Gerçeğe yeni ses
Nûmedya24

İsrail’in Batı Şeria’yı yeniden işgali: Sessiz bir savaşın anatomisi!

Faik BULUT

İsrail Parlamentosu (Knesset), 23 Temmuz 2025 tarihinde Batı Şeria ve Gor Çukuru (verimli arazileriyle bilinen Eriha vilayeti ve çevresi) hakkında ilhak kararı almış; 120 milletvekilinden 71’i karara “evet” derken, 13’ü “hayır” oyu vermişti.

Zaten İsrail hükümeti, Filistinlileri tehcir projesi çerçevesinde 1993 yılında Filistin ve İsrail arasında imzalanan Oslo Çerçeve Anlaşması uyarınca Gazze ile Batı Şeria’dan oluşan Filistin topraklarını A-B-C- adı altında üç farklı bölgeye ayırmıştı.

Zaman geçtikçe ve taraflar arasındaki çatışmalar yoğunlaştıkça başından beri anlaşma hususunda samimiyetsiz davranan İsrail iktidarları, ülkedeki sağcı, ırkçı ve dinci Siyonist partilerin yükselmesi sonucu nicelik ve niteliksel açıdan büyük bir dönüşüme uğramakla kalmadı; son 30 yılda tamamen sağcı-dinci-ırkçı Siyonist zihniyeti taşıyan siyasetçilerin eline geçti.

Bunlar arasında en belirgin şahsiyet ise 20 yıldan fazla bir süredir iktidar dümenini elinde tutan ve düşüp hesap vermemek için aşırı dinci-Siyonist partilerle koalisyon sayesinde ayakta durarak bölgede kıyamet savaşı yürüten Başbakan Binyamin Netanyahu’dur.

Bu münasebetle not edelim: Fransa ile Suudi Arabistan tarafından 22 Eylül’de New York’ta düzenlenen “Filistin Meselesine Çözüm ve İki Devletli Çözümün Hayata Geçirilmesi” konulu Yüksek düzeyli uluslararası konferans, sadece bilinen tutumların tekrarlanması için yapılmış bir diplomatik etkinlik değildir.

Konferans, Filistin devletinin uluslararası arenada daha fazla ülke tarafından tanınmasına hız veren bir diplomatik hamledir ve oldukça başarılıdır. Nitekim an itibarıyla Fransa, İngiltere, Kanada, Avustralya, İspanya, Çin, Rusya, Portekiz, Belçika, Lüksemburg, İrlanda, Malta, Monako ve Andorra gibi ülkelerin girişimiyle yapılan çağrıya 156 devlet olumlu karşılık vermiştir.

Sonuçta Eylül ayının ikinci yarısındaki açılışında geleneksel olarak dünyanın birçok devlet adamına ev sahipliği yapıp kürsüsünde söz hakkı veren Birleşmiş Milletler teşkilatı, bu seneki gündemine üç önemli konuyu almıştır:

1-) Gazze’de sürdürülen insanlık dışı ve soykırım diye tanımlanan operasyonları nedeniyle İsrail’i kınama kararı almak. Dolayısıyla insanlık suçu işlemekte olan Netanyahu ve yönetici ekibinin Uluslararası Ceza Mahkemesi gibi merciler önünde hesap vermesinin yolunu açmak.

2-) İsrail’e bazı müeyyideler (yaptırımlar) uygulamaya ilaveten İsrail’in işgal ettiği topraklar (Doğu Kudüs, Batı Şeria ve Gazze) üzerinde bir Filistin devleti kurulmasını onaylamak suretiyle İsrail-Filistin çatışmasını bir şekilde çözmek.

3-) Son bir yılda başta ABD olmak üzere Batılı ülkelerle S. Arabistan ve Türkiye’nin gözdesi haline gelen HTŞ komutanı Colani’nin (yeni adıyla Ahmed Şera’nın) BM kürsüsünde konuşmasını sağlayıp ona uluslararası alanda meşruiyet kazandırmak.

Batı Şeria topraklarının dört fetihçisi

İsrail’deki hemen bütün sağcı çevreler ve bilhassa radikal sağcı-dinci Siyonist şahsiyetler Tevrat’a dayanarak Batı Şeria topraklarının antik dönemden beri İsrail’in “ata yurdu” olduğunu ileri sürüp buna göre davranırlar.

