yunanistan’a geçmişti. Yeni Şam hükümeti, BAAS ve Suriye Komünist Partisi ile birlikte birçok örgütü kapatınca Bagdaş, partisinin vücut bulduğu topraklardan çok uzakta, sürgün olarak gittiği Atina’da 71 yaşında hayatını kaybetti. Atina’da düzenlenen cenaze töreninde konuşan partili yoldaşları “kara bulutlar dağılıp özgürlük ve onur güneşi parladığında, çok sevdiği Kasyun Dağı’nın eteklerinde toprağa verilecektir” sözü verse de sürgündeki her ölüm gibi Ammar Bagdaş’ın ölümü de sessiz oldu. Bagdaş’ın cenazesi, Suriye’den gelen birkaç yoldaşının ve Yunanistan Komünist Partisi yöneticilerinin omuzlarında taşınarak defnedildi.
Aile ve aşiretçiliğin Suriye’deki partilere etkisi
Şamlı bir Kürt olan Halid Bagdaş, 1936’dan 1995’teki ölümüne kadar Suriye Komünist Partisi’nin liderliğini sürdürdü. Ardından eşi Visal Farha Bagdaş ve onun ardından oğulları Ammar Bagdaş genel sekreterlik görevini devraldı. Şu an için partinin Suriye’de yasaklı olması ve Ammar Bagdaş’ın ölümünün yeni olması nedeniyle kamuoyuna yeni bir lider deklare edilmedi. Ancak şu var ki parti içinden ve dış çevrelerden SKP’ye yönelik babadan oğula geçen bir liderlik sultası ile demokratik işleyişlerin uygulanmadığı eleştirileri sürekli yükseltildi. Aile temelli liderlik zinciri, SKP’nin yönetim yapısında bir “süreklilik” sağlasa da, parti içinde ve dışında “hanedanlık” eleştirilerine yol açıyordu. Parti içerisindeki muhaliflerinin eleştirileri, partinin demokratik merkeziyetçilik ilkesinin çiğnendiği ve siyasal aristokrasi yaratıldığı biçimindeydi.
Bu noktada, parti ve aile ilişkilerinin iç içe geçmesi olgusunun yalnızca SKP’yle sınırlı olmadığını belirtmek gerekir. Parti ve aile ilişkilerinin iç içeliğini, Suriye siyasetine rengini veren birçok partide görmek mümkün. Öyle ki başta BAAS partisi olmak üzere Suriye’deki siyasal yapılar, tarihsel olarak aile ve aşiret bağlarına dayalı bir sadakat kültürü üzerine inşa edilmiştir. Bu gelenek, Suriye’nin feodal ve aşiret temelli toplumsal yapısından beslenmiş, modern siyasi partilerin kurumsal gelişimini sekteye uğratmıştır. Öte yandan, SKP’nin, temsiliyetini üstlenme iddiasında olduğu Suriye’deki işçi, köylü ve ezilenlerin özneleşmesi siyasetinden oldukça uzağa düştüğü de sır değil.
Bagdaş ailesinin, Suriye’nin keskin siyasi atmosferindeki duruşları ve BAAS’la ittifak ilişkileri Ortadoğu siyasetinin içindeki herkesin ilgisini epey çekti. Gerici savaşların sürdüğü ve küresel güçlerin planlarının ve postallarının eksik olmadığı Suriye topraklarında işçi sınıfının öncülüğündeki sosyalist bir devrimin bayraktarlığı iddiasını sürdürürken yaptıkları tercihler ve siyasi yönelimler, Suriye Komünist Partisi’nin bugün varmış olduğu siyasi ve örgütsel yenilgi koşullarını hazırladı.
