Gerçeğe yeni ses
Nûmedya24

Barış İçin LGBTİ+ İnisiyatifi ile röportaj I

Barışın destekçisi değil, kurucu öznesiyiz

Barış İçin LGBTİ+ İnisiyatifi ile röportaj I

Türkiye’de devam etmekte olan barış tartışmalarına 10 Ekim Ankara Gar Katliamının 10. yıldönümünde dokuz şehirde eşzamanlı yapılan basın açıklamaları ile “Barış İçin LGBTİ+ İnisiyatifi” de dahil oldu. Devletin “Terörsüz Türkiye” söylemine karşı “Demokratik Toplum ve Barış Süreci” kavrayışını savunan İnisiyatif, barışı yalnızca silahların susması değil; eşit yurttaşlık, adalet ve özgürlük temelinde bir toplumsal dönüşüm olarak gördüğünü açıkladı.

Türkiye’de barış söylemi uzun süredir güvenlik politikalarının dar kalıpları içinde sıkışmış durumda. Ancak “Barış İçin LGBTİ+ İnisiyatifi”, barışı toplumun her kesimin eşit söz hakkına sahip olduğu, kimliklerin görünürlük kazandığı bir demokratikleşme hattı olarak yeniden düşünmeye çağırıyor. LGBTİ+ hareketinin antimilitarist ve feminist mirasını barış mücadelesine taşıyan İnisiyatif, “Kim için barış?” , “Nasıl bir barış?” sorularını merkeze alarak, eşitlik ve onurlu yaşamın tüm kimlikleri kapsadığı bir barış tahayyülü kuruyor.

Barış İçin LGBTİ+ İnisiyatifi adına Halis, Ercan Jan Aktaş‘ın sorularını yanıtladı.

Devletin “Terörsüz Türkiye”, KÖH’nin ise “Demokratik Toplum ve Barış Süreci” olarak adlandırdığı sürece dair neler söylemek istersiniz?

Barış İçin LGBTİ+ İnisiyatifi olarak, Türkiye’deki barış sürecine hem destekleyici hem de eleştirel bir yerden yaklaşıyoruz. Çünkü “barış” kelimesi bugün devlet ve iktidar açısından güvenlikçi bir kavramla daraltılmış durumda. Devletin “Terörsüz Türkiye” söylemi, barışı esasen bir “terörle mücadele” başarısı, yani askerî ve polisiye bir sonuç olarak çerçeveliyor. Bu yaklaşımda toplumsal adalet, eşitlik, demokratikleşme ve kimliklerin özgürce tanınması gibi boyutlar geri planda kalıyor. Kürt meselesine dair “sorun” ifadesi bile çoğu zaman toplumsal bir eşitlik sorunu olarak değil, teknik bir güvenlik meselesi olarak ele alınıyor.

Kürt Özgürlük Hareketi’nin “Demokratik Toplum ve Barış Süreci” ifadesi, bu güvenlikçi çerçeveyi aşma potansiyeli taşıyor; çünkü katılımcı demokrasiyi, yerel özyönetimi, toplumsal eşitliği ve kimliklerin görünürlüğünü vurguluyor. Ancak güncel pratikte barış süreci, iktidarın Ortadoğu’daki dengeleri ve uluslararası meşruiyetini koruma çabalarıyla bağlantılı olarak, yeniden sınırlı bir alana sıkıştırılıyor. Devletin bu süreci, demokratikleşmeden ziyade meşruiyet kazanımının bir aracı olarak değerlendirdiğini gözlemliyoruz.

Bizler, barışı toplumun her kesiminin eşit yurttaşlık temelinde yaşam bulabildiği bir dönüşüm süreci olarak tanımlıyoruz. LGBTİ+’ların varoluşunun sürekli tehdit altında olduğu, Onur Yürüyüşlerinin yasaklandığı, “Nüfus ve Aile 10 Yılı” gibi heteronormatif politikaların yürürlüğe konduğu bir ülkede, devletin demokratikleştiğini söylemek mümkün değildir. Ancak, Kürt meselesine dair yürütülen müzakereler toplumsal dönüşümün kapısını aralayabilir. Bu noktada barışın, LGBTİ+’ları, kadınları ve tüm kimlikleri kapsayan bir demokratikleşme hattına evrilmesi için mücadele etmek gerekiyor.

