Nuray Sancar
14 yaşındaki Ahmet Minguzzi’nin kendisiyle az yaş farkına sahip bir çocuk çetesi tarafından katledilmesi; ekimde Daltonlar Çetesinin Sinan Ateş cinayetinin ‘kilit ismi’ Serdar Öktem’i öldürmesi ve ‘Uyuşturucu kullanma ve kullanımını sağlama’ suçu isnat edilerek sahne ve ekran yüzlerinin 3 dalga halinde gözaltına alınması; Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanı ve ‘İş İnsanı’ Saadettin Saral’ın ifadesinin alınması geçirdiğimiz yılın kritik-kriminal dosyaları arasında özel ağırlık taşıyan vakalardır. Bunlara, eş zamanlı olarak gerçekleşen yasa dışı bahis soruşturmalarını da eklemek gerekir.
Mafya ve çete üretiminde oldukça mümbit olduğu, uluslararası raporlarla da tescil edilen Türkiye’de, kara para denilen sermaye giderek kendine özgü siyasal ve sosyal bir güç kazanırken dolaşımdaki meblağ da şiddetlenmiş bir rekabete yol açıyor. Günümüzde artık uluslararası suç şebekesinin bir parçası haline gelen ve dünya çapındaki uyuşturucu ticaretine eklemlenen ‘Türk mafyası’, irili ufaklı taşeronlarıyla birlikte eski ‘omerta’nın kontrol edemediği devasa bir güç durumunda.
Bu gücün devletle kurduğu karşılıklı çıkar ortaklığı artık emniyet bürokratlarının, siyasilerin ve bakanların mafyanın ihtiyaç duyduğu bir miktar faydayı sağlamak karşılığında yeşil ışık yakmaktan ibaret değil. Giderek organikleşen ilişki, uyuşturucunun ve paranın dolaşımını kolaylaştıracak önlemlerin alınmasından aklama sistemlerinin oluşturulmasına, hukuki mercilere gerekli müdahalelerin yapılmasına kadar kolektif bir iş görmeyi gerektirir. Devlet mafyalaşır da mafya da siyasallaşır. Bunun en belirgin son örneği, muhalefeti ‘Oluk oluk kan akıtacağız ve akan kanlarınızla duş alacağız’ diye tehdit eden Sedat Peker olmuştur.



