BIG_TP
Bluesky Social Icon
Gerçeğe yeni ses
Nûmedya24

İkinci aşama ve “kendini bilmek”

İkinci aşama ve “kendini bilmek”
Akın OLGUN

Sürecin birinci aşamayı tamamladığını ve dolayısıyla ikinci aşamaya geçildiğini, Tuncer Bakırhan’ın, “Gelinen noktada, sürecin birinci aşaması kapanmıştır. Şimdi çözümü başka bir yerden beklemeden, kendi hikâyemizi yazma zamanıdır” ifadesiyle anlamış olduk.

Bakırhan’ın kurduğu cümlenin içindeki, “kendi hikayemizi yazma zamanıdır” sözünü, çok önemli buluyorum. Nedenine dair bir şeyler yazmadan önce, sürece dair toparlayıcı bir belirleme yapmakta fayda var.

Sürecin en başından itibaren, barışa ve çözüme dair ortaya konan iradeyi anlamlandırma, durumu okuyarak ön açıcı ve motive edici pozisyonda bulunma ve barış için “olur”u büyütme yaklaşımıma,  bazen çok kızan, bazen hak veren, bazen hakaret eden çok fazla farklı tutum oldu ve hepsi de bu sürecin ne kadar önemli olduğunu işaret ediyordu benim açımdan.

Politik, ideolojik boşluk, ekonomik ve kültürel kriz, değişen ahlaki yapı, lümpenleşmenin tüm toplumu ve en önemlisi demokratik siyasi yapıları ele geçirmesi, meseleleri ve çözümleri yerli yerinde tartışmanın, konuşmanın zeminini de hep kaygan kıldı maalesef.

Tam da bu yüzden, elli yıllık kanlı bir savaşın parantezini kapatma, toplumsal barışın gönüllü birlikteliğini yaratma fikri, “öcü” mumalesi görmekten kurtulamadı. Hem de geçmişte “amasız, fakatsız savaşa hayır” diyenlerin hışmına uğrayarak. Bu bile politik algılarımızın, ilkesel tutumumuzun ve en önemlisi içine sürüklendiğimiz toptan reddiyeciliğin nasıl hayatımıza hükmettiğini işaret ediyor.

İktidar ise bu duyguyu fişekleyerek, siyasi manevra yapabilme imkanı buldu ve karşıtlaştırdığı kesimlerin üzerinde tepinip, ortaya çıkan öfkeyi çeşitli aktörler eliyle  vasatlaştırıp, sürekli  birbirine bağıran, sürekli içinde bulunduğu durumu kafa göz tartıştıran ruh haline dönüştürdü ve bildiğini okumanın yolunu açarak, yeni hamleler inşa etti. Bu yüzden de hep bir adım önde olmayı başarabildi.

Barış konusunda da benzer bir yol izledi iktidar. Ana muhalefeti sürecin karşısına dikmeye çalıştı.

Aktörlerin etrafında bulduğu çatlakları değerlendirdi. Böylece muhalefet içindeki  öfkeyi  “olmaz” çemberi etrafına taşıdı kısmen. Muhalefet içinden barış karşıtı sözcüler, akiller üretmeye girişti. Bunlar, iktidara dönük öfkesini nereye akıtacağını bilemeyen geniş kesimleri, barış karşıtlığı temelinde araçsallaştırmaya çalıştılar. İşe de yaradı bu ve kibirleri barış diyenlerin üstünde bir hamasete dönüştü.

Çünkü “barış” diyenlerin ikircikli tutumu, süreci demokratik zeminde yürütenlerin ciddiyet ve önem konusunda pasifleşmesi, karşıtların elini, dilini, sözünü büyüttü. Kürt siyasal mücadelesinin tarihinden, ruhundan bihaber yeni nesil liberal çevrelerin söylemleri, ideolojik alanın belirleyicisi oldu.

Şimdi, Tuncer Bakırhan’ın “kendi hikayemizi yazma zamanıdır” sözünden hareketle meseleye bakarak,  “kendi hikayenizi yazmazsanız, birileri sizin hikayenizi yazmaya başlar” sonucunu çıkarabiliriz ve bu hiç de yanlış bir tespit olmaz. Sürüklenmeye takabül eder bu ve sanırım Bakırhan bu tehlikeyi gördüğü için “çözümü başka yerden beklemeden” cümlesini öne alıyor. Eğer başkasından beklerseniz, kendi hikayenizde kendinizi tanıyamaz hale gelirsiniz çünkü…

Tuncer Bakırhan’ın cümlesi beni, sürecin başlamasıyla birlikte, yeniden Kürt siyasal tarihine bakma ihtiyacıyla yaptığım okumalarda aldığım kimi notlara götürdü ve Öcalan’ın “Kendini bilme, tüm bilmelerin temelidir” sözünü hatırlattı.

Sanırım ikinci aşamanın mottosu olabilir bu söz.

Bir yoksullar hareketi olarak doğan, onun üstünde büyüyen ve bugün bölgesel düzeyde etkin bir aktör olan Kürt siyasetinin temelini de bu söz belirliyor sanırım.

Bu nedenle yoksulluğunuza ve oradan nasıl doğup, bir irade haline geldiğinize dönüp bakmak, hissizleşen yerleri onarmak, sürüklenen yerlere müdahale etmek, algılarda tıkanan yerleri açmak, bu hikayeyi yazmak için çok kıymetli bir yolculuk olabilir.

Özetle; birinci aşama önemliydi. Birinci aşamanın yürümesi, yol alması kıymetliydi. Bu temelde verilen destekler de öyle.

Atılan her adımı, soğukkanlılıkla ele alan ve somutluk talep eden bir yerden karşılamak, ikinci aşamanın ruhuna en uygun siyasal tutum olacak muhtemelen.

İkinci aşamayı, herkesin daha dikkatli, daha temkinli ve daha yaratıcı olması gereken bir aşama olarak görüyorum bu nedenle.

Birinci aşamanın doğru temelde ele alınması için  verilen desteği,  ikinci aşamada daha tedbirli bir alana alarak, kuyumcu terazisi hassaslığında gelişmeleri tartan ama süreci de gözeten bir yere çekmeyi daha doğru buluyorum.

Bir sıçrama yaşadı çünkü süreç ve kaba deyimle söylersek “lay lay lom” tutum ve davranışları kaldırmayacağı artık çok aşikar.

Benzer Haberler