Gerçeğe yeni ses
Nûmedya24

B. Zeyno Bayramoğlu yazdı |

Yashin: Sovyetlerin "Kara Örümceği" ve futbolun devrimi

B. Zeyno Bayramoğlu yazdı |

Peki ya şimdi? Şimdi kim duruyor kalede? Kim zamana dokunuyor, kim topu değil, oyunun anlamını tutuyor ellerinde? Günümüz futbolunda kaleciler çoğunlukla görünmeyen, sessiz figürlere dönüştü; Yashin ise oyunu arkadan örgütleyen bir önderdi.

 

“Bir kaleci, yediği golle sarsılmazsa, o kaleci bitmiştir. Geçmişte ne yaptığı önemli değil, geleceği yoktur.”

 — Lev Yashin

B. Zeyno BAYRAMOĞLU

Lev Yashin, yalnızca topa atlayan bir kaleci değil, zamanın ruhunu eldivenlerinde taşıyan bir izdi. Onun futbolu, reflekslerinden çok daha fazlasını temsil ediyordu. O, yalnızca skor tabelasına değil, bir çağın belleğine müdahale eden bir figürdü.

Saha çizgilerinin arasında değil, tribünlerde, manşetlerde, çocukların hayallerinde yaşayan bir adı vardı: Kara Örümcek.

Pelé’nin dediği gibi:

“Bir takımda Pelé varsa, maç 1-0 önde başlar. Bir takımda Yashin varsa, 2-0 önde başlar.”

Onu izlemek, yalnızca bir kaleciyi değil, kolektif sezgileriyle oyunun yönünü değiştiren bir düşünceyi izlemekti. Yashin’in varlığı, futbolun yalnızca yetenek değil, tutum olduğunu öğretiyordu.

YASHIN’İN KALECİLİĞİ: BİR SANAT, BİR TAVIR

Yashin’in kaleciliği, sıradan bir futbolcu için övgüye değer teknik başarılarla sınırlı değildi. Onun kaleciliği hem bir bilim hem de bir sanattı. Ceza sahasında yalnızca refleksleriyle değil, bütün sezgileriyle hareket eden bir figürdü. Topu yalnızca kurtarmıyor, her hamlesiyle oyunun doğasını sorgulatıyordu. Kalede bir bekçi değil, oyunun akışına yön veren, kuralları yeniden tanımlayan bir irade olarak duruyordu.

İngiliz efsane kaleci Gordon Banks onun için şöyle demişti:

“Lev Yashin birinci sınıf, gerçek bir süper kaleciydi. Yaptığı her şey üst düzeydi. Onun yaptıklarını hayal eder, öğrenmeye çalışırdım.”

Tek elle topa yaptığı olağanüstü müdahaleler, rakiplerin gollerini engelleyen bir tekniğin çok ötesindeydi; bu, kuralları aşan bir meydan okuma değil, futbolu baştan tanımlayan bir tutumdu.

Portekizli efsane Eusébio’nun sözü ise onun sahadaki varlığını daha da açık kılar:

“Futbolcu olarak beni o yaptı. Dünyanın en iyi kalecisine gol atabildiğinizde, bunu hayatınız boyunca unutmazsınız.”

İKİ ÖDÜL, İKİ DÖNEM: LENİN NİŞANI VE BALLON D’OR

Yashin’in kazandığı ödüller, onun yalnızca bir futbolcu değil, ideolojik bir simge olduğunu gösteriyordu. 1967 yılında Sovyetler Birliği, ona en yüksek onurlardan biri olan Lenin Nişanını verdi. Bu ödül, sadece kalecilik yeteneğini değil, sosyalist değerlere sadakatini, halkla kurduğu bağın derinliğini temsil ediyordu.

Moskova’daki Kızıl Meydan’da gerçekleşen törende Yashin, bu ödülü tüm Sovyet halkına ithaf etti.

“Bu ödül, sadece kendim için değil; Sovyet halkının, işçi sınıfının ve devrimin zaferi içindir. Futbol, yalnızca bir oyun değil; toplumların gücünü yansıtan bir platformdur,” dedi.

Bu sözleri, onun futbolu yalnızca bir bireysel yetenek meselesi olarak değil, bir toplumsal sorumluluk olarak gördüğünü açıkça ortaya koyuyordu.

