Gerçeğe yeni ses
Nûmedya24

Şam’daki kiliseyi havaya uçuran Ensar’ul Sunne örgütü!

Şam’daki kiliseyi havaya uçuran Ensar’ul Sunne örgütü!

Hangi renk ve türden olursa olsun, politik İslam’ı savunan bütün cihatçı ve selefiler kendilerinden farklı düşünen sıradan insanlara, siyasi oluşumlara, batıni inançlara ve Hıristiyanlık ya da Yahudilik gibi farklı mensuplaırna hayat hakkı tanımazlar. Bu yanıyla da siyasi açıdan faşizme benzerler. Yakından tanıdığım aykırı tasavvuf erbabından bir dostum şöyle demişti: “Siyasi İslamcılığın nasıl faşizme denk düştüğünü herkesle tartışıp ispatlayabilirim!”

Faik Bulut

22 Haziran 2025 tarihinde başkent Şam’ın Duveyliye semtindeki Mar İlyas Kilisesi kurşun yağmuruna tutuldu, insanlar kapıya hücum ettiler ve maskeli militanla yumruklaştılar. Beyaz bir duman eşliğinde bomba sesi duyuldu. İntihar eylemcisi cihatçı kendini patlatmıştı; 25 kişi hayatını kaybetti, 65’i de yaralandı. İntiharcı cihatçının adı Muhammed Zeynelabidin Ebu Osman idi.

Arapça yayınlanan videoda izlediğim olayın tanığı Hıristiyan genç Aram Halil anlatıyor:

“Mucize kabilinden kurtuldum bu menfur eylemden. Bomba sesinden ötürü kulağım hâlâ zonkluyor. Gözlerim hepten kararmıştı, göremiyordum. Neden sonra yavaş yavaş gözümdeki karartı geçti. Etrafıma bakındım; oturak parçaları ve duvardaki yıkıntılar her yanı kaplamıştı. Ortalık paramparça olmuş cesetlerle doluydu. Kadınlar göğüslerine vurarak ağlıyor, çığlık atıyorlardı. Kutsal ikonlar ayaklar altındaydı.”

İçişleri Bakanlığı ilk anlarda eylemcinin IŞİD (Irak Şam İslam Devleti) mensubu olduğunu duyurdu. İkinci açıklamada ise kamuoyuna sahte belge ve düzmece istihbaratlara dayandırılan “SDG yani Suriye Demokratik Güçlerle bağlantılı unsurların işi olduğu” bilgisi verildi.

Şam’daki hükümetin kötü niyetli açıklaması hem bir tür tertipti, hem de önyargılı bir ezberin göstergesiydi.

Eylemci militan IŞİD’li mi yoksa başka bir örgüt mensubu mu?

Mar İlyas Kilisesi’ndeki patlama hadisesine bulaşan hücreye 24 Haziran’da bir baskın yapıldı. Bu sırada iki militandan biri öldürüldü, diğeri sağ ele geçirildi. Bu kişinin Şam’ın kenar semti sayılan Yermuk’taki Hz. Zeynep Makamını patlatma hazırlığında olduğu da ortaya çıktı.

Suriye uyruklu İmad El Cumeyli (Muhammed Abdullillah El Cumeyli) adındaki bu kişi, IŞİD örgütü tarafından “Sahra Bölgesi Valisi” olarak atanmıştı! Sorgulamadaki itiraflarından söz konusu hücrenin IŞİD örgütünün Suriye’deki kollarından biri olduğu da anlaşıldı!

Suriye İçişleri Bakanlığınca; gerek Mar İlyas’da kendini patlatan gerekse Hz. Zeynep Makamı’na yönelik eylemi gerçekleştirecek olan iki intihar eylemcisinin “Suriyeli olmadığı; Haseke yöresindeki HOL Toplama Kampından geldikleri; Şam’daki iktidar boşluğundan istifade ederek başkente sızmayı başardıklarını!” ileri sürülüyor.

Şam hükümeti ve ilgili bakanlık laf kalabalığıyla gerçeğin üstünü örtmeye çalışsa da gerçekleşen intihar eylemi ve yarım kalan intihar saldırısı Colani’nin baş rakibi IŞİD örgütüne mal ediliyor. Kısa zamanda ortaya çıkan “HOL Kampından kaçıp Şam’a geldikleri” bilgisinin de çarpıtma olduğu anlaşılıyor.

“Kamptan sorumlu Kürt SDG yönetimi, bu tür unsurları barındırarak eyleme zemin hazırlıyormuş!” gibi bir algıya yol açılıyor ki, bu da HTŞ iktidarının Türkiye’deki bazı akıl hocalarından esinlenerek tertip kurma peşinde olduğunu gösteriyor.

Ensar’ul Sunne: Peygamber Sünneti Alayları örgütü!

Sonuçta Seraye Ensar’il Sunne (Peygamber Sünneti Alayları) isimli radikal cihatçı örgüt 24 Haziran’da eylemin kendisi tarafından gerçekleştirildiğini duyurdu da menfur eylemi yapanlar açığa çıkmış oldu.

Bu aşırı selefi örgüt eylemlerini savunmakta ve yaptıklarını kitabına uydurmakta oldukça mahir görünüyor:

Kutsal davetimizi (İslamcı militanların yaya veya arabalarla sokaklarda dolaşarak bilhassa Hıristiyan kesimleri güya doğru yola getirip onlara hidayet yolunu göstererek Müslüman olmalarını sağlama faaliyeti) kabul etmeyen, engelleyen ve hatta bize karşı kışkırtan Şamlı Hıristiyanlar; işaret ve beden dili yerine bizzat davetçi kardeşlerimizin yüzüne karşı konuşarak ve onlara söz atıp el uzatmak suretiyle kutsal İslam tebliğini reddetmekteler.

Dolayısıyla örgütümüz bu saatten sonra siz Hıristiyan tayfasına artık mühlet tanımayacak; merhamet göstermeyecektir. Bundan böyle şehadet şerbeti içerek hayatından vazgeçen askerlerimiz (cihatçı militanlar-FB) her an sizlere ders verip üzerinize atlamaya kararlıdır. Bu hususta asla geri adım atılmayacaktır. Kim gaflet ve delaletten kurtulmak istiyorsa tövbe kapