Gerçeğe yeni ses
Nûmedya24

DEM Parti neden herkesi geriyor

Barış karşıtlarının tam “biz kazandık” derken, ters köşeye yatmaları ya da barış yanlıları “tamam oluyor bu iş” derken, her şeyin tepetaklak olması mümkün. Ben birinci ihtimali şimdilik yüksek bulanlardanım, umarım ikincisi yaşanmaz ve demokratik zeminin güçleneceği bir siyasal atmosfer oluşur.

Akın OLGUN

Siyaset kurma, bunu hayata geçirecek stratejiler geliştirip, sahaya uyumlu kılma ve toplumla buluşturma meselesi, dışarıdan göründüğü gibi kolay bir iş değil şüphesiz.

Ve sanırım bunun en büyük handikabını DEM Parti ve siyasi geleneği yaşıyor.

Çünkü DEM Parti hem iktidarla barış ve çözüm siyaseti yürütmek hem de ana muhalefetle demokrasi, adalet ve hukuk temelinde yan yana duruşu korumak zorunda.

Hem ana muhalefeti barış ve çözüm hattında tutarak, siyasal kapsayıcılığını işler kılmak hem de iktidarın, çözüm ve barış sürecini sabote etmesinin önüne geçecek siyasal zemini güçlü tutmak zorunda.

Hem iktidarı müzakere-çözüm zemininde tutmayı becerip, ileri adımlar atmasının önünü açmak hem de bu hamlelerin ana muhalefetin siyaset yaptığı alanları boşa düşürmemesini sağlamak zorunda.

Hem ana muhalefetin, DEM’i iktidarın karşısında konumlandırma basıncını hem de iktidarın CHP’yi siyasetin ve çözümün dışına itme hamlelerini, çeşitli taktik adımlarla engellemek zorunda.

Hem kendi seçmen kitlesinin beklenti ve taleplerine cevap vermek hem de toplumun iktidara karşı biriktirdiği öfkenin ve nefretin kurbanı haline gelmemek zorunda.

Hem insan hak ve özgürlükler duruşunu korumak hem de demokratik ilke ve prensiplerini, sürecin beklentilerine göre çok fazla eğip, bükmeden taşımak zorunda.

Daha da önemlisi;

Hem ödenmiş bedellerin hakkını vermek hem de yürüttüğü mücadelenin tüm risklerini üstüne alarak, kelle koltukta bu siyaseti taşımak zorunda.

Bu taşıma mevzusu da kolay bir iş değildir.

Bakınız üç beş ayda geri vites olanların haline.

Cezaevinden iktidara verilen “uyum” mesajlarıyla dolu savunmalar, mesajlar… Neyse ki bir avuç dik duruş sahibi var da, çökmüyor umut ve inanç.

Onlara sunduğumuz toleransı, gösterdiğimiz nezaketi, verdiğimiz kredileri neden DEM Parti’den ve onun siyasetçilerinden esirgediğimizi bir beş dakika düşünelim.

Neden CHP’ye tanıdığımız ve olması gereken o incelikli eleştiri dilimizi, hatalarına dair kenetlenen pozitif tutumumuzu, konu Kürtler ve DEM olunca göstermekten kaçınıyoruz?

Eleştiride bile eşit olamamak fena.

Hem CHP’yi hem DEM’i hem de iktidarı açıkça eleştiren, doğru bulduklarını yine açıktan söyleyen, fark ettiği tehlikeleri dile getirmekten çekinmeyen biri olarak soruyorum bu soruları.

DEM Partiyi ya kendisine destek vermek zorunda olan, ya da iktidarın işbirlikçisi gibi kodlayan tavrın altında ne var gerçekten? İçimize yerleşen devlet aklı, cümleleri hiç mi kulağımızı tırmalıyor?

-Evet DEM Parti süreci taşımakta, yükünü omuzlamakta, bunu sahaya yansıtmakta, barışı örgütlü kılmakta, iktidarla ilişkisinin ayarını yapmakta, muhalefetle zemini ortaklaştırmakta çok zorlanıyor.

-En tepeden aşağıya, sürecin özenini, hukukunu, örgütsel tavrını ve ciddiyetini korumakta eksiklikler kendini hissettiriyor, evet.

-Siyaset kurmakta veya kurduğu siyaseti etkinleştirmekte DEM Parti kadrolarının yeterli olamadığı gözüküyor, evet.

-Evet, barış ve çözüm süreçlerinin Kürt demokratik siyasetine, kitlelerle daha rahat buluşabilme imkânı sunduğu açık ama sanırım ilk defa bunu yapmakta zorlanıyor parti.

-Medya yönetimi, acil sinyali veriyor. Bilgilendirme, bağ kurma, düşünsel alanı kapsama konusunda sıkıntılar birbirini besliyor, evet.

-Kriz yönetimi beceresinde, İmralı’dan gelen mesajların kavramsal derinliğinin somutlanarak, siyaset sahnesine aktarılmasında, üçüncü yol siyasetinin altını çizmekte, söylem ve ifade gücünün kürsülerde, programlarda etkili kullanılmasında, örgütlü güçten gelen ağırlığın her kesime hissettirilmesinde, dışarıya yansıyan haliyle ivedi çözülmesi gereken sorunlar olduğu görünüyor.

