Gerçeğe yeni ses
Nûmedya24

Faik Bulut yazdı |

Barış süreçlerine ilişkin dersler

Faik Bulut yazdı |

Bu yazıda, dünyanın birçok yerindeki farklı çatışma-mücadelelerin çözümünde başarılı yahut başarısız olmuş örgüt ve kişilerin tecrübelerini aktaracağız. Bu hususta yine İngiltere Milli Güvenlik Danışmanı ve çok sayıda meselenin çözümü sürecinde aktif arabulucu-müzakereci-gözlemci rolünü üstlenmiş Jonathan Powell’ın daha önce sözünü ettiğimiz kitabından alıntılar yapacağız.

Faik Bulut

Adı doğru konulmayan sözde “Terörsüz Huzurlu Türkiye” ya da halk arasında “Açılım” olarak şifrelenmiş süreç hakkındaki bilgiler oldukça eksiktir. Bu yüzden de DEM ve PKK tabanı ile keskin muhalif (bilhassa diasporadaki sert itirazcılar, Öcalan ile şahsi sorunu olanlar, PKK karşıtı yapılanmalar, örgütten bir şekilde ayrılmış kesimler vb) çevrelerin savaş-barış-görüşme-müzakere-talep ve diplomasi hakkındaki anlayışları bu husustaki evrensel tecrübelere, genel kurallara ve içinde bulunduğumuz şartlara aykırı düşüyor.

Açıkçası saha gerçekliğine ters ve zıt fikirler ileri sürülüyor. Tam da burada İngiliz uzman Jonathan Powell’ın derlediği tecrübe ve çıkardığı derslere başvurmalıyım. Bir anlamda bizlere dünya tecrübesini aktarıyor. Kuşkusuz bu bir kutsal kitap değil, çıkarılan dersler de dini ayetler değil.

Yine de insan, dolaylı ve dolaysız deneyimlerin ışığında doğru yolu bulabilir diyerek Önsöz’den aktarıyorum:

“Elbette bir başka çatışmaya uyarlanabilecek bir ‘Kuzey İrlanda modeli’ yoktur. Bütün çatışmalar farklıdır, sebepleri de çözümleri de farklıdır. Yine de belli şablonların nasıl tekrar tekrar ortaya çıktığı ve bazı yöntemler başarıya ulaşır gibi görünürken diğer bazı yöntemlerin neden defalarca başarısızlığa uğradığı dikkatle incelenmeli ve tartışılmalıdır. (s.7)

Sabrın gerekliliği

“Bariz derslerden biri de sabrın gerekliliğidir. İnsanlar çatışmaların bir gecede çözümlenmesini ister, ama gerçek dünyada bu iş böyle olmaz.

Bir çatışma, Kürt meselesinde olduğu gibi, on yıllarca sürmüşse, çözümün birden çok girişim gerektirmesi muhtemeldir.

Geçmişte çözüm bulunamamış olması (sorunun) çözümlenemez olduğunu değil; yalnızca daha fazla çaba gösterilmesi gerektiği anlamına gelir.” (s.7)

Ilımlı Katolik Parti lideri SDLP’nin lideri Seamus Mallon (İrlanda), 1998’te imzalanan Belfast Anlaşmasını, 1973’te imzalanan ve Belfast Anlaşması ile çok benzer iktidar paylaşımı hükümleri içeren ama başarısız olan Sunningdale Anlaşmasını düşünerek, ‘yavaş öğrenenler için Sunningdale’ diye nitelendirmişti.

Çünkü bu anlaşma, daha sonraki 1985, 1993 ve 1998 tarihli anlaşmaların temelini, genel çerçevesini oluşturdu. Türkiye’de de önceki müzakerelerin başarıya ulaşmamış olması, sürecin başarısızlığı mahkûm olduğu anlamına gelmez.” (s.8)

Güçlü liderlik ve iç uzlaşma

“Tekrar tekrar ortaya çıkan bir başka ders ise, güçlü bir liderliğin kalıcı anlaşma yapmaktaki önemidir. Sadece güçlü liderler (İngiltere’de Tonny Blair, IRA’dan Gerry Adams, yahut Güney Afrika’dan N. Mandela ve F.W. de Klerk) barış-çözüm yolunda çığır açabilirler.

Liderlerin risk alacak ve olası eleştirileri göğüsleyecek cesarete sahip olmaları gerekir. Türkiye de bir anlaşmayı mümkün kılacak türden güçlü bir liderliğe sahiptir. Bu tür başarıları kazanmak barış sürecinin partiler arasında bir siyasi futbol topuna dönüşmediği hallerde daha kolaydır.

İngiltere’de iki büyük parti, barış anlayışında birbirine destek oldular. Ancak İspanya’da Muhafazakâr muhalefet ‘gerilim’ yahut ‘aşırı muhalefet’ siyaseti benimseyerek Sosyalist hükümetin ETA ile barış yapmasını zorlaştırdı.”

