Doğu Ergil
Cumhuriyet yönetimini benimsememizin üzerinden 102 yıl geçmiş. Kutluyorum.
Bu vesileyle birkaç tespit yapmak istiyorum. İlki cumhuriyet öncesi dönemden çıkardığımız dersler. Bize, okulda “Mazlum milletlerin ilk kurtuluş savaşını veren ulus” olduğumuzu öğrettiler.
Sonra, I. Dünya Savaşına bir imparatorluk olarak girdiğimizi, Osmanlı ordularının I. Dünya Savaşında 2 milyon 600 bin askerle yedi cephede vuruştuğunu (Kafkas ve Galiçya cephelerinde Ruslarla, Makedonya’da Yunan ve Fransızlarla, Çanakkale’de İngiltere, Fransa ve İtalya ile; Filistin, Suriye ve Irak cephelerinde İngiliz ordularıyla) öğrendik ve şaşırdık.
Cumhuriyetin ideologları, koca bir imparatorluğu yitirmenin travmasını böyle hafifleteceğimizi düşünerek tarihi böyle yazmayı uygun gördü. Öyle olunca geçmişten dersler çıkaramadık.
Neden zayıfladık? Neden sürdürülebilir bir ekonomi kuramadık? Neden imparatorluğun çeşitli milliyetlerini harmoni içinde bir arada tutamadık? Neden meşrutî (anayasalı ve parlamenter) bir sistemden demokrasiye uygun bir rejim çıkaramadık? Bu sorular yanıtsız kaldı. Daha da kötüsü, cumhuriyetin birinci yüzyılı dolduğunda yine beka endişesi duymaya başladık.
Gelin, temel kavramlardan başlayıp bir cumhuriyet tahlili yapalım.
Cumhuriyetin Anlamı: Egemenlik ve Yurttaşlık
Cumhuriyet, res publica (Latince: kamuya ait olan şey) kavramından türemiştir. Temel ilkesi, egemenliğin kişisel, hanedanî veya ilahi bir iktidara değil, halka veya ulusa ait olmasıdır.
Bu yönüyle cumhuriyet, monarşinin karşıtıdır. Bir kralın ya da sultanın “tanrı adına” hükmettiği rejimlerde, iktidarın kaynağı ilahi veya kalıtsaldır; oysa cumhuriyet, iktidarın meşruiyetini halkın iradesine dayandırır.
Ancak halkın egemenliğini tanımak, halkın gerçekten söz sahibi olduğu anlamına gelmez. Tarihte birçok cumhuriyet (örneğin Roma Cumhuriyeti ya da 20. yüzyılın otoriter cumhuriyetleri) halk adına yönetilen ama halkın yönetime katılamadığı rejimler olmuştur. Bu nedenle yöneticilerinin din adamı veya egemen komünist partinin üyeleri olduğu cumhuriyetler oluşmuş ve bugün de varlıklarını sürdürmektedir.
Bu, şu demektir: Cumhuriyet, bir yönetim biçimidir; kimin yöneteceğini belirler ama nasıl yönetileceği konusunu toplumun tercihlerine bırakır. Bu nedenle çeşitli yazıtlarda gördüğümüz “Egemenlik, kayıtsız, şartsız milletindir” sloganı bitmemiş bir önermedir. Tamamlanmış hali: Egemenlik milletindir ama onu ….lar millet için, millet adına kullanır.
Bu bakış açısıyla cumhuriyet demokrasiye mesafelidir. Yani cumhuriyet, otomatik olarak demokrasinin ana kucağı değildir. Demokrasi ve cumhuriyet birbirinin yerine kullanılamaz. Çünkü cumhuriyet kimin yöneteceğini, demokrasi ise milletin nasıl yönetileceğini belirler. Bu nedenle cumhuriyet, demokrasi için gerekli, fakat yeterli bir koşul değildir.
Cumhuriyet ile Demokrasi Arasındaki Farklar, Ortak Noktalar
Cumhuriyet ve demokrasi, tarih boyunca iç içe geçmiş ama aynı zamanda birbirinden ayrışan iki siyasi geleneği temsil eder. Biri iktidarın kimde olacağını, diğeri ise iktidarın nasıl kullanılacağını belirler.
Demokrasinin Anlamı: Katılım ve Özgürlük
Demokrasi, demos (halk) ve kratos (iktidar) sözcüklerinden gelir. Bu yönetim biçimi, sadece “halkın iktidarı” demek değildir; aynı zamanda halkın eşit yurttaşlar olarak karar süreçlerine katılabilmesidir.
Demokrasi, çoğunluğun tahakkümüne değil, azınlık haklarının güvencesine, hukukun üstünlüğüne ve ifade özgürlüğüne dayanır.
Bir ülke cumhuriyet olabilir ama demokratik olmayabilir; zira cumhuriyet, biçimsel olarak meşruiyetini gelenekten veya Tanrı’dan alan hükümdarı reddeder; demokrasi ise halkın içinden çıkan despotu da reddeder.
Ortak Zemin: Yurttaşlık ve Kamu Ahlâkı
Cumhuriyet ile demokrasinin kesişim noktası, yurttaşlık bilincidir. Her ikisi de bireyi “tebaa” olmaktan çıkarıp, hak ve sorumluluk sahibi bir özne haline getirmeyi amaçlar. Bu, sadece bir hukuk meselesi değil, aynı zamanda bir ahlâk meselesidir.
Cumhuriyetçi gelenek, yurttaşın erdemine vurgu yapar. Bu “kamu yararını kendi çıkarının üstünde tutma” ilkesine vurgudur.
Demokratik gelenek ise, yurttaşın özgürlüğüne vurgu yapar. Bu, “herkesin sesinin değerli olduğu” fikrine vurgudur. Birinin merkezinde erdem, diğerinde özgürlük vardır; ama biri olmadan diğeri yaşayamaz.
Tarihsel Arka Plan: Kurumsal Biçim ve Toplumsal Kültür
Cumhuriyet, daha çok devlet biçimiyle, demokrasi ise toplumun siyasal kültürüyle ilintilidir. Bir ülkede cumhuriyet ilan etmek, anayasayla mümkündür; ancak demokrasiyi kurmak, uzun bir öğrenme süreci ister. İnişli-çıkışlı bir yoldur; deneme-yanılma süresi uzundur.
Bu nedenle, pek çok genç cumhuriyet (örneğin 20. yüzyılın başındaki Türkiye, İran, Mısır) demokratik kurumları inşa etmekte zorlanmıştır. Devlet biçimi yenilenmiş ama siyasal zihniyet dönüşmemiştir. Sonuçta ortaya çıkan yapı, “cumhuriyetçi biçimde” ama “otoriter içerikte” olmuştur.
Günümüz için Ders: Cumhuriyetin Demokratikleşmesi
21.yüzyılda artık mesele, cumhuriyet mi, demokrasi mi sorusu değil; cumhuriyetin ne kadar demokratik olduğu sorusudur. Çünkü halk adına kurulan ama halka hesap vermeyen bir cumhuriyet, özünü inkar eder. Cumhuriyet, ancak yurttaşın haklarına, basının özgürlüğüne, yargının bağımsızlığına ve düşüncenin serbestliğine saygı duyduğu ölçüde demokratiktir.
Cumhuriyeti korumak, bir eylemden çok bir bilinç halidir. Demokrasiyi yaşatmak ise sadece oy vermek değil; her gün kamusal sorumluluk almak, adaletsizlik karşısında susmamayı öğrenmektir.
Sonuç: İki Ruh, Tek İdeal
Cumhuriyet, devleti halkın malı yapar; demokrasi, halkı devletin sahibi kılar.
Cumhuriyet, biçimi tanımlar; demokrasi, içeriği sağlar. Biri özgürlüğün zemini, diğeri onun nefesidir. Gerçek özgürlük, cumhuriyetin kurumsal gücü ile demokrasinin ahlaki duyarlılığı birleştiğinde doğar.
Cumhuriyet, demokrasiyi yaşatabildiği ölçüde cumhuriyettir; demokrasi, cumhuriyetin değerlerine sahip çıktığı ölçüde demokrasidir.
Aforizmalar:
*Cumhuriyet, iktidarın kime ait olduğunu; demokrasi, onun nasıl kullanılacağını sorar.
*Monarşi, bir kişiye güvenmek ister; demokrasi, kimseye güvenmeden adalet ister.
*Cumhuriyet, yurttaşlıkla başlar; demokrasi, diyalogla yaşar.
*Bir rejim cumhuriyet olabilir; ama adil değilse, halkın değildir.
*Cumhuriyetin kalbi bağımsızlık, demokrasinin ruhu özgürlüktür.



