Paşinyan yönetiminin dengeli politika yapmaya çalıştığı en azından teoride doğru ancak bu kez ABD’nin rolünün ön plana çıktığı bir süreçte onu dengeleyecek ayarda bir gücün Ermenistan lehine devreye girme olasılığı hiç yok. Bu durum kaçınılmaz olarak Ermenistan halklarını, Trump vb zihinlerin hakim olduğu neo-faşist siyasetin sefil açmazlarına mahkum edecek ve birer kurbanına dönüştürecektir.
Aykan SEVER
Güney Kafkasya’da özellikle Ermenistan yönetiminin içeride ve dışarıda açmazlarına çözüm bulma arayışı artıyor. Ermenistan Başbakanı Paşinyan, yürürlüğe koyduğu politikaların çok yönlü, dengeli, Ermenistan’ın bağımsızlığı, egemenliği ve devlet yapısını korumak amacıyla gündeme geldiğini iddia ediyor. Ancak hiç bir süreç tek yönlü ilerlemiyor. Farklı ya da rakip güçlerin olan biteni nasıl değerlendirdiği ve onların ne yapmaya çalıştığı Erivan gibi güçsüz yönetimler karşısında kaçınılmaz olarak çok daha önemli olabilir.
Ermenistan’daki Paşinyan yönetimi son günlerde neler yaptı, kısaca bunlara göz atalım.
Erivan’daki iktidar beklendiği üzere daha önce tutuklanan oligark Samvel Karapetyan’a ait olan Ermenistan Elektrik İdaresi’ni (ENA) kamulaştırma kararını aldı. Rus pasaportu da olan Karapetyan halkı isyana teşvik suçlamasıyla 18 Haziran’da iki aylığına hapsedilmişti. Günümüzün muktedirleri birbirini örnek alıyor, zamanla kaçınılmaz olarak benzeşiyorlar Karşısındakilerin kim olduğundan bağımsız Paşinyan sıradan her sağcı politikacının yaptığı gibi devlet terörünü yüceltiyor. Yağlanmış ve masaya konmuş çekiçten bahsederken metafor da olsa adeta damağını şaklatıyordu. Benimse aklıma Erdoğan’la görüştükten sonra ülkesi El Salvador’u zindana çeviren diktatör Bukele geliyor.
Dışarıyla ilgili ise Paşinyan geçtiğimiz hafta yaptığı uzun bir basın toplantısında ŞİÖ’ne (Şanghay İşbirliği Örgütü) üye olmak için başvuru yaptığını açıkladı. Aynı zamanda Rusya’nın liderliğinde bölge NATO’su sayılan Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü’nden (KGAÖ) muhtemelen ayrılacaklarını duyurdu. Paşinyan ayrıca Dubai’de Aliyev’le yapıcı ve olumlu diye nitelediği bir görüşme yaptı.
Varolmayan koridor, talip ve fanteziler
ABD’nin Türkiye Büyükelçisi Tom Barrack’ın sadece Orta Doğu ile ilgili açıklamaları değil Güney Kafkasya’daki sorunları hafifseyen “ucuz” yaklaşımları da ortalığı karıştırma kudretine sahip. Nitekim Barrack mealen Azerbaycan ve Ermenistan için “32 kilometrelik bir yol için savaşıyorlar, yüzyıllığına verin bize kurtulun bu dertten” dedi. Kendilerini tarafsız garantör ülke diye sunan Barrack ayrıca kabilecilik falan deyip olası itirazları da şimdiden bertaraf etmenin yoluna bakıyor. Nitekim Ermenistan yönetimi önce henüz varolmayan Zangezur Koridoru’nu kiralama teklifine mesafeli yaklaştı. Ancak Paşinyan‘ın bu konudaki itirazları sanki kendi yönetimi yapmamışçasına demagojik bir dille işi “bir şey olmaz”a bağladığı görülüyor.