Yaşayan bu tür şahsiyetlerin başını çekenlerden biri de İsrailli aşırı sağcı Ortodoks Siyonist ve İsrail yerleşimci örgütü Nachala’nın (Naşala veya Naxala) kurucusu Daniella Weiss (d.1945) isimli kadındır. Batı Şeria’daki tüm İsrail yerleşimleri gibi uluslararası hukuka göre yasadışı olan Kedumim’in eski belediye başkanıdır.

Weiss’ın örgütü Nachala, en az bir cinayete karışmış; Batı Şeria’daki sivillere yönelik şiddeti nedeniyle Haziran 2024’te Kanada, Mayıs 2025’te ise Birleşik Krallık tarafından yaptırıma tabi tutulmuştur.

Weiss, Hamas baskınından (7 Ekim 2023) bir ay sonra Kasım 2023’te The New Yorker dergisindeki söyleşisinde ırkçı ve fetihçi görüşlerini saklamayıp dışa vurmuştu:

Bundan böyle Araplar Knesset’te (parlamentoda) oy verme haklarını kaybettiler… Evet, Gazze savaşı sırasında Filistinli çocuklar ölmekteler… Ancak benim çocuklarımın hayatı, düşmanınkilerinden önce gelir, nokta!

İsrail’de yerleşimlere büyük destek var ve bu yüzden de uzun yıllardır sağcı hükümetler var. Dünya, özellikle ABD, bir Filistin devleti seçeneği olduğuna inanıyor. Eğer biz topluluklar inşa etmeye devam edersek, bir Filistin devleti seçeneğini engellemiş oluruz. Biz Filistin devleti seçeneğini kapatmak istiyoruz…”

2024’te CNN’e verdiği röportajda inançlarını yineleyen Weiss şöyle demekteydi: “Hiçbir Arap olmayacak, iki milyondan fazla Arap’tan bahsediyorum. Orada kalmayacaklar… Biz Yahudiler Gazze’de olacağız.”

Financial Times’a ise şunları söylüyordu: “Bütün Araplar Gazze’den gidecek ve Gazze bir Yahudi bölgesi olacak. Afrika’ya, Türkiye’ye veya İskoçya’ya gitsinler. Tek bir yerde bu kadar yoğunlaşmadıklarında belki daha iyi olurlar.

Weiss, Ocak ayında Kudüs’te düzenlenen Bezalel Smotrich ve Itamar Ben-Gvir ile birlikte katıldığı “İsrail’in Zaferi” toplantısındaki konuşmasında, “Savaştan sonra Yahudi topluluklarının Gazze’ye geri dönmesini” teşvik ediyordu.

İsrail kamuoyunda Weiss’ın bazı görüşlerine verilen destek önemli bir orana ulaştı. Yahudi Halkı Politika Enstitüsü tarafından Ocak 2025’te yapılan bir anket, İsraillilerin %26’sının Gazze’deki Guş Katif yerleşimlerinin yeniden kurulmasını desteklediğini ortaya koydu. İktidar koalisyonunu destekleyenler arasında ise bu oran %51’e yükselmişti.

Filistin devletinin tanınmasına ve iki devletli çözüme ilişkin Batılı ülkeler tarafından estirilen rüzgâr, Netanyahu ile koyu Siyonist dinci-ırkçı iki koalisyon ortağını, Milli Güvenlik Bakanı İtamar Ben Gvir ile Maliye Bakanı Bezalel Smotriç gibi bakanlarını çileden çıkardı.

Netanyahu-Ben Gvir-Smotriç üçlüsü tepki babından Batı Şeria topraklarının fiilen ilhak edileceğini duyurdular. Nitekim radikal sağcı Bezalel Smotrich, ağustostaki açıklamasında Batı Şeria’yla Doğu Kudüs’ü ayırmayı hedefleyen “E1” projesini duyurmuş, aynı ay plan onaylanmıştı.

Batı Şeria’daki bölgeleri birbirinden koparmayı ve Kudüs’ü dört bir yandan Filistin topraklarından ayrıştırmayı planlayan (E1) projesi, iki devletli çözümü de imkânsız hale getirmeyi amaçlıyor.