BARIŞIN DEMOKRATİKLEŞMESİ: LGBTİ+’LAR DESTEKÇİ DEĞİL, KURUCU ÖZNELERDİR

LGBTİ + birey, grup ve yapılar toplumsal barışın inşasında kendilerini nereye konumlandırıyorlar?

LGBTİ+ hareketi tarihsel olarak militarizmin, milliyetçiliğin ve ataerkil yapının karşısında durarak varlık bulmuştur. Bu nedenle toplumsal barışın inşasında LGBTİ+’lar yalnızca bir “destekçi grup” değil, barışın niteliğini dönüştürebilecek asli öznelerdir. Barışın, toplumsal adaletin tesisi, yapısal eşitsizliklerin giderilmesi ve geçmişle yüzleşme süreçlerini de kapsaması gerektiğini savunuyoruz. Çünkü bir toplumda belirli kimlikler sistematik şiddete, nefret söylemine ve ayrımcılığa maruz kalıyorsa, orada “barış” eksik kalır.

Meseleye LGBTİ+ perspektifinden bakarsak; Türkiye’de Onur etkinlikleri yasaklanıyor, nefret suçları cezasız kalıyor, “aile değerleri” bahanesiyle varoluşumuz kriminalize ediliyor. Bu koşullar altında barışın, LGBTİ+’lar için güvenli bir yaşam, onur ve eşit yurttaşlık anlamına gelmesi gerekir. LGBTİ+’ların toplumsal barış sürecindeki konumu, hem mağdur hem kurucu bir roldedir. Bir yandan şiddetten doğrudan etkilenen kesimlerden biri olarak görünürlük ve korunma talep ederken, diğer yandan barışın demokratikleşmesini sağlayacak çoğulculuğu, eşitliği ve özgürlüğü talep ediyoruz.

Bizim için barış, “Kim için barış?” sorusuna verilen cevaptır. Barış sürecinde LGBTİ+’ların deneyimleri dikkate alınmadıkça, eşitlik ve adalet temin edilmedikçe, kalıcı barıştan söz edilemez. Bu nedenle LGBTİ+’lar olarak sürece katılım, söz üretme ve kendi deneyimlerimizi paylaşma sorumluluğumuz olduğunu düşünüyoruz.

YERELDEN BARIŞA: FORUMLAR, BELGELER, DİYALOGLAR

Barış İçin LGBTİ+ İnisiyatifi olarak, 10 Ekim Ankara katliamının yıl dönümünde 9 şehirde eş zamanlı basın açıklamaları ile kuruluşunuzu ilan ettiniz. Bu inisiyatif hakkında neler söylemek istersiniz? Nasıl bir inisiyatif, programına neler aldı?

Barış İçin LGBTİ+ İnisiyatifi, LGBTİ+ hak savunucularının barış mücadelesinde eşit özne olmasını sağlamak amacıyla kurulmuş bağımsız bir platformdur. Amacımız, barış sürecine katılımın sadece silahlı taraflar arasında değil, toplumun tüm kesimleri arasında kurulabileceğini göstermek. Bizler, LGBTİ+ hareketinin barış gündeminde tarihsel olarak biriktirdiği antimilitarist, feminist ve özgürlükçü politikayı yeniden görünür kılmayı hedefliyoruz.

×Programımız üç ana eksende ilerliyor:

Birincisi, çatışma, göç, yoksulluk ve toplumsal baskılardan doğrudan etkilenen LGBTİ+’ların görünürlüğünü artırmak ve ihtiyaçlarını tespit etmek.

İkincisi, barış müzakerelerine LGBTİ+’ların aktif katılımını sağlamak; parlamentoda, yerel yönetimlerde ve barış komisyonlarında LGBTİ+ temsiline dair talepte bulunmak.

Üçüncüsü, barışın sadece “sessizlik” değil, adalet, eşitlik ve onurlu yaşam üzerine kurulması gerektiğini vurgulamak.

Bu doğrultuda, farklı şehirlerde yerel inisiyatifler oluşturmayı, var olan örgütlenmelerle teması geliştirmeyi, bölgesel diyalog toplantıları, forumlar ve atölyeler düzenlemeyi planlıyoruz. BİL+, bu yönüyle bir hak örgütü olmasının yanında barışın nasıl toplumsallaşabileceğine ve sürecin nasıl demokratikleşebileceğine dair yeni bir tahayyül de öneriyor.

