Gerçeğe yeni ses
Nûmedya24

Namık Kemal Dinç yazdı |

Şikefta Casene’den Lozan’a, Şeyh Mahmud’dan PKK’ye Kürtler ve hakları

Namık Kemal Dinç yazdı |

11 Temmuz’da silah bırakma törenine ev sahipliği yapan Şikefta Casene (Casene Mağarası) hakkında hayli rivayet var. Kürtlerin dağa yaslanan bir tarihleri olduğu hesaba katılırsa her bir şikeftin, nevalin ya da koyağın ayrı bir hikâyesi olması olağan. Zira Kawa Destanı’ndan bu yana dağ, Kürtler için sadece sığınak değil, bir var oluş biçimi ve onun mekânı olmuş.

Namık Kemal Dinç

Mağaradan yükselen bir ses: Bangî Heq

Evveliyatını bir kenara bırakıp yakın zamanlardan bahsedecek olursak Şikefta Casene, 4 Mart 1923’te Şeyh Mahmud Berzenci tarafından “Kürdistan Ordularının Genel Karargâhı” olarak kullanılmış. Bu tarihte İngilizlerin saldırıları nedeniyle Süleymaniye şehir merkezini terk eden Şeyh Mahmut, şehre 50 kilometre mesafedeki Şikefta Casene’yı kendisine üs olarak seçmiş.

İngilizlerin 5 Mart’ta başlayan hava bombardımanından bir gün önce Şikefta Casene’ye çekilen Şeyh, yanında şehrin tek matbaasını da götürmüş ve söylenene göre Casene ismi de buradan gelmiş. Casene yani Kurmanci lehçesinde çapxane yani matbaa.

Şikefta Casene’de kurulan matbaanın ilk yayını 8 Mart tarihli cihat bildirisi olmuş. Bildiri başta Süleymaniye olmak üzere bütün Güney Kürdistan’da dağıtılmış olmalı. 28 Mart 1923’te ise Şeyh Mahmud Berzenci, Bangî Heq gazetesinin ilk sayısını yayınlamış ve toplamda 3 (üç) sayı yayınlanan derginin ikinci sayısı hala bulunamamış.[i]

Sadece Kürtçe yazıların yayınlandığı Bangî Heq’ı Kürt yayıncılık tarihinde özel bir yere yerleştiren şey ise Kürt silahlı güçleri tarafından yayınlanan ilk gazete olması.[ii]

Bölgede bulunan dönemin İngiliz yetkilisi C. J. Edmonds gazetenin “Hakka Çağrı” ismini kullanmasının özellikle seçildiğini vurgular. “Seçilen isim, fanatizme yönelik gizli bir göndermeydi (hatırlanacağı gibi, ‘hak’ kelimesinin yaygın anlamı ‘doğru’dur, ancak mistik dilde ‘ilahi akıl’ ya da ‘Tanrı’ anlamına gelmektedir), içerisindeki tek yazı ise ‘Cihat’ üzerineydi”.[iii]

Bangî Heq Sayı 1

 

Gazetenin üçüncü sayısı 12 Nisan 1923’te bir Perşembe günü yayınlanır. İsimliğinin hemen altında “Kürdistan Ordusu Genel Karargâhında yayınlanan siyasi, edebi, sosyal, resmi bir gazetedir” ibaresi bulunmakta olup altında ise “Amacı ve hedefi Kürtlerin haklarını elde etmektir” yazar.

Dikkat çeken şeylerden biri de Şeyh Mahmud Berzenci’nin kullandığı imzadır. Şeyh, yayınlanan dört yazının sonunda da “Başkumandan ve Kürdistan Meliki Mahmud” imzasını kullanmış. Anlaşılan o ki, Kürdistan Kralı tabirini İngilizler kendisine yakıştırmış.

İngilizlere karşı savaşan “Kürdistan Meliki Mahmud”

Şeyh Mahmud’un İngilizlerle mücadelesi Mustafa Kemal’in Samsun’a çıktığı günlere denk gelir. Mayıs 1919’da İngilizlerin Kürt bölgelerindeki hâkimiyetine karşı çıkan Şeyh, şiddetli bir savaşa tutuşur. Kuzeyde bir tek İngiliz askerinin burnu kanamazken, bu bölgede yüzlerce asker ve subayını kaybeder. Hava üstünlüğünü acımasızca kullanan İngilizler sivil katliamları yaparak isyanı bastırır ve yakaladıkları Şeyh Mahmud’u Hindistan’a sürgüne gönderirler.

Şeyh’in tekrar Kürdistan’a dönüşünü, bölgeyi kontrol altında tutmakta zorlanan İngilizler ister. Eylül 1922’de Kuveyt üzerinden Bağdat’a getirilen Şeyh Mahmud, burada Irak’ın devlet başkanı Kral Faysal’la görüşür. İngiliz sömürge yöneticilerinin bu hamlesinin altında Ankara Hükümeti’nin Kürdistan’da artan etkinliğini engelleme fikri yatmaktadır.

Yunan Savaşı’ndan başarıyla çıkan Ankara’ya duyulan ilgi ve bağlılık artmıştır. Berzenci’yle görüşen İngiliz yetkililer, Kürdistan’da bozulan düzeni sağlaması, Ankara Hükümeti’nin etkinliğinin zayıflatması karşılığında özerk yönetim vaat ederler. Teklifi kabul eden Şeyh Mahmud, 14 Eylül 1922 tarihinde Süleymaniye Seçim Kurulu Başkanı görevine atanır. Kullanılan diğer adıyla Süleymaniye hükümdarı olur.[i]

Özerk yönetimin Süleymaniye ile sınırlı kalacağı belirtilir. Bu kapsamda Şeyh, 30 Eylül 1922’de Süleymaniye’ye döner ve büyük bir coşkuyla karşılanır. Ancak durumlar İngilizlerin öngördüğü gibi gelişmez. Ankara’nın etkinliğini zayıflatmak için sınırlı bir özerklik vaadiyle Süleymaniye’ye gönderilen Şeyh Mahmud hem kendisini Kürdistan Meliki ilan eder, hem de geniş yetkileri olan bir hükümet kurar ve İngilizlere tavır alır.

Bunda Ekim 1922’de imzalan İngiliz-Irak Anlaşmasının da payı vardır. Irak’ı köle durumuna düşüren bu anlaşmada Kürt özerkliğinden bahsedilmez.[ii] Kasım ayında Lozan görüşmelerinin başlaması ise Misak-ı Milli umutlarını artırır. Gerek Musul’un Misak-ı Milli içerisinde kabulü gerekse Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nun muhtariyet içermesi Musul Vilayeti’ndeki Kürtlerin TBMM’ye yakınlaşmasına etki eder.

Şeyh Mahmud 15 Ekim 1922’de kendi başkanlığında Kürdistan Hükümeti’ni kurar. Dönemin tanıklarının anlattığına göre Şeyh Mahmud, Özdemir Bey’in gönderdiği Fevzi Bey isminde bir görevliyle görüşür. Fevzi Bey, bölgenin Misak-ı Milli sınırları içerisinde bulunduğunu, TBMM Hükümeti’nin Hamrin Dağı’na kadarki bölgeyi mutlak surette almaya niyetlendiğini ve bu karardan vazgeçmeyeceklerini belirtir. Şeyh ise hizmete hazır olduğunu söyler.[iii]

Şeyh Mahmud Berzenci

 

Bir Özel Harp uzmanı: Özdemir Bey

Şeyhin İngilizlere mesafe koyup TBMM Hükümetine yaklaşması için bir dolu sebebi vardır. Ancak bu dönemde ilişkiyi kuran Özdemir Bey kritik bir rol oynar. Gerçek ismi Ali Şefik olan Özdemir Bey, Şubat 1922’de TBMM tarafında Güney Kürdistan’da gizli bir göreve getirilmiştir. Bir özel harp uzmanı olan Özdemir Beyin görevi, Revanduz taraflarında askeri ve siyasi bir harekât başlatmaktır. Kendisine “milis kaymakam rütbesi” verilmiştir.

Örtülü operasyon niteliğindeki bu faaliyetlerin şahsi teşebbüsler gibi gösterilmesi kararlaştırılır. “Bu çerçevede Özdemir Bey’in teşkil eden kadro cetveli bir fahri kaymakam, bir binbaşı, altı yüzbaşı, altı mülazım-ı evvel, dokuz mülazım-ı sani, altı zabit vekili ve bir hesap memuru olmak üzere bağlı askerler harici otuz kişilik bir ekiptir”.[i]

22 Haziran 1922’de maiyetiyle Revanduz’a varan Özdemir Bey, İngilizlere karşı süren huzursuzluktan da yararlanarak kısa sürede etkinlik kazanır. Kürtlerin adetlerini de kısa sürede kavrayan Özdemir Bey, birçok aşiret liderini kendi etrafından toplamayı başarır.

Bu aşiretlerin yardımıyla “31 Ağustos 1922’de Derbent mıntıkasında İngiliz kuvvetlerini yenilgiye uğratarak Ranya ve Hamidiye’yi kontrolü altına almış, nüfuz alanını önemli ölçüde genişletmiştir. Başarının ardından takviye birlikler gönderilmesini talep etmiştir. Süleymaniye üzerine yürüme olasılığına karşı İngilizler birliklerini Bağdat’a çekmiştir.”[ii]

Özdemir Bey

Musul’u TBMM’ye bağlayan özerklik talebi

Resmi tarihin zikretmekten imtina ettiği bu faaliyetler Lozan Konferansında yürütülen tartışmalardan bağımsız değildir. 22 Kasım 1922’de başlayan Lozan tartışmalarının en hararetli konusu Musul’dur. Konferansın başlangıcında tarafların (İngiltere-TBMM) ikili ve gizli yürütmek istedikleri Musul diplomasisi sonuç vermemiş; bunun üzerine 23 Ocak 1923’te tarafların tezleri Konferans masasına yatırılmış ve azımsanmayacak bir akis yaratmıştır.

İki tarafında Musul’da hak iddiasında bulunması ve çözümsüzlüğe girmesi üzerine 4 Şubat 1923 tarihinde Konferans akamete uğramıştır. İngilizlerin sorunu komisyona havale edelim teklifi İsmet İnönü tarafından sıcak karşılansa da TBMM’de kıyamet kopmuş; bunun bir aldatmaca olduğu açıkça ifade edilip, Musul’un içerisinde olduğu Misak-ı Milli’den taviz verilmeyeceği Kürt ve Türk birçok mebus tarafından dillendirilmiştir.

Lozan ve Ankara’da bu tartışmalar yürütülürken Süleymaniye’de Şeyh Mahmud Berzenci ile Özdemir Bey bir mutabakata varmış, bu kritik anda yaptıkları müdahaleyle çözüm için bir yol önermişlerdir. Şeyh Mahmud başkanlığında bir “Temsil Heyeti” oluşturulup Güney Kürdistan’ın TBMM’ye bağlanmasını içeren 10 maddelik muhtariyet talebi 6 Şubat 1923’te imzalanarak Ankara’ya sunulmuştur. Muhtar idarenin işleyişinin açıklandığı 10 maddenin içeriğinde şunlar var:

  1. Cenubi (Güney) Kürdistan’da Şeyh Mahmud riyasetinde Güney Kürdistan Harekât-ı Umumiye-i Milliye Başkumandanlığı kurulması
  2. Güney Kürdistan’da Teşkilat-ı Esasiye uygun bir surette dâhili teşkilatlanmasının başlatılması, Güney Kürdistan Temsil Heyeti idaresinde bulunacak mıntıkanın nüfus ve bütçesi oranında askeri örgütlenme için gerekli mühimmat ve silahın TBMM Hükümeti’nce sağlanması
  3. Savaş ve harici işlerin doğrudan doğruya TBMM’ye ait olması
  4. Güney Kürdistan’da bulunacak TBMM ordu ve kıtalarının dâhili güvenlik noktasında Güney Kürdistan Temsil Heyetinin emrinde olması
  5. Normal zamanlarda Güney Kürdistan’da ikame edilecek nizami kıtaların miktarının Güney Kürdistan Temsil Heyetinin göreceği lüzum üzerine TBMM Hükümeti’nce belirlenmesi
  6. Güney ve Doğu hudutları için hudut komiserleri ve hudut kıtalarının Güney Kürdistan Temsil Heyetince teşkili
  7. Güney Kürdistan Temsil Heyetinin idaresi altındaki mıntıkanın, kuzeyde Şemdinan hududu, güneyde Cebel-i Hamrin, doğuda İran ve batıda Dicle Nehri ile sınırlandırılması
  8. Bu mıntıkada olup İngiliz işgalinde olan yerlerin Güney Kürdistan Temsil Heyetine bırakılması için İngilizlere kati bir ültimatom verilerek Güney Kürdistan’ın mukadderatının TBMM’ye bağlandığının ilan edilmesi
  9. Güney Kürdistan mıntıkası içinde olup da hali hazırda TBMM kıtalarının olduğu yerlerin, 8. Maddede zikredilen ültimatomun ilanından sonra Güney Kürdistan Temsil Heyetine terkedilmesi
  10. Tüm bu esasların tespit etmek üzere Ankara’ya tam yetkiyi haiz bir heyetin gönderilmesi (Göztoklusu, 2013: 178 179)[i].