Hafız Esad’ın gelişi ve komünistlerin yol ayrımı
Halid Bagdaş ve partisi, Hafız Esad’ın bir darbe ile iktidarı alması sonrasında yaptıkları tercih ile BAAS’ın “topluma ve devlete önderlik etmesi” sürecine destek oldular. Bu destek Hafız Esad’ın lideri olduğu Ulusal İlerici Cephe’ye SKP’nin katılımı ile somut biçimini aldı. Diktatörlüğünü kuran Hafız Esad, tüm partilere ya Ulusal İlerici Cephe içerisinde yer alma ya da yasaklanma tercihi sunuyordu. SKP, liderliğini BAAS’ın yapması garanti edilen UCM’de yer aldı. Yasa dışı bir örgüt olmayı ve darbeye karşı mücadeleyi göze alamayan SKP, yeni rejimin kurulmasına ve kalıcılaşmasına karşı mücadele yürütemeyince BAAS’ın yedeğine düştü. Bu yedeklik, Bakdaş’ın 1954’te Suriye Parlamentosu’nda kazanmış olduğu koltuğun ömrünün sonuna kadar sürmesinin yanı sıra ona yönelik ‘Esad rejimi destekçiliği’ sıfatının yakasına yapıştırılmasına da sebep oldu. Bu kararla birlikte SKP kendi önüne “sisteme soldan muhalefet etme” ve “rejimin anti emperyalist tutumunu güçlendirme” görevini koydu. SKP’nin girdiği bu siyasi süreç ve çerçevelenmiş mücadele alanı uzun yıllar boyunca sürüp gitti. SKP’li kadrolar bir yandan rejimin yönetim organlarında yer alırken bir yandan da rejimin gadrine uğrayanlar konumunda olmalarına sebep oldu.
SKP’nin bazı üyeleri parlamentodayken bazıları da Esad zindanlarında mücadele sınırlarını genişletme uğraşının ‘bedelini’ ödedi. SKP, BAAS rejiminin Sovyetler Birliği ile iyi ilişkilerinin meyvesini siyaset yapma ve legal kalma olarak tadarken, Suriye’nin en geniş kitlelerinin Esad diktatörlüğü altında ezilmelerine karşı bir duruş gerçekleştiremedi. Rejime karşı muhalefet eden kitlelerin politik-islamcı ya da cihadist örgütlere yönelmesinin, sol-sosyalist örgütlerin rejim ile yaptıkları açık-gizli iş birliğinin de bir rolü olduğu su götürmez bir gerçek.
SKP’nin en büyük günahı: Emperyalist kamplaşmada 3. yolu bulamamak
BAAS rejiminin önce Sovyetler Birliği ve ardından da Rusya ile geliştirdiği stratejik ilişkiler, Suriye’yi açık bir ABD-İsrail karşıtı ülke konumuna evriltti. Suriye devleti bu karşıtlığı ülkenin anayasasında İsrail’i düşman ülke olarak tanımlamaya kadar vardırdı. Golan Tepeleri’nin İsrail tarafından ele geçirilmesi ile zirveye varan iki güç arasındaki düşmanlık devam eden yıllarda da sürdü. SKP ve ondan çeşitli sebeplerle ayrılan sol-sosyalist örgütler “ABD emperyalizmi ve İsrail siyonizmine karşı mücadele eden BAAS rejimi”ni desteklediler. SKP, 1986’da ikiye bölünerek Suriye Komünist Partisi (Bagdaş) ve Suriye Komünist Partisi (Birleşik) olarak ayrılsa da her iki kanat da Ulusal İlerici Cephe içerisinde kaldı ve Suriye iç savaşı boyunca Esad rejimi ve BAAS partisi ile ittifakını sürdürdü.
2011 yılında Suriye’de ilk ayaklanmalar başladığında Suriye Komünist Partisi’nin her iki kanadı da hükümeti destekleme kararı aldı. Aynı yıl ilk başlarda barışçıl olarak başlayan protestolar, ABD, Türkiye ve Körfez ülkeleri tarafından desteklenen bir “kaos” olarak nitelendirildi. O yıllarda SKP, Beşar Esad’a olan bağlılığını şu sözlerle ifade ediyordu: “Sayın Beşar Esad, sevgili vatanımızın kurtuluş bayrağını yükseklerde tutacağınıza eminiz.”
Her iki SKP de 2015 ve 2018 yılında gerçekleştirdikleri kongrelerde BAAS rejimine tam desteğini açıklarken, aynı zamanda BAAS partisinin devlet ve toplum üzerindeki baskısının azaltılmasını talep etti. Ancak bu muhalefet bir ölçüde simgeseldi ve tam da BAAS’ın istediği gibi işlevli bir demokrasi görüntüsünün yaratılmasına olanak sağlıyordu. SKP bu taleplerini rejime karşı asla bir mücadele başlığı olarak düşünmedi.
