Gerçeğe yeni ses
Nûmedya24

Bugün kapıdan kovduğumuz şirket yarın bacadan girer I

Ekoloji mücadelesinde örgütlenmek şart

Bugün kapıdan kovduğumuz şirket yarın bacadan girer I

Polen Ekoloji Kolektifi, Ağustos ayı dijital dergisi yayınlandı. Dergide öne çıkan başlıklar: Orman yangınları, kuraklık, madencilik furyası ve zorlu koşullara rağmen süren çevre direnişleri.

HABER MERKEZİ- Temmuz ve ağustos artık belleklere “yangın ayları” olarak kazındı. Polen Ekoloji’nin her ay düzenli yayınladığı Polen Dergi’nin Ağustos sayısında, söz konusu yangınları iklim krizine bağlamak, ormansızlaşma ve ormanların turizm, yol, enerji hatları, madencilik gibi projelerle parçalanmasını görmezden gelmek gibi konular ön plana çıkıyor.

NûMedya24’e Polen Dergi’nin Ağustos sayısını değerlendiren Polen Ekoloji Kolektifi,

“Yangınların nedenini hemen küresel ısınmaya bağlamak işin gerçek nedenini gözden kaçırmaktır. Çünkü yangınların direkt nedeni iklim krizi değil. Aksine iklim krizinin de yangınların da kuraklığın da ortak nedeni ormansızlaşmaya neden olan endüstriyel faaliyetler” olduğunun bilinmesi gerektiğini söylüyor.

ORMANLARI YAKAN GÜNEŞ DEĞİL İHMALKARLIK

İşin bir de ihmalkarlık boyutu var ki, ormanların korunmaması, turizm, yol, elektrik iletim hatları vb. gibi faaliyetlerle ormanların parçalanması, tüketilmesi de yangınlarda önemli rol oynuyor. Bu yıl belki de ilk kez Akdeniz ve Ege’de başlayan yangınların hızlıca Marmara’ya doğru çıkmasının temel nedeni de işte bu ihmalkarlık:

דYangınların bu kadar etkili olması, bu kadar fazla sürmesi ve büyük alanları yok etmesinin nedeni ise devletin tedbirsizliği, orman bakımı, koruması, yangın söndürme imkanlarını gereği gibi yerine getirmemesi. Yangınlar her yıl temel sorun olduğu halde hala yangın söndürme uçakları, helikopterleri yetersiz, bu alanda istihdam edilen uzmanlar yetersiz, orman işçilerinin hakları ve ekipmanları yetersiz. Devlet felaketlerin önlenmesi, felaketler olduğunda da etkin bir şekilde müdahale etme planları yapmak yerine felaketlerden yeni pazar yaratma planları yapıyor. Deprem felaketini “rezerv alan” hukuku ile yeni inşaat dalgası yaratmanın fırsatı yaptığı gibi. “

Kuraklık da tıpkı yangın gibi Ağustos ayının en yakıcı gündem başlıklarından biriydi. Su kaynaklarının maden şirketleri tarafından kullanımı sonucu Uşak gibi bir kent tamamen susuz bırakıldı, tarım alanlarının su gereksinimi karşılanamadı ve tarımsal üretimden beklenen verim sağlanamadı.

SAYISI 20 OLAN SİYANÜRLÜ ALTIN MADENİNİNİ 140’A ÇIKARMAYA ÇALIŞIYORLAR

Peki Ağustos ayında saldırgan madencilik projeleri daha mı hızlandı acaba? Temmuz ayında çıkarılan “süper izin yasası”na işaret eden Polen Ekoloji’ye göre, bu yasayla ülke, madencilik bakımından süper yağma bölgesi olarak tescillenmiş oldu.

דMTA ve MAPEG verilerine göre Türkiye’nin neredeyse tamamı maden sahası. Ormanmış, meraymış, sulak alanmış, tarım alanıymış hiç önemli değil. Maden varsa çıkarılacak! İktidar bu işi o kadar ayyuka çıkardı ki, ilk siyanürlü altın maden işletmesini açan ve bir zamanlar Gülen cemaatinin gözde şirketi olan Koza Altın şirketinin adını Türk Altın olarak değiştirdi. O kadar ki, sahibinden.com sitesinde bile satılık maden projeleri var! Şu anda faal olan 20 adet siyanürlü altın madenciliği işletmesi sayısını 140’lara çıkarmaya uğraşıyorlar. Bu sadece altın madenciliğindeki hedef, diğer bütün kalemlerde de yüzde yüzlük artışlar hedefleniyor.”

YAĞMA NE KADAR BÜYÜKSE DİRENİŞ DE O KADAR BÜYÜYECEK

Madencilik yağmasının karşısında gittikçe sertleşen bir eko-mücadele dinamiği de var. Yasal yolların hiçbir faaliyeti kesin durdurmadığını ve durdurmayacağını gören yaşam savunucuları, mücadelelerine daha kararlı sahip çıkıyor.

“Ekoloji mücadelesi bir yaşam mücadelesidir”, diyen Polen Ekoloji, İkizköylüler örneğinden yola çıkarak, Türkiye ve Kürdistan’daki tüm ekoloji mücadelelerinin neredeyse ortaklaştığı “Toprağımızı Vermiyoruz Kampanyası”nın güçlendiğinden söz ediyor. Gümüşhane, Bilecik, Yozgat, Kayseri, Elâzığ gibi daha önce çevre direnişlerinin pek yaşanmadığı, genellikle de iktidarın yüksek oy aldığı bölgelerde dahi madencilik yağmasına karşı direnişler başladı.

Madencilik yağmasına karşı mücadelenin önümüzdeki dönem daha da büyüyeceğine işaret ediliyor:

דYağma büyük, direniş de büyük olacaktır. Burada önemli olan bu direnişlerin her birinin gerçekten ekolojik bir bilinç gelişimi için birer okul haline getirilmesinin başarılmasıdır. Sadece kendi merasını, köyünü kurtarmakla sınırlı kalan bir bakış açısı kısa vadede birlik kurmaya hatta o tek projenin durdurulması için başarı şansı yaratsa da, orta ve uzun vadede, kesin olarak başarısızlık getiriyor. Çünkü madencilik furyası küresel sermaye ile uyumlu iktidarın makro ekonomik hedeflerine bağlı. Dolayısıyla tek tek şirketlerle ve onların tek tek projesi ile sınırlı değil, bütün bir yağmaya karşı ulusal hatta küresel olarak örgütlenmek, bu yağmaya neden olan sistemi görüp onu değiştirmeyi hedefleyerek mücadele etmek, örgütlenmek zorundayız. Yoksa kapıdan kovduğumuz sermaye ya da şirket yarın bacadan girer, jandarma kalkanı ile ezip geçer gene köyüne, ovana, merana girer, o madeni çıkarır.”

Benzer Haberler