-Önde olması gerekenlerin geride, geride kalması gerekenlerin koşturarak en önde kendini gösterme telaşı da dikkat çekiyor, evet.

-Öcalan’ın siyasal iradesini zayıflatma, Öcalan-Demirtaş karşıtlığı oluşturmak için zemin yaratma ve bu zemin üzerinde ana muhalefetin, ulusalcıların, barış kaçkınların sörf yapacağı bir alan açma taktiğine, güçlü bir blok tavır koyulamadığı da çokça ortada, evet. (Bu stratejinin arkasında iktidarın ve yerel “norm dışı” ortaklarının olduğu gerçeği çok dile gelemiyor)

Bunların hepsi ve belki de daha fazlası söylenebilir ve eminim bunları ilk defa duymuyordur Dem yöneticileri. Bir başkasını duymak bile güçlü olmayı gerektirir bu arada. (Çok şükür bu konuda Kürt siyaseti oldukça hassas)

Tam da bu nedenle iktidar nasıl ki her yerde CHP’yi konuşturup, tartıştırıyor ve bu tartışmalarla akılları zehirliyorsa, ana muhalefet de kendi açmaz ve çıkmazlarını DEM Partiyi ortaya atıp tartıştırarak, kendini “mağdur” pozisyonuna çekip, barış süreci üzerinden kendi seçmeninin aklını, DEM’e karşı şüpheye çekerek bir içtima almaya çalışıyor.

Böylece DEM Partiyi, “iktidarla bir olup bizi eziyor ” gibi bir alt yaygara sürükleyip, siyaseten yetersiz (kimine göre becereksiz) tüm hamlelerini ve kendi iç çatışmalarını perdeleyebiliyor.

Evet uyanık olmak ve şöyle bir silkelenip kendine gelme eylemi içinde bulunmak sanırım herkes için şart görünüyor…

İmamoğlu’nun, Venezuela için İsrail ve Amerika’nın müdahalesini isteyen ve aldığı Nobel Barış Ödülü’nü Trump’a atfeden muhalif lider için apar topar çektiği kutlama mesajına gelmesi muhtemel tepkilerin, Pervin Buldan’ın bir söyleminden hareketle nasıl tartışmanın dışına iteklendiğine dikkat kesiliniz lütfen.

MHP’yi ziyaret etme temsiliyeti verilen Hikmet Çetin’in, Bahçeli ile el ele verdiği pozu, Sabah gazetesine verdiği röportajı, MHP-CHP ittifakı temelli söylem ve arayışları kimse kendine dert etmedi hatırlayınız. Kendilerine dert etmedikleri bu ilişkiyi DEM’in barış ve çözüm içim kurmasına nedense çok bozuluyor bir çok kesim.

Sanki Bahçeli iktidarın ortağı değilmiş ve uzlaşı arayışını MHP üzerinden yapmıyorlarmış gibi…

Bahçeli bugün partisinin grup toplantısında, şöyle seslendi CHP’ye; “Şunu da söylemeden geçemeyeceğim, kalabalıkta yapılan sahte kabadayılığın, tenhada özrü kabul olmaz”

Şimdi siz, “ne var canım bu sözde” diyebilirsiniz ama buradan hareketle, siyaseten DEM’de aranan alavere dalavereyi, konu CHP’ye gelince sakınıyorsanız, neden iktidardan şikâyet ediyorsunuz sorusuyla yüzleşmeniz kaçınılmaz olur.

Ben uzlaşı, müzakere vb gibi siyasetin olmazsa olmazı olan görüşme ve temaslara asla karşı olan biri değilim. Aksine çok anlamlı ve yine demokrasinin olmazsa olmazı görüyorum. (Bunu sadece etrafında yer aldığımız, konumlandığımız siyasetlere hak görmemize, görülmesine de büyük itiraz ediyorum)

Hatta, bugün Bahçeli’nin, aklı selim olmaya ve uzlaşı masasına davet eden ince işlenmiş sözlerini oldukça anlamlı buluyorum.

Bu zemini İmamoğlu ne kadar istiyor çok emin değilim ama Ö. Özel’in masada olma ve müzakere etme ihtimalini değerlendirebileceğini düşünüyorum.

İmamoğlu’na yakın ekibin hem barış sürecini boşlama hem de partiyi olası uzlaşı veya “normalleşme” zemininden çekme temelli bir siyaset yürütme ihtimalini de akılda tutmayı önemli görüyorum. (Esas olarak siyaset kurucularının bunu yapması kıymetli olur.)

Her ne olursa olsun, önümüzdeki sürecin çok ama çok hareketli geçeceği gözüküyor.

Barış karşıtlarının tam “biz kazandık” derken, ters köşeye yatmaları ya da barış yanlıları “tamam oluyor bu iş” derken, her şeyin tepetaklak olması mümkün. Ben birinci ihtimali şimdilik yüksek bulanlardanım, umarım ikincisi yaşanmaz ve demokratik zeminin güçleneceği bir siyasal atmosfer oluşur.

Bu da o çok beğenilmeyen, burun bükülen barış ve çözüm siyasetinden geçiyor ama buna karşı o kadar büyük alerji oluşturuldu ki konuşmak gittikçe zorlaşıyor.

Oysa herkes konuşmalı.

Konuşmak zorundayız.

Benzer Haberler