Faik Bulut
İmralı’daki görüşmelerin kesin tarihi kamuoyunca bilinmiyor; önemli de değil. Asıl sorun Karadeniz, İç Anadolu, Marmara ve Ege bölgelerinde yaşayanların Kürt meselesi ile süreç hakkında yeterli bilgiye sahip olmaması; hem muhalif hem de iktidar yanlısı medyanın sunduğu eksik, kusurlu ve çarpıtılmış haberlerin etkisiyle karşı tutum almasıdır.
Kürt toplumu bile meseleye daha duyarlı olmasına ve en ufak habere kulak vermesine rağmen sosyal medyada dolaşan yalan yanlış haberler nedeniyle ister istemez kaygı, endişe ve korkuya kapılabilmektedir. Endişe ve kuşkuları arttıran esas neden ise AKP iktidarının hem kendi hem de devlet adına yaptığı yanlış icraatlar, insan hakları ihlalleri ve hukuk tanımazlıktır.
Sosyo Politik Saha Araştırma Merkezi Koordinatörü Yüksel Genç, son söyleşisinde dikkate değer bir tespit yapıyor:
“Şimdiyse Kürt meselesinin çözüldüğünü sanan, savaşın TSK-devlet tarafından kazanıldığını sanan, PKK’nin zaten bitmiş olduğunu sanan, dolayısıyla bir barışa ihtiyaç olmadığını sanan bir toplum var. Savaşın, hayatından, ekmeğinden, cebinden, özgürlüğünden, adaletinden, hukukundan çaldığını göremeyen; Türkiye’deki otoriterleşmenin ve krizlerin nedenini anlayamayan bir Türkiye toplumu var.
Kürtler açısından ise, bölgeselleşmiş bir Kürt hareketi, yenilmeyen bir Kürt hareketi ve iki parçada neredeyse özerkleşmiş, büyük kazanımlar elde etmiş bir durum söz konusu. Orta Doğu konjonktürü Kürtler lehineyken ve devlete güvenilemeyeceğini gösteren onca deneyim varken, silahsızlanma ve fesih fikrinin ciddi riskler barındırdığını düşünen bir kesim bulunuyor.”
(bkz. https://www.numedya24.com/gerilladan-gelen-baris-grubu-uyesi-yuksel-genc-biz-cozum-kapisini-actik-devlet-duvar-ordu/, 8 Temmuz 2025)
Her anlamda ve alanda müzakere
Dönemin Kültür ve Milli Eğitim Bakanı Prof. Dr. Hüseyin Çelik’in Numedya24 gazetesinde yayınlanan söyleşisinin ana fikri epey çarpıcıdır: “Ya biz bu meseleyi çözeriz ya da bu mesele bizi çözer!”
Sırf bu nedenle bile çatışan taraflar arasında konuşmanın, buluşmanın ve müzakerenin anlamı üzerinde durmam gerekiyor. Öncelikle müzakerenin özet tanımını yapalım:
“Müzakere, birbirinden birtakım şeyler elde etmek isteyen kişilerin, kurumların, devletlerin, diğer tarafı ikna etmek ve etkilemek suretiyle, kendi istekleri gibi düşünmelerini ve taleplerini kabul etmelerini sağlamaya odaklanan bilgi ve hüner sergiledikleri bir iletişim ve karar verme sürecidir.
Müzakere bütün alternatif uyuşmazlık çözümü yollarının temelini oluşturur. Müzakere edebilmek için en az iki taraf gerekir. Müzakerenin tarafları gerçek ve tüzel kişiler, gruplar, devletler olabilir. Müzakerenin esaslı unsurları ise diğer tarafı etkilemek ve ikna etmektir.” (Bkz. Vikipedia, Müzakere maddesi)
Gerçekleşmiş müzakere tecrübeleri
Daha önceki makalemde bahsetmiştim: İrlanda’nın İngiltere’den kurtuluşu için mücadele eden IRA (İrlanda Cumhuriyet Ordusu) ile İngiliz yönetimi arasındaki sorunu çözmek için baş müzakereci tayin edilen Milli Güvenlik Danışmanı Jonathan Powell neredeyse 30 yıl öncesinden günümüze dek silahlı örgütler ile ilgili hükümetler arasında barış elçisi gibi çalışıyor.
O, “Teröristlerle Konuşmak: Silahlı Çatışmalar Nasıl Sona Erdirilir?” isimli kitabında (2015-Aykırı yay.) bolca örnek verip, neredeyse görüşmelerin temel kuralı haline getirilmiş veciz ifadeler kullanıyor. Dolayısıyla benim aktaracaklarım da kendi kitabındaki tespit ve örneklere dayanıyor, birlikte bakalım:
“Silahlı bir grubun liderinin karşısına küt diye çıkıp, kendinizi tanıtarak müzakereye başlamak ne mümkün ne de mantıklıdır. Daima mantıklı bir yol olan konuşmak ile müzakere etmek arasında fark vardır; ikisi aynı değildir. Müzakerenin düşünülebilir hale gelmesi için bile geçilmesi gereken bir dizi aşama vardır.