Üç yıl önce, 1963’te, Batı’da verilen en prestijli ödül olan Ballon d’Oru kazanmıştı. Batılı kulüplerin ve yıldızların egemenliğinde bir dünyada, bir Sovyet kalecinin bu ödülü alması sadece bir sportif başarı değil, ideolojik bir kırılmaydı.

Ballon d’Or ödülünü alırken söyledikleri bu çelişkiyi kelimelere döküyordu:

“Bu ödül, Sovyet futbolunun dünyaya ulaşan sesidir. Sadece futbolu değil, halkımızın direncini de temsil ediyorum.”

Yashin’in aldığı her ödül, onun ne kadar büyük bir sporcu olduğunu gösterdiği kadar, futbolun sınırları aşan bir anlam taşıyabileceğini de kanıtlıyordu.

ZAMANA DOKUNMAK: BUGÜNÜN FUTBOLUNA BİR BAKIŞ

Peki ya şimdi?

Şimdi kim duruyor kalede?

Kim zamana dokunuyor, kim topu değil, oyunun anlamını tutuyor ellerinde?

Günümüz futbolunda kaleciler çoğunlukla görünmeyen, sessiz figürlere dönüştü; Yashin ise oyunu arkadan örgütleyen bir önderdi.

Bugün dünya futbolu, Brezilya sokaklarındaki çocuksu yaratıcılığı ya da Napoli’nin isyankâr ruhunu değil, sponsorluk anlaşmalarını ve marka değerini kutsuyor.

Sahadaki mücadele, yerini dijital istatistiklere, veri raporlarına, transfer borsalarına bıraktı.

Oysa Yashin’in futbolu, sayılarla değil, ritimle yazılıydı.

Bir pasın ağırlığında adalet vardı, bir kurtarışta sessizlik…

Oyun, yalnızca oynanmıyor; hissediliyordu.

Bu kolektif oyun fikri, yıllar sonra Johan Cruyff’un ayak izlerinde yeniden filizlendi: bireysel değil, birlikte düşünen bir futbol. Ama onun hikâyesi, başka bir yazının kapısını aralayacak kadar derin…

SOVYET SOKAĞINDA YASHIN: TRİBÜNLERDEN ŞİİRLERE, HAFIZALARA KAZINAN BİR İZ

Yashin’in etkisi, saha çizgilerinin ötesinde, Sovyet toplumunun gündelik yaşamında da hissediliyordu. O, yalnızca bir sporcu değil; halkın içinde yaşayan, onlara benzeyen biriydi. Tribünlerde işçiler, kadınlar, öğrenciler hep bir ağızdan onun adını haykırıyor, onu yalnızca kalecilik becerileriyle değil, duruşuyla seviyordu.

Sovyet kaleci Vladimir Pilguy, onun halkla kurduğu ilişkiyi şöyle anlatıyordu:

“Taraftarlar Yashin’e her zaman adıyla hitap ederdi. Onlar için o, bir kardeş ya da arkadaştı. Maçlardan sonra evine taraftarlarla birlikte yürürdü.”

Onun adı, sadece spor sayfalarında değil, şiirlerde, şarkılarda, gazete manşetlerinde, duvar resimlerinde ve okul defterlerinde yaşıyordu.

Ünlü Sovyet sanatçıları Yevtushenko ve Vysotsky, onun için şiirler, şarkılar yazdı. “Kaleci kaleden çıkıyor,” diye başlayan dizeler, sadece futbolu değil, o çağın ruhunu da anlatıyordu.

Ve belki de her şeyin özeti: Yashin, öyle bir sporcuydu ki, onlarca yıl sonra bile Rusya onun hatırasını bir banknota bastı.

2018 Dünya Kupası için çıkarılan 100 rublelik hatıra parasında, başka hiçbir figür değil, Yashin vardı.

Siyah formasının içinde, dimdik duran bir kaleci… Tüm rejim değişimlerine rağmen silinmeyen bir figür.

Yashin, yalnızca topu değil; bir dönemin inancını, bir toplumun sükûnetini koruyordu. Kalede değil, belleğin en saf köşesinde nöbetteydi.

Top Yuvarlanır Ama Tarih Durmaz: Tribünlerden Barışa Bir Pas

Benzer Haberler