6 Şubat’ta imza edilen bu mutabakat metnine Ankara Hükümeti’nin de İngiliz Hükümeti’nin de tepkisi sert olur. Ankara, Refik Hilmi, Fettah Bey ve Ahmet Taki’den oluşan Kürt heyetinin gelişini engellemez. 23 Şubat’ta yola çıkan heyet üyeleri 25 Nisan 1923’te zorlu bir yolculuğun ardından Ankara’ya varır. I. TBMM’nin feshedildiği bir zamanda günlerce Ankara’da bekletilen heyet üyeleri Başvekil Rauf Bey tarafından oyalanır ve eli boş geri gönderilir.

Kürtlere resmi bir cevap verilmez ama Özdemir Bey, çeşitli makamlar tarafından sert bir şekilde eleştirilir ve “öngörülen bu sistemin Teşkilat-ı Esasiye’nin özerklik çerçevesine aykırı olduğu ileri sürülür”[ii].

İngiliz Hükümeti’nin bu mutabakat metnine cevabı ise girişte bahsettiğimiz üzere 5 Mart tarihi itibarıyla Süleymaniye kent merkezinin bombalanması olur. Şikefta Casene’ye çekilen Şeyh Mahmud, burayı merkez olarak kullanır ve kendisine bağlı güçleri buradan idare eder. İngilizlere ciddi kayıplar verdirir ama daha önce olduğu gibi hava üstünlüğünü kullanan İngilizler, ilk kez Kürtler üzerinde denedikleri ağır bombalarla direnişi kırarlar.

Nisan ayında Lozan görüşmeleri başlamadan kısa bir süre önce İngilizler, Özdemir Bey ve kuvvetlerinin hâkimiyeti altında olan Revanduz’a saldırırlar. İngilizlerin başlattığı taarruza savaş uçakları, ağır makinalı silahlar eşlik eder. Yoğun saldırılara dayanamayan Özdemir Bey, Revanduz’dan çekilmeye başlar. İran tarafına geçip burada büyük zorluklar neticesinde Türkiye sınırına ulaşır. 23 Nisan’da tekrar başlayan Lozan görüşmelerinde Türk tarafı bunları dile getirse de durum pek değişmez.

Özdemir Bey görevden alınır ve yerine başka bir kişi getirilir. Türkiye Hükümeti, Lozan’da bir koz olarak kullanabileceği özerlik talebini dikkate almadığı gibi savaşma kararlılığında olan güçlere da yardımcı olmaz. Musul görüşmelerinde elindeki bütün kozları yitiren Türkiye Heyeti İngilizlerin çözümünü benimsemiş izlenimi verir.

Bitirirken

102 yıl önce Şeyh Mahmud’a sığınak olan Şikefta Casene bugün Kürt gerillaların silah bırakma törenine ev sahipliği yapıyor. 100 yıl önce atılan adıma bütün cenahlardan sert mesajlar gelirken bugünkü hamleye neredeyse karşı çıkan yok. Lakin Kürtlerin kimliksel, tarihsel ve kültürel haklarını kullanmasının önündeki ulusal ve uluslararası engeller hala aşılabilmiş değil. Ancak bugün yeni bir tarihi birlikte yazmanın fırsatı yakalanmış durumda. Yüzyıllık yeni bir paranteze meydan vermemek için bu fırsatı doğru değerlendirmek, bir sorumluluk olarak herkese düşüyor.

 

×[1] Kovara Lêkolîn û Lêgerînê BÎR Araştırma-İnceleme Dergisi, Sayı 1, Bıhar 2005, İçinde; Dr. Kemal Fuad, “Bang Heq, Yekem Rojnameye ore a Kurdistan’e”, Wergerandina ji Soran: S. Veroj, s. 110-124.

[1] Age, s. 111.

[1] C. J. Edmonds, “Kürtler, Türkler ve Araplar”, Avesta Yayınları, İstanbul 2003, s. 419.

[1] Yeni ve Yakın Çağda Kürt Siyaset Tarihi, (Komisyon), Peri Yayınları, İstanbul 1998, s.136.

[1] Age, s.137.

[1] Sinan Hakan, Cumhuriyet’e Giderken Kürtler (1920-1923), İletişim Yayınları, İstanbul 2023, s. 236-237.

[1] Age, s. 178.

[1] Age, s. 216-217.

[1] Age, s. 295.[1]

Age, s. 296.

Benzer Haberler