F.W. de Klerk (Güney Afrika’daki ırkçı yönetimin son devlet başkanı), ülkesinin müzakerelerini üç aşamaya dayandırmaktadır: 1-Nelson Mandela ve onun sürgündeki örgütü (ANC) ile yapılan ilk keşif safhası. 2-Engelleri ortadan kaldırmak ve planlı müzakereleri başlatabilmek için resmi olmayan görüşmeler. 3-Yeni anayasa yapımına yol açan resmi görevlilerle örgüt temsilcilerinin gerçekleştirdiği müzakereler.
İsrail ile Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) arasındaki temaslar için ise dört aşama belirlenmişti: 1-Araştırma ve bilgi toplama. 2-Görüşmeler için yetkilendirme. 3-İletişim (temas) kanallarının onaylanması. 4-İsrail tarafının gizli iletişim kanalından çıkıp resmi görüşmelere başlaması.
El Salvador’daki aşamalar da gayet öğreticidir: İlk aşamada siyasi müzakereler savaşı destekleyecek bir araç olarak kullanıldı. İkinci aşamada savaş, müzakereleri desteklemek maksadıyla kullanıldı. Üçüncü aşamada ise savaş artık imkânsız olduğundan siyasi müzakereler merkezi bir hale geldi.
El Salvador ve başka yerlerdeki bütün aksaklıklara rağmen, bir kez temas sağladıktan sonra ilk adım dinlemeye hazır olmak ve muhataplarınıza saygı duymaktır. ABD Dışişleri Eski Bakanı Dean Rusk’ın deyişiyle: ‘Başkalarını ikna etmenin en iyi yollarından biri de kulaklarınızdır; onları dinleyerek ikna edersiniz.’
Dinlemek; 1987’de Michael Young tarafından bir araya getirilen (sömürgeci) Afrikaneer entelektüeller ile sürgündeki ANC ( Afrika Ulusal Kongresi) arasındaki gayri resmi irtibat kanalının odağı idi. O tarihte ANC’nin temsilcisi veya sözcüsü sayılan Thabo Mbeki, ırkçı Güney Afrika’nın yetkilileri veya istihbarat görevlileri ile görüşüyordu. Bu yüzden de kimi mücadele arkadaşları onun ‘dönek, hareketi satan adam’ olduğu duygusuna kapılmışlardı.
Görüşmelerden somut bir sonuç elde edilememişti; ancak mesele bu değildi. Çünkü amaç iki taraf arasında güven tesis etmek, ırkçı Güney Afrika hükümeti ile ANC arasında mesajların gidip gelmesini sağlamaktı.
Sabır, aleniyetten daha önemlidir
Güney Afrika Ulusal İstihbarat teşkilatının eski başkanı akademisyen Daniel Barnard, Nelson Mandela ile Güney Afrika başkanları arasında irtibat görevlisiydi. Barnard şunları söylemişti: ‘Eğer ciddi müzakerede bulunmayı istiyorsanız; tavırları, açmazları ve stratejik kördüğümleri çözmenin muhtemel yollarını netleştirmekle işe başlarsınız. Bu, yavaş bir süreçtir. Sabır, aleniyetten daha önemlidir.’
Görüşmeler sürecinde muhataplarınla yakın kişisel ilişkiler kurmak, ille de dost olmak anlamına gelmiyor. Ancak görüşmelerin işe yaraması açısından bu tür ilişkiler önemlidir. Bir müzakerede insanları istemedikleri şeyleri yapmaya ikna etmek isterseniz ve eğer o kişiler sizinle iyi bir ilişki sürdürmeyi önemserse o zaman daha fazla çaba göstermesi mümkündür.
Mesela İsrailli müzakereci Hirschfeld, Oslo’da Filistinli temsilcilerle görüşürken onlara bol mizahlı konular ve fıkralar anlatmıştı. İsrailli bir diğer müzakereci Uri Savir, dış dünyadan kopuk olanlarla (silahlı gruplar ve benzerleriyle) nasıl ilişki kurulduğunu Hintli bir şairin ‘Ben yalnızım, sen yalnızsın, gel, birlikte yalnız olalım!’ şiirinden alıntı yaparak anlatıyor ve şöyle diyor:
‘Muhataplarımızla daha çok zaman geçirdikçe, haklarında çok şey bilsek bile, onları pek az anladığımızın daha fazla farkına varıyorum. Bu tür görüşmelerde öne sürülen görüşünü paylaşmasanız dahi, karşı tarafın bakış açısını daha iyi anlamış oluyorsunuz. Müzakerelerin bir bölümü ise hakikaten çaba gösterme ve öğrenmedir. Neyin gerçek neyin sahte olduğunu, hakiki duyarlılıkların nerelerde yattığını, sahici sorunların hangileri olduğunu öğreniyorsunuz.’