Önceliğimiz, barışın toplumsallaşması için yerel düzeyde çalışmalar yapmak. Farklı şehirlerde LGBTİ+’lar, kadın örgütleri, insan hakları savunucuları ve Kürt hareketinden temsilcilerle bir araya gelerek barışın yerelden tartışılacağı forumlar düzenleyeceğiz. Bu toplantılar aracılığıyla “nasıl bir barış?” sorusuna toplulukların kendi deneyimleri üzerinden yanıtlar arayacağız.

Bu çalışmalara ek olarak, belgeleme ve savunuculuk faaliyetlerinin önemli olduğunu düşünüyoruz. LGBTİ+’ların çatışma, göç, yoksulluk, zorla yerinden edilme veya ayrımcılık nedeniyle yaşadıkları hak ihlallerini kayıt altına almayı ve bu verileri ulusal ve uluslararası mekanizmalara taşımayı planlıyoruz. Zira barışın yalnızca devlet düzeyinde değil, gündelik hayat düzeyinde inşa edilmesi gerektiğinin farkındayız.

Ayrıca, Onur Yürüyüşleri’nin yasaklandığı ve “aile” söyleminin devlet politikası haline geldiği bu dönemde, barışın dilini yeniden kurmak istiyoruz. Biliyoruz ki, toplumsal barışa giden yol “konuşmak ve duyulmak”tan geçer.

BARIŞIN TOPLUMSALLAŞMASI: ADALET, YÜZLEŞME VE ORTAK YAŞAM

Son olarak barışın toplumsallaşması için neler söylemek istersiniz?

Barışın toplumsallaşması, yalnızca devletin ya da siyasal aktörlerin inisiyatifiyle değil, toplumun her kesiminin deneyimi, katkısı ve katılımıyla mümkün olabilir. Gerçek bir barış, Kürt meselesinin demokratik çözümünü yalnızca çatışmanın bitmesine değil, insanların birbirini duymayı ve bir arada yaşamayı yeniden öğrenmesine bağlar. Bu da ancak farklı kimliklerin, inançların, dillerin ve yaşam biçimlerinin eşit biçimde kabul gördüğü bir toplumsal zeminle sağlanabilir.

×Barış İçin LGBTİ+ İnisiyatifi olarak biz, barışı güvenlik politikalarının ötesine taşımak, onu yaşam hakkı, özgürlük, eşitlik ve karşılıklı saygı temellerinde yeniden düşünmek gerektiğine inanıyoruz. Kürt halkının barış ve demokratik çözüm talebiyle, LGBTİ+’ların, kadınların, Alevilerin, inanç topluluklarının, göçmenlerin ve yoksulların eşitlik mücadelesi birbirini tamamlıyor. Bu mücadeleler bir araya geldiğinde, daha adil ve kapsayıcı bir barış ihtimali güçleniyor.

Bu nedenle, kalıcı bir toplumsal barışın üç temel dayanağının altını çiziyoruz:

Özellikle, herkes için eşit yurttaşlık ve adalet sağlanmalıdır. Nefret suçlarının, ayrımcılığın ve kimlik temelli şiddetin cezasız kalmaması, devletin ve toplumun ortak sorumluluğu olmalıdır.

Ayrıca geçmişle yüzleşme ve onarım süreci toplumsal bir ihtiyaçtır. Bu süreç Kürt meselesiyle doğrudan ya da dolaylı ilişkili tüm kesimlerin yaşadığı acılara ve adaletsizliklere uzanmalıdır. Zorla yerinden edilenler, inancı veya kimliği nedeniyle ayrımcılığa uğrayanlar, cinsiyet kimliği ve cinsel yönelimi yüzünden dışlananlar, bu sürecin doğal parçası olmalıdır.

Son olarak, barış dili günlük hayatta karşılığını bulmalıdır. Eğitimden medyaya, siyasetten sanat ve kültüre kadar her alanda eşitliği, empatiyi ve birlikte yaşamı güçlendiren bir dil gelişmelidir.

Bizim için barış, yukarıdan inen bir karar değil, birlikte kurulan bir yaşam biçimidir. Bu sürecin içinde herkesin sözü, deneyimi ve katkısı değerlidir. Biz LGBTİ+’lar da bu sürecin yalnızca bir parçası değil, onunla birlikte dönüşen bir topluluğuyuz.

Kalıcı bir barış, Kürtlerin, LGBTİ+’ların, kadınların, Alevilerin, inanç topluluklarının, göçmenlerin ve toplumun her kesiminin kendini eşit ve güvende hissedebildiği bir hayat kurabildiğimizde mümkün olacaktır.

Benzer Haberler