Nitekim aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 31 Arap ve İslam ülkesinin Dışişleri Bakanları ile Arap Devletleri Birliği, İslam İşbirliği Teşkilatı ve Körfez İşbirliği Konseyi Genel Sekreterleri, İsrail’in “E1” bölgesindeki yerleşim planına ve Filistin devletinin kurulmasını reddetmesine ilişkin ortak bir açıklama yaptılar. (16 Ağustos 2025)

Esasen bu yeni bir durum da değildir; yaklaşık 25 yıldır Batı Şeria topraklarında sessiz ve aşamalı bir savaş/çatışma hali yürütülmektedir.

Fiilen ilhak ve kesintisiz işgal

İsrail hükümeti, Batı Şeria’da 22 yeni Yahudi yerleşim birimi inşa edeceğini duyurmuştu. Karar, Birleşmiş Milletler teşkilatı ve insan hakları kuruluşlarının sıkça yasa dışı olarak nitelendirdiği yerleşim politikalarının, İsrail-Filistin barış sürecinin önündeki başlıca engellerden biri olduğu yönündeki uyarıların sürdüğü bir dönemde alındı.

İsrail Maliye Bakanı Bezalel Smotrich ve yerleşim birimlerinden sorumlu Savunma Bakanı Israel Katz tarafından açıklanan plana göre, yeni yerleşimlerin dördü Ürdün sınırına yakın doğu bölgesinde kurulacak.

Aşırı sağcı Smotrich, sosyal medya platformu X üzerinden yaptığı paylaşımda, “Yehuda ve Samiriye’de (Batı Şeria) 22 yeni yerleşim yeri kurma yönünde tarihi bir karar aldık. Bu toprakları fethetmiyoruz, atalarımızın mirasına sahip çıkıyoruz!” ifadelerini kullandı.

İnsan hakları örgütleri ise karara tepki gösterdi. “Peace Now” (Şimdi Barış) adlı İsrail merkezli bir sivil toplum kuruluşu, yayımladığı bildiride, “İsrail hükümeti bir kez daha gerçek niyetini ortaya koyuyor: İşgal altındaki toprakların ilhakı ve yerleşim faaliyetlerinin hızlandırılmasını istiyor. Bu hamle, işgali daha da derinleştiriyor!” dedi.

İsrail Savunma Bakanı Katz yaptığı açıklamada, yeni yerleşimlerin “Bölgenin çehresini değiştireceğini ve önümüzdeki yıllarda yerleşim politikalarının yönünü belirleyeceğini” ifade etti. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun partisi Likud ise Telegram hesabında kararı “yüzyılın kararı” olarak nitelendirdi. (https://www.rudaw.net/turkish/middleeast/29052025)

Eldeki veriler, Doğu Kudüs ve Batı Şeria bölgesinde toplam 750 bin Yahudi Yerleşimci olduğunu gösteriyor. Emekli General Şaul Arieli bunlardan 497 bin 589 kişinin yasal kurulmuş 134 iskân bölgesinde yaşadığını, kalanların ise 120 yasadışı yerleşim yerinde ikamet ettiğini belirtiyor.

Filistin yerleşim mıntıkaları dolambaçlı yollar, köprüler, tünel ve yüksek duvarlarla birbirinden ayrılmışlardır. Adeta Batı Şeria’nın atardamarları ve hayat damarları birbirinden koparılmış, mülteci kamplarıyla köyler tecrit edilmiştir. Böylece Filistin halkının yığınsal bir şekilde hareket etmeleri önlenmiştir.

Etrafı fanatik ve insafsız dinci Yahudi yerleşimcilerle çevrili bulunan Filistinli ahalisi her an bu silahlı bağnazların saldırılarına maruz kalabiliyor; malı mülkü gasp edilebiliyor. Saldırılar çoğu zaman ölüm ve yaralanmalarla sonuçlanıyor.

Bölgeyi kontrol eden İsrail askeri-sivil idaresi mağdurları Filistin hükümet ve otoritesini devreye sokmadan bireysel olarak kendisine başvurmaya mecbur ediyor. Böylece İsrail idaresiyle mecburen ilişkiye geçen Filistinli, devşirilip ajan olarak kullanılma tuzağına bile düşebiliyor. Kişinin VIP özel kartı sayesinde belli imtiyazlar elde etmesi sağlanarak İsrail çıkarlarına hizmet edecek şekilde kullanılmasını neden olabiliyor.