Esasında yasadışı silahlı bir grupla iletişim kanalını devam ettirmenin lojistiği zaman alıcı ve karmaşıktır. Kimi zaman yasaları ihlal etmeyi içerir ama aynı zamanda güvenilir olduğunuzu da gösterir. En basit görev bile fazlasıyla zaman ister. Bir mesaj ulaştırmak bile özellikle zor olabilir.
Güven tesisi çok mühim
Asıl güven oluşturma testi (denemesi) işler sarpa sardığı dönemlerde olur. 1993-2005 yılları arasındaki Burundi iç savaşı üzerinde çok çalışmış bir Senegalli subay, ‘Çatışmalardaki ilk kurban, güvendir’ diyor ki, bu da temas kurmaktan müzakere aşamasına gidilebilmesinin en önemli şartının ‘Karşılıklı güven zemini oluşturmak ve duymak’ olduğunu anlatıyor.
Gizli görüşmeler esnasında verilen tavizler karşılık bulmazsa, bunlar kolaylıkla tanınmayabilir ve karşı taraf önceki konumuna dönebilir. Ayrıca halka açıklanmadıkları için, şahinlerin (sertlik yanlılarının) görüşmelerden haberdar olma ve bunları başlatan liderin güvenilirliğini sarsmaya kalkışma tehlikesini azaltır.
Bu tür temaslar, gönülsüzlüğe yol açan endişelerin giderilmesine yardımcı olur; diğer tarafın esnekliği ve güvenilirliği konusunda düşük maliyetli araştırma imkânı sağlar. Güven oluşturmanın temel yöntemi silahlı grup mensuplarına insan gibi muamele etmeyle başlar. Çünkü onlar da kendi travmalarına maruz kalmışlardır; örneğin, yakalanıp işkence görmüşlerdir ve kaçak yaşamak zordur.
(Kaçak veya dağda olmaları nedeniyle) Teröristler çocuklarını asla göremezler ve hiçbir zaman normal hayat sürdüremezler. Aileleri veya yeraltında yaşama konusunda ilk konuşmaya başladıklarında ağlamaklı olurlar.
Bir iletişim kanalının kurulması sırasında büyük emek harcanarak tesis edilmiş güveni tahrip etmenin en kolay yolu sözünüzü tutmamaktır. Güven kalıcılaştırılsa bile çok geçmeden silahlı grup bıkar ve hükümetle resmi müzakerelere başlamak ister. Bu tür görüşmelerin bir amacı da kısmen karşı tarafı rahatlatmaktır.
ETA ve İspanya hükümeti arasında bir iletişim kanalı kurma çabalarının başlarında arabulucu bir kuruluş olan HDM’nin çalışanlarından biri, ne yapacaklarına karar verinceye kadar müzakerecilerden ikisini evin bodrumunda barındırmak zorunda kalmıştı.
Bir kanal kurulduktan sonra bile karşıdakiyle doğrudan ilişki kurmak her zaman kolay değildir. Bir isyancı liderin hükümetle yüz yüze ilk görüşmeyi yapması genellikle onlarca yıl süren kanlı çatışmaların ardından gelir. Masada karşı karşıya oturulduğunda o zaman her iki taraf da muhatabını bir insan görecektir.”
Dileyelim ki: Geçmişteki güvensizliklerin gölgesi geleceğimizi de karartmasın! Barışın yoluna tıkamasın!
********************
NOT: 11 Temmuz 2025 tarihinde PKK örgütünden 30 insanın bıraktığı silahların yakılması, tarihi bir dönemeç sayılmalıdır. Hatay-Samandağı yöresindeki geleneksel Evvel Temmuz kutlamalarına çok önceden katılma sözü vermem nedeniyle Süleymaniye’ye giden 150 kişilik kafileye iştirakim için DEM Partisi’nin yaptığı davete icabet edemedim. 12 Temmuz akşamı, tanık olanlarla konuşup izlenimlerini aldım. Ortak kanı, ortamın simgelerle dolu ve gayet hüzünlü olduğuydu. 15 Temmuz 2025 tarihli bir videoda değerlendirmesini yapacağımdan şimdilik bu bilgiyle yetiniyorum.