Rojava, dinler ve mezhepleri dengede tutmayı aşarak eğitimde, yönetim kurullarında ve orduda geliştirdiği sistem ile gerici savaşların köküne kibrit suyu döküyor. Birbirinin hakkını hukukunu tanıyan ve kardeşçe yaşanabileceğini gören bir nesil yetiştiriliyor. Bu Ortadoğu açısından tek örnektir. Rojava’ya edebi-ironik bir tabirle “Paralel Evren” denmesindeki sır da buradadır.
Dostlar, düşmanlar ve şimdilik ikisi arasında duranlar tarafından tanımlanmakta ve anlaşılmakta zorlanılan Rojava ülkesine dair laiklik (sekülerizm) tartışmasına İslam Peygamberi’nin doğum gününde ilan edilen resmi tatil nedeniyle tekrar giriş yapıldı. Rojava’da siyasallaşmış dinciliğin ve burjuva laisizmin kalıplarına uymayan ve bunların zıddı olan demokratik toplum modeli inşa ediliyor. Rojava kendini, laikliğin din düşmanlığına dönüşebildiği burjuva formlar veya dinin siyasallaşarak devlete, topluma, kültüre egemen olduğu biçimlerin dışında konumlandırıyor. Bu gerçeği es geçmenin ve kasıtlı karşıtlığın sonucudur ki Siyasal İslamcılığa vurduğu darbe ile tüm dünyada tanınan Rojava’ya karşı bazı çevreler tarafından laiklikten taviz verdiği iddiası ortaya sürülebiliyor.
Rojava Toplumsal Sözleşmesi’nde, “Kürtler, Araplar, Süryaniler, Ermeniler ve Çeçenler ile İslam, Hıristiyan ve Êzidî inançları birlikte yaşarlar. Bu da kardeşlik ve ortak yaşam temelinde gerçekleşir” ve “Dini inançların yaşanması hakkı güvence altındadır, dinin siyasete alet edilmesi, din üzerinden karşıtlık ve ayrımcılık yaratılması kabul edilemez” maddeleri yer alır. Tüm halkların ve inançların bir arada yaşamasının teminatı olan toplumsal sözleşmede var olan bu maddelerin hangi zemin üzerinden yükseldiğine ve nasıl karşılık bulduğuna biraz daha yakından bakmakta fayda var.
Dünyanın tersine giden Rojava
Sağ ideolojinin etnik ve dinsel kutuplaşmalarla kitleleri esir aldığı gericileşen dünyada, ilerici insanlığın bir mevzisi olma beyanını ve ısrarını koruyan Rojava, karmaşık siyasi denklemler arasında stratejik ve güncel politik hedeflerini uyguluyor. Fiili olanın statüsünü kazanma hedefinin öncelik olduğu bölgede toplumu savaştan uzak tutmak veya barışı korumak da önemli bir gündem oluşturuyor. Bu barışın öncelikli bir alanı da dinler ve mezhepler arasındaki çatışmaları durdurmak.
BAAS rejiminin inkar siyasetine karşı Suriye’de sistem dışı örgütlenerek varlık mücadelesi yürüten Kürt hareketi, iç savaş yıllarında kendi bölgelerinin kontrolünü ele geçirdi. Bu hem rejimin bölgeden çıkarılması ve hem de cihatçı gruplara karşı halkın korunmasının refleksiydi. Bölgeler ele geçirildikten sonra yeni bir sistem inşa etme hedefli kuruculuk devrimin öncülerinin ilk görevi oldu. Rejimin ve cihatçı grupların anti-tezi bir model ile Rojava Devrimi, kadın devrimi, ulusal sorun başlıklarında olduğu gibi dinler ve mezhepler meselesinde de zamanın en ilerisi olan tezlerin hayat bulma sahasına ev sahipliği yaptı.
Rojava’dan başlayan ve sonrasında Kuzey ve Doğu Suriye’ye yayılan özerklik sistemi, rejimle siyasi-ideolojik-ekonomik bir kopuşmayı getirdi. Özerklik alanları dışında kalan alanlar Alevi-Sünni görünümlü Rejim-Silahlı muhalifler çatışmasının en korkunç boyutlarını yaşadı. Her ne kadar rejim Alevi kimliği ile siyaset yaptığını öne sürmese de geri kalan kitleler nezdinde Rejim, Alevilerin iktidarı olarak yorumlandı. Silahlı muhalefet de siyasetini her zaman Alevi azınlığın hükümetine karşı Sünni kitlelerin kışkırtılması ve savaştırılması üzerine kurdu. Beşar Esad iktidarı, Sünni kitlelere karşı işlediği suçlar, baskılar ve katliamlar nedeniyle Alevi-Sünni çatışmasını körükleyen ve iktidarını bu kaostan besleyen bir zemine oturttu. Suriye iç savaşı bataklığı, mezhepsel çatışmalara zemin olan bu sistemde hayat buldu.
Gericiliğin çatışan 2 blokuna karşı üçüncü yolu inşa eden Rojava, yalnızca halkçı ve kadın özgürlükçü çizgisi ile değil aynı zamanda dinler-mezheplere yönelik duruşu ile sekülerizmin de öncülüğünü yaptı. Kadınlar din adına yaratılan kalıplardan ve en geniş kitleler de dinin siyasallaşmış biçimlerinden kurtulmaya başladı. Özerk Yönetim’in en büyük başarılarından biri toplumsal dönüşüm ile hukuksal-yönetimsel düzlemde yaratılan değişikliklerin beraberliğini sağlamak oldu.
Eşit halkların eşit hakları olur
Rojava’da halklar ve dinler arası çatışmaların yaşanmaması için güvenlik önlemlerinden öte yeni bir toplumun temelden yaratılması büyük sorumluluğu ile hareket edildi. Tecrübelerle sabitti ki, gerici savaşların en elverişli zemini yönetimin belli bir ulusun, dinin, mezhebin egemenlerinin elinde toplananlar ve dışta kalanlar arasında büyüyen çelişkiydi. Rojava Devrimi’nin öncülüğü Kürtler yapsa da diğer halkların devrimin ortağı olması stratejik hedefine uygun davranıldı. Bölge nüfusunun önemli bir bileşeni olmak üzere Araplar, Süryaniler ve Ermeniler ile ortak bir yönetim ve yaşam kurulması için her türlü çaba sarf edildi. En temel kurumlardan başlayarak yönetimlerde halkların-inançların temsiliyeti esas alındı. Yeni oluşturulan sistemin sadece Kürtlere değil tüm halklara ait olduğu gerçeği somut-maddi bir planlama ile işletildi. Devrimin ilerleyen yıllarında kurulan Suriye Demokratik Güçleri’ne (SDG) dönüşen orduda Süryani ve Ermenilerin kendi öz askeri güçlerini kurmaları örgütlendi, teşvik edildi. Süryani Askeri Meclisi, Süryani İç Güvenlik Güçleri-Sotoro ve Ermeni Taburu bu perspektifin sonucu olarak doğdu. Arap ve Süryani komutanlar öne çıkarıldı, halkların-inançların ortaklığı her alana yayıldı. Kürt Aleviler ve Ezidiler, ilk defa Rojava Devrimi sonrası örgütlülüklerini sağlayıp inançlarını ve kültürlerini yaşayabildiler. Özerk Yönetim, bunu Kuzey ve Doğu Suriye’yi bölecek bir adım olarak değil tam tersine birliği perçinleyecek zemin olarak gördü. Eşit halkların eşit hakları olur, ilkesi esas alındı.
Siyasal İslamcılık ve din düşmanlığı kalıplarını parçalamak
Demokratik Özerk Yönetim ve SDG, Kürt, Arap ve Süryaniler başta olmak üzere halkların ortak ürünü olma vasfını kazanmışken dinler ve mezheplere yönelik eşit yaklaşımı ile de Ortadoğu’da örnek olma vasfını sürdürüyor. Okullarda işletilen laik-demokratik eğitim sistemi, dinlerin ve mezheplerin kültürlerini yaşama koşullarının oluşturulması, ibadet özgürlüğüne tanınan hakları sağlama ve koruma gibi birçok ileri adım atıldı. Rojava’da Ramazan bayramı, Kurban bayramı ve İslam Peygamberi’nin doğum gününün resmi tatil olması kadar Paskalya ve Ekito bayramlarının da resmi tatil olması Müslüman ve Hristiyan kitlelerinin bir arada yaşam ısrarının sonucudur. Resmi tatillerden öte, dinlerin ve mezheplerin ibadethanelerinin faaliyetlerinden çeşitli dini-kültürel etkinliklerinin organizasyonuna, dinler-mezhepler arası diyalogun geliştirilmesinden dezavantajlı olan grupların desteklenmesine kadar birçok adım atıldı. Bunun son örneği, Suriye’nin tamamında bir varlıkları olan ama bir ibadethaneleri bulunmayan Ezidiler için yaşandı. Amude kentinde başlayan inşa çalışması ile Ezidilerin ilk ibadethanesinin temelleri atıldı.
Rojava, dinler ve mezhepleri dengede tutmayı aşarak eğitimde, yönetim kurullarında ve orduda geliştirdiği sistem ile gerici savaşların köküne kibrit suyu döküyor. Birbirinin hakkını hukukunu tanıyan ve kardeşçe yaşanabileceğini gören bir nesil yetiştiriliyor. Bu Ortadoğu açısından tek örnektir. Rojava’ya edebi-ironik bir tabirle “Paralel Evren” denmesindeki sır da buradadır. Halklar, dinler ve mezhepler arası kışkırtmaların en uç noktalarda yaşandığı, ulus devletler formunun bu zemin üzerinden kendini sürdürdüğü ve kitleleri esir aldığı bir dünyada yaşanıyor. Rojava’da ise bölgede yaşayan ulusların ve dinlerin ortak paydası ile başka bir dünyanın kapıları aralanıyor.
Kürtler, Araplar, Dürziler, Aleviler, Hristiyanlar…
Şam hükümetine bağlı güçler tarafından katliamlardan geçirilen Aleviler ve Dürziler uluslararası güçlere ve Özerk Yönetim’e yardım çağrıları yaptı. Şam’daki kilise katliamının ardından Hristiyan aileler çeşitli bölgelerden Halep’teki özerk mahallelere sığındı. Özellikle Sünni mezhebin dışında kalan kesimler, Rojava’da Kürtler öncülüğünde başarılan sekülerizmin ve bir arada yaşamın yarattığı barış ortamının Suriye’nin tamamına yayılmasını istiyorlar. Kuzey ve Doğu Suriye’de yaşayan Sünni Araplar da, gerici savaşın bir parçası olmayı değil barış içinde yaşamayı tercih ediyor. Bu propagandif bir söylem değil, Araplar, Dürziler, Aleviler ve Hristiyanlar tarafından dillendirilen somut bir talep. Haseke’de düzenlenen Kuzey ve Doğu Suriye Bileşenleri Ortak Tutum Konferansı’nda çekilen tüm fotoğraflar bunun ispatıdır.