SKP, Rusya ve ABD kampları arasında tercih yapan bölgesel güçlerin destekçiliği dışında bir yol seçmek konusunda adım atmadı. BAAS rejiminin içten içe çürüdüğü, tüm politik-iktisadi-askeri karar alma süreçlerinin Rusya’ya bağlandığı bir süreçte SKP oybirliği ile aldığı Ortak Vizyon kararlarında şu cümleyi rahatlıkla kurabiliyordu: “Ordumuz mevzilerinin çoğunu geri aldı ve geri kalanına hazırlanıyor. Suriye, Rusya, İran, Çin ve diğerleriyle samimi iş birliği içinde, uluslararası ve bölgesel düzeyde önemli siyasi başarılar elde ediyor (2017)” SKP, Rusya, İran ve Çin’in Suriye ile samimi bir iş birliği yaptığını savunacak kadar emperyalist blokun güdümünde siyaset yapmaya başlamıştı. Her iki emperyalist blokun Suriye’deki siyasetinin halkların çıkarı için olmadığı basit çıkarsaması da yapılamadı. Rusya, İran ve Çin’in desteğine “sol jargonlu” politik gerekçeler üretildi. BAAS iktidarının bu güçlere dayanarak ayakta kalma hayalleri emperyalist komplolarla alaşağı edilince, Rusya’nın terk ettiği Esad’a tutunan SKP de ağır bir yenilgi aldı. Parti kapatıldı ve kadroların önemli bir bölümü ülkeden ayrılmak zorunda kaldı.
Bagdaşlar, Kürt haklarına ve ‘Fedarasyon’a karşıydılar!
Vasiyeti ölümünden 13 yıl sonra yayınlanan Halid Bagdaş, sürekli Kürtlüğünü hatırlatan Arap milliyetçilerine karşı nefret duyduğunu belirterek onları şovenist olarak anar. Ancak Halid Bagdaş ve Ammar Bagdaş’ın Suriye’de Kürt sorununun tespiti ve çözümüne dair perspektiflerinin oldukça sorunlu olduğunun altı çizilmeli. Halid Bagdaş 2018’de yayınlanan vasiyetinde “Ulusal kurtuluş hareketi dediğimiz şeye gelince, bunu asla ciddiye almadım” diyerek konuya nasıl baktığını özetlemiş oluyor. Tarihin ve günün sadece sınıflar arasında süren mücadeleye daraltılmasının kötü sonucu olarak Suriye’de Kürtler öncülüğünde yürütülen ulusal haklar temelli mücadeleye uzak kaldılar. Baba Bagdaş’ın izini süren Ammar, 2017 yılında Şam rejiminin Rusya’nın desteğini arkaladığı ve kendini silahlı muhalefete karşı güçlü hissettiği bir dönemde düzenledikleri konferansta şu cümleleri kurabiliyordu: “Suriye’de federalizm ve benzeri herhangi bir isim veya gerekçe altında ayrılıkçılık veya bölünmeye yönelik eğilime kararlılıkla karşı durulmalı.” Ammar ve partisi SKP, Kuzey ve Doğu Suriye’de özerklik ilan eden Kürtlerin hak talepli mücadelesine BAAS kadar karşı oldular ve bu girişimin Suriye’yi bölmeyi hedeflediğini savundular. Suriye ne kadar bir Arap devleti ise SKP de o kadar Arap komünisti partisi oldu. SKP, 2017’deki konferansta üyelerinin önüne koyduğu görevleri önem sırasına göre şöyle sıralıyordu:
1- Çetelerin işgali altındaki alanları kurtarmak.
2- Golan Tepeleri’ni İsrail işgalinden kurtarmak.
3- Filistin halkına ulusal bağımsızlık mücadelesinde destek vermek.
4- Suriye’de ve herhangi bir Arap ülkesinde federalizm ve benzeri herhangi bir isim veya gerekçe altında ayrılıkçılık veya bölünmeye yönelik her türlü olguya veya eğilime kararlılıkla karşı durmak.
