AKP Sözcüsü Ömer Çelik, MYK sonrası yaptığı açıklamada, Suriye’de Dürzilerin, Alevilerin ve Kürtlerin hak mücadelesini “üç tehdit” olarak nitelendirdi. DSG’nin silahsızlanması şartını yineleyen Çelik, “Tek ve bölünmez bir Suriye istiyoruz. Bunun tek vatan, tek ordu, tek devlet anlayışı çerçevesinde gerçekleşmesi gerekir” dedi.
HABER MERKEZİ – AKP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Ömer Çelik, Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında gerçekleştirilen Merkez Yürütme Kurulu (MYK) Toplantısı sonrasında açıklamalarda bulundu.
Çelik, Suriye’de Beşar Esad’ın devrilmesinin yıldönümü dolayısıyla değerlendirmelerde bulundu. Suriye hükümetine verilen desteği tekrarlayan Çelik, Suriye’nin “şimdi ise daha büyük sınamalar” ile karşı karşıya olduğunu belirtti.
Çelik, “Suriye’nin kendi içinde üç tehditle karşı karşıya bırakıldığını” söyleyerek, bunları “Esad artığı bir takım unsurların, Lazkiye bölgesinde mevcut Suriye yönetimine karşı bir takım kalkışma planlaması”, “güneyde Dürzileri temsil etmeyen Siyonizm yanlısı bir Dürzi kanaat önderi” ve “SDG, PYD yapılanması çerçevesinde bir takım aktiviteler” olarak sıraladı.
“ALEVİLERİ VE DÜRZİLERİ TEMSİL ETMİYOR” İDDİASINDA BULUNDU
Suriye geçici hükümetinin sahil kentlerinde Alevilere ve Süveyda eyaletinde Dürzilere yönelik gerçekleştirdiği saldırılara ve katliamlara değinmeyen Çelik, bu bölgelerde olup bitenlerin Dürziler ve Alevilerle ilgisi bulunmadığını ileri sürdü. Alevilerin Suriye geçici hükümetine yönelik protestolarını ve hak taleplerini “terör eylemi” olarak niteleyen Çelik, “terör eylemi yapanların hiçbir şekilde Suriye’deki Alevilerle, Şiilerle bir ilgisi olmadığını”, aynı şekilde Süveyda’daki “Dürzileri temsil etmeyen Siyonizm yanlısı bir Dürzi kanaat önderi”nin de “Dürzileri temsil etmediğini, Siyonist, katliamcı, soykırımcı siyasetin takipçisi” olduğunu iddia etti.
DSG’NİN KÜRTLERİ TEMSİL ETMEDİĞİNİ İLERİ SÜRDÜ
Suriye’ye yönelik “üçüncü tehdit” olarak ele aldığı Demokratik Suriye Güçleri’nin de “terör faaliyeti” yürüttüğünü ve yaptıklarını “Kürtlerin kazanımı olarak sunduklarını” savundu.
DSG yetkililerinin Alevilere ve Dürzilere yönelik katliamlar yapıldığı ve Kürtlerin de benzer bir tehditle karşı karşıya kaldığı şeklindeki argümanlarının “silah bırakmamak“ için ileri sürüldüğünü iddia eden Çelik, “Nasıl ki Lazkiye’deki Esad artığı bazı Şebbihalar, Alevi, Nusayri, Şii kardeşlerimizin hakkını temsil etmiyorsa, onların hukukunu temsil etmiyorsa, aynı güneydeki Siyonist ayrılıkçılık aynı şekilde, burada SDG’nin de herhangi bir şekilde varlığını ve terör eylemlerini Kürtlerin kazanımları gibi sunmak Suriye’deki Kürt kardeşlerimize çok büyük haksızlıktır” diye konuştu.
“10 MART ANTLAŞMASI” DEDİ VE DSG’NİN VARLIĞINI SONA ERDİRMESİNİ İSTEDİ
Çelik, PKK’nin silah bırakması kararının DSG’yi de kapsadığını bir kez daha ileri sürdü ve “Irak’ın tamamında silah bırakılması gerektiği gibi aynı şekilde Suriye’de SDG varlığının sona ermesi gerekir” dedi.
Suriye’de esas olanın, 10 Mart Antlaşması‘nın uygulanması ve silahların bırakılması olduğunu belirten Çelik, bunu şöyle yorumladı:
“10 Mart Antlaşması esasında silah bırakmayı öngörüyor. 2’nci maddesi Suriye Kürtlerinin bütün haklarını, hukuklarını esas alan ve koruyan bir atıf yapıyor. 7’nci maddesinde ise her türlü bölünmeye, nefret suçuna ve diğer yaklaşımlara karşı Suriye’nin birliğini, dirliğini savunan bir çerçeve ortaya koyuyor.”
“TEK VE BÖLÜNMEZ SURİYE İSTİYORUZ”
DSG’nin demokratikleşme ve ademi merkeziyetçilik yönündeki taleplerine de tepki gösteren Çelik, “Demokrasi vurgusu yapıp, ardından sözde kantonlar oluşturarak oradaki demografiyi değiştirmek, yerel halka çok açık ve görünür baskılar yapmak, petrol gelirleri vasıtasıyla orada bir terör devletçiliği kurmak gibi şeyler kesinlikle adem-i merkeziyetçilik olarak kodlanamaz” iddiasında bulundu.
Suriye’nin toprak bütünlüğü ve egemenliğini en güçlü şekilde savunduklarını tekrarlayan Çelik, “Tek ve bölünmez bir Suriye istiyoruz. Bunun tek vatan, tek ordu, tek devlet anlayışı çerçevesinde gerçekleşmesi gerekir. Tabii ki etnik grupların, dini grupların hakları güvence altında olmalıdır” dedi.