Paşinyan açısından bu tavır tutarlı zira çok yönlü ve dengeli politika derken aslında Azerbaycan’ın işgal tehdidini bertaraf etmenin yolunu arıyor. Bunun için ABD’nin devreye girmesini istemesi normal. Trump yönetimi, Rusya’nın bölgedeki nüfuzu zayıflarken yerine kendi hegemonya alanlarını inşa etme derdinde. Zangezur Koridoru’nun kiralanması bu açıdan çok yönlü avantaj sağlayacaktır. Sadece ekonomik değil aynı zamanda doğudan (Çin) batıya enerji ve mal akışının kontrolünün yanı sıra İran ve Rusya’ya karşı bir set kurma olanağı verecektir. Paşinyan’ın bu başlıkta mülkiyet bizde kalıyor lafı avunma/avutmadan ibarettir. Son dönemde Ermenistan’ın, Amerikan bilişim sermayesi için ucuz iş gücü zeminine dönüşmesi de bu durumu pekiştirmeye yardımcı oluyor. Nitekim NVIDIA teknoloji firması yakın zamanda Ermenistan’a yapay zeka ile ilgili 500 milyon dolarlık bir yatırım yapacağını açıkladı.
Paşinyan yönetiminin dengeli politika yapmaya çalıştığı en azından teoride doğru ancak bu kez ABD’nin rolünün ön plana çıktığı bir süreçte onu dengeleyecek ayarda bir gücün Ermenistan lehine devreye girme olasılığı hiç yok. Bu durum kaçınılmaz olarak Ermenistan halklarını, Trump vb zihinlerin hakim olduğu neo-faşist siyasetin sefil açmazlarına mahkum edecek ve birer kurbanına dönüştürecektir. Bu da kısaca söylersek Kadife Devrim’de onuru için ayağa kalkan insanların geleceğinin heba edilmesi anlamına geliyor.
ABD-İsrail ikilisi Aliev rejimini pohpohlama çabalarını da artırdı. Geçtiğimiz günlerde HTŞ’nin lideri Colani Bakü’yü ziyaret etti. Suriye petrolleri için Colani’nin Azeri sermayesine davetiye çıkardığı ise epeydir biliniyor. Ayrıca Azeri gazının Türkiye üzerinden Suriye’ye aktarılması gündemde ancak bu ziyaretin görünen kısmıydı. Asıl dertleri TC’nin de katılımıyla bir İsrail-HTŞ zirvesi organize etmekti.
Bir Amerikan şirketinin Zangezur Koridoru’nun kiralaması teklifini ilk olarak TC yetkililerinin önerdiği iddiası uluslararası basında yer almıştı. Erdoğan’dan da Trump yönetiminin teklifine olumlu yaklaştıklarına dair açıklamalar gelmesi gecikmedi. Şımartılan Aliyev hanedanlığından da bu yönde “olumlu” yaklaşımlar olduğuna dair çok daha önce haberler mevcuttu.
Rusya ve İran ne yapacak derseniz; Putin rejiminin ne yapacağı henüz net değil ancak Tahran’ın Zangezur Koridoru’na artık hayır diyemeyeceği aşikar ve nitekim bu yönde açıklamalar medyada yer aldı. Ayrıca başı ciddi belada olan Mollaların hayır deme durumunda yapabileceklerinin sınırlılığı da ortada. Hem de Stepanakert zirvesinde Aliyev hanedanlığının fethini kutlamış ve onaylamışken…
Kısa bir anımsatma
3. Dünya Savaşı epey zamandır bütün insanlık açısından derin tahribatlar yaratıyor. Savaş’ın şiddeti insanlığı ve doğayı her açıdan tahrip ediyor, çürütüyor. Kürt karşıtılığına ve ırkçı yaklaşımlara saplanıp kalmış ve orada dönüp duran bir kısım memleket “sol”unun varlığı bunun açık işaretlerindendir. Günümüz kapitalizminin ideolojik saikleri tanrısı savaş olan güç dini çerçevesinde şekilleniyor. Bu zeminde iyiyi kötüyü ayırmak bir hayli zor. Artık güç bir çoğunun gözünde aynı anda haklıyı temsil ediyor. Bunları yakınmak için söylemiyorum. Mevcut gerçeği değiştirmek istiyorsak bu atmosferin varlığını bilerek yol yordam aramalıyız. Elbette politikacılar gerçeğe sadık olmak zorunda değil, hele bir de işin içinde çaresizlik varsa…