SKP’nin, Suriye merkezi devletini ve BAAS’a ait olduğu açık olan statükoyu sahiplenmesi onun ayırıcı çizgisinin silikleşmesine ve giderek varlık hakkının kalmamasına kanıt olarak gösterilebilir. Hafız Esad’ın Ulusal İlerici Cephe’ye liderliğinin kabulünden Beşar Esad’ın Suriye devletinin ve ulusunun mücadelesinin öncüsü olduğuna kabule kadar siyasi rotasındaki temel sapma SKP’nin yenilgisini getirdi. SKP yıkılan rejim ile birlikte yıllardır sürdürdüğü politik faaliyetinin tüm kazanımlarını kaybetti. Parti binaları kapatıldı, tüm mal varlığına el konuldu ve kadroları hakkında yakalama çıkarıldı. Rusya’nın Suriye’yi ayakta tutacağına ve rejimin yıkılamayacağına olan inanç ile illegal örgütlenme teknikleri geliştirmeyen ve zorlu mücadele süreçlerine hazırlanmayan SKP, tıpkı BAAS gibi HTŞ’ye karşı bir direniş gösteremedi.
Suriye’de komünistleri neler bekliyor?
Kürdistan Özgürlük Hareketi, Suriye İç Savaşı’nın başlaması ile birlikte 3. yol siyasetiyle Esad’ın veya silahlı muhaliflerin tarafında olmayıp kendi cephelerini örgütlediler. Özgürleştirdikleri alanlarda kurdukları Özerk Yönetim ile demokratik-alternatif bir sistem kurdular. SKP bu gerçekliğe, BAAS ile girdikleri ittifak ilişkisinin doğal bir sonucu olarak karşı çıktı ve bu durumu Suriye’nin bölünmesinin niyeti olarak okudular. Esad rejimi, 13 yıllık iç savaş boyunca Kürtlerin haklarını tanıma ve cihatçı çetelere karşı ortak bir cephe oluşturma imkanı varken Arap milliyetçisi ve üniter devletçi kodları sebebiyle bu çizgiye gelemedi. İç savaş yıllarında düzenledikleri konferansta Komünist Parti bu siyasetin bir parçası olarak Kürtlere dönük “Vatana geri dönün” başlıklı bir çağrı yayınlayarak, “Tek bayrak, tek başkent, tek cumhurbaşkanı temelinde birleşelim” diyordu.
SKP, BAAS’ı demokratik basınç altında tutma siyaseti yürütme yerine devlet politikalarını benimsedi. HTŞ’nin iktidar olmasından sonra bile yaptıkları açıklamada SKP, ülkenin bölünmesine karşı mücadeleyi öncelikli hedef olarak belirlerken Kürtler için en ileri talep olarak anadilde eğitimi dillendirebildi.
BAAS rejiminin çöküşüyle birlikte Suriye Komünist Partisi çok büyük bir siyasi ve örgütsel yenilgi alırken Rojava yönetimi onlara kapılarını açarak, güvenli bir örgütlenme ve hareket özgürlüğü sağladı. SKP şu an Haseke ve Qamişlo’da açık olan parti büroları ile mevcut ilişkilerini sürdürme ve yeniden toparlanma çalışmaları yapıyor. Tarihin bir ironisi olarak, daha birkaç yıl önce BAAS rejimine teslim olmasını istedikleri Kürtler, SKP’ye alan açıyor ve yeniden mücadeleye başlamaları için fırsat veriyor.
SKP (Birleşik) ise, Özerk Yönetim’le doğrudan ilişkiler kurmaya başladı ve bu kapsamda Şubat 2025’te taraflar arasındaki ilk resmi toplantı gerçekleşti. Rojava ile komünistlerin ilişkisi rejimin yıkılması ardından belirgin biçim halini almaya başladı.
SKP’nin bütün kanatları Kürtler olmaksızın demokratik bir Suriye kurulamayacağının farkına varmış durumda. Komünistler bu süreçte Rojava ve Süveyda’yı dışta bırakarak alelacele yapılan sahte seçimlerde de halkları boykota davet ederek, Alevi-Dürzi-Kürt doğal ittifakının siyasi çizgisine yakınlaştı. SKP, geçmişe dair bir özeleştiri yapmamış ve eski görüşlerini tümden değiştirmemiş olsa da HTŞ’nin karşısında demokratik Suriye talep edenlerin daha fazla yakınlaşacağını öngörmek mümkün.