İşin garip tarafı şu ki, İsrail yapıp ettikleriyle dünya kamuoyunda sürekli itibar kaybetmesine rağmen Filistin üzerindeki tahakkümü de giderek artıyor.

Trump ne yapacak?

ABD Başkanı Donald Trump’ın, İsrail’in Batı Şeria’daki yasadışı yerleşimlerini tanıyabileceği iddia ediliyor. Kimliğinin paylaşılmaması şartıyla The Guardian gazetesine konuşan Britanyalı yetkililer, Trump’ın bu hamleyi Batılı ülkelerin Filistin’i tanımasına “misilleme” amacıyla yapmayı planladığını savunuyor.

Bu hamlelerle “Hamas’ın ödüllendirildiğini” öne süren İsrail yönetimiyse Batı Şeria’yı ilhak etme tehdidinde bulunuyor. Times of Israel gazetesinin 23 Eylül 2025 tarihli haberinde; Başbakan Binyamin Netanyahu’nun, 29 Eylül’de Beyaz Saray’da Trump ile yapacağı görüşmede ilhak planını da gündeme getireceği belirtiliyor.

Her ne kadar Trump’ın ne yapacağı belli olmasa da, onun bu hususta temkinli olduğu ve Netanyahu’yu uyardığı da iddia ediliyor.

Guardian gazetesi, Trump’ın “Tel Aviv yönetiminin gasp ettiği Filistin topraklarında kurduğu yerleşim bölgelerini tanımak suretiyle Batılı ülkelerin kabul ettikleri Filistin devletinin kurulması yoluyla sorunun çözümüne dayalı planı zora sokabileceğini” yazıyor.

Britanyalı yetkililer, ABD Başkanı’na yakın bazı isimlerin Batı Şeria’daki yasadışı İsrail yerleşimlerini tanıması için Trump’a baskı uyguladığını söylüyor. Buna karşılık Beyaz Saray, Guardian’ın yorum talebine yanıt vermiyor. Sadece ABD’li bir yetkili, Trump’ın Ortadoğu’da “tek bir çözüme bağlı olmadığını” söylüyor.

Filistinlilerin artısı eksisi

Ekim 2024’ten buyana İsrail, Gazze’nin ikinci cephesi olarak gördüğü -Doğu Kudüs dâhil- Batı Şeria’ya askeri bakımdan yoğunlaşarak yüklenip durdu. Hem askerleri hem de Yahudi Yerleşimcileri seferber ederek Filistin şehirlerine, kasabalarına ve köylerine daldı. Direnenleri öldürdü; köy ve kasabalara baskınlar yapıp evler yakıldı; Filistinlilerin mal ve mülklerine el konuldu; siviller rastgele taranıp katledildi.

Kent, kasaba ve köyler kuşatma altına alındı; çarşı pazarları kapatıldı, ticari yolları kesildi, çalışmaları yasaklandı. Tarım için gerekli olan su ve elektrikten mahrum bırakıldılar. Bu arada işgale direniş noktaları sayılan Nablus, Tulkerim ve Cenin gibi şehirlerin çevresindeki Filistin mülteci kamplarına baskınlar yapıldı; evler buldozer ve greyderler aracılığıyla yıkılıp viraneye çevrildi. Bu süreçte 721 Filistinli katledildi, 11 kadarı tutuklanıp cezaevlerine konuldu. Fanatik Yahudi Yerleşimciler silahlandırılıp devletin resmi milisi gibi ortalığa salındı.

Tüm bunlara göğüs gerebilmek için Filistinliler kitlesel ayaklanma (İntifada) ve bireysel fedai eylemi dahil her türlü yöntemi denediler. Ancak siyasi bir örgütlenme ve iyi çalışılmış bir direnme stratejisi olmadan yapılan bu eylemler bekleneni vermedi; bölünmeler ve ihtilaflar ulusal vizyonun kaybolmasıyla sonuçlandı.

Bölgeye hükmeden Filistin Otoritesi (El Fetih Yönetimi) halka yol gösterecek milli kurtuluş hareketi olarak değil; halkı denetim altında tutup hükmetmek isteyen tahakkümcü bir idare olarak tarihteki yerini aldı.

Benzer Haberler