Ters rüzgârlara karşı dayanıklılık

“Siyasetin ters rüzgârlara dayanması isteniyorsa, müzakereler için sürdürülebilir yapılar oluşturmak son derece önemlidir.  Mimarinin dikkatle tasarlanmış ve her şeyden önemlisi müzakerelerin kapsayıcı olması gerekir. Eğer yapı çok kırılgansa yahut yeterince dayanak noktası yoksa süreç çökecektir.”

Eşitsiz anlaşma kalıcı olmaz

Bir müzakere, bir taraf ya da öbür tarafça kazanılmaz; sonuç, tarafların sıfır toplamlı bir oyundan kaçınmasına bağlıdır. Her iki taraf da anlaşmadan fayda sağlandığını hissetmelidir. Eşitsiz anlaşmalar kalıcı olmaz.

Bir anlaşmanın yürürlüğe konulmasını yapılandırmak özellikle önemlidir. Böylece taraflardan hiçbiri birden (irkilerek) sıçramak zorunda kalmaz. Mutabık kalınmış küçük adımlar (yapısal unsurlar) Türkiye’deki sürecin (2013-2015 yılı) başarılı olup olmayacağını etkileyecektir.

Bu mimarinin (barış mimarisi/süreç planı-FB) sonucun başarılı olmasını daha muhtemel hale getiren boyutlarından biri, tarafsız bir üçüncü tarafın sürece dâhil edilmesidir. Hükümetler elbette daima dışarıdan gelecek bir tarafın egemenliklerine halel getireceğinden ve müzakere üzerindeki denetimlerini sınırlayacağından endişe ederler.” (s.9)

Barış bir anda olmaz

Dünyanın çeşitli yerlerinde yaptığım çalışmalarda çözüme ilişkin bir süreç olarak bakılmasının ne kadar önemli olduğunu gözlemledim. Barış anlık bir olay yahut anlaşma değil, bir güven oluşturma sürecidir.

Güven bir günden ötekine oluşturulamaz. Ancak diyalog ve en çok da iki tarafın yapmaya söz verdiklerini yürürlüğe sokmalarıyla yavaş yavaş oluşur. Bunun için de iki tarafın siyasi ve kişisel acılara katlanmasını gerektirir.

Dışarıdan biri olarak kimseye Kürt sorununun nasıl çözüleceğini söylemek bana düşmez. Fakat yukarıda anlattığım derslerin önemli olduğu başka yerlerde kanıtlanmıştır ve muhtemelen Türkiye’de de aynı şekilde önem arz edecektir.

Çözüm sürecini birkaç yıldan beri yakından izleyen iyi bir gözlemci olarak meselenin barışçıl bir şekilde çözülebileceğine kesinlikle inanıyorum. Bu kez çözüm ihtimali gerçekten yüksek. Kesinlikle öyle olmasını umuyor ve bekliyorum.”

Kuzey İrlanda Parlamentosunda Sinn Féin örgütü listesinden milletvekili Geryy Kelly, şöyle demişti: “Birilerinin teröristi, başkaları için kurtuluş savaşçısıdır!”

IRA (İrlanda), ETA (Bask), ANC (Güney Afrika), Tamil Kaplanları (Sri Lanka) FARC (Kolombiya), GAM (Endonezya-Aceh), PKK (Türkiye) gibi örgütlerin dava uğruna silahlı mücadele verdikleri meselelerin çözüm yöntemleri çok değişiktir ancak ortak noktaları da vardır.

Onun için de “terörist” diye damgalanıp suçlanan hareket veya örgütlerle konuşmak şarttır. Ancak İngiliz müzakereci ve gözlemci J. Powel, ünlü Alman filozofu Hegel’in Tarih Felsefesi isimli kitabına gönderme yaparak şu notu kaydetmiştir. “İnsanlar ve devletler asla tarihten ders almazlar. Öğrenilmesi gerekeni öğrenmeyip yanlış yapmakta ısrarcı olurlar.”

Powell, devamında da iki tespit yapmıştır: “Bir, karşı tarafla konuşmak şarttır. İki, terörist tarafı muhatap alıp ilk kez konuşmak, çoğu zaman başarıyla sonuçlanmaz.”

Filistin-İsrail barış diyalogu (1993 Oslo Süreci) başladığında dönemin İsrail yetkilisi Şimon Peres, bu açmazı şöyle tarif etmişti: “İyi haber, tünelin ucunda ışık görünüyor. Kötü haber ise tünel diye bir şey yok!”

Keza: “Bask sorunu başarıya ulaşıncaya kadar birbiri ardına yapılan müzakereler neticesinde gerçekleşmiştir.” (s.249)

Kaldı ki görüşme ve buluşmalar devam ederken her iki taraftan birilerinin olur olmaz yerde açıklama yapmaları, gayet tehlikelidir. Misal 2006 yılında İspanya Başbakanı Zapatero, görüşmeler için “ETA’nın sonunun başlangıcı” dediğinde, buna sinirlenen ETA örgütü derhal harekete geçip Madrid Havaalanında bomba patlatınca barış süreci hepten sabote edilmişti. (s. 267)

NOT: Şimdiye kadar başkalarının gözlem ve tecrübelerini aktardık; bundan sonraki makalelerimizde kendi izlenim ve yorumlarımıza ağırlık vereceğiz.

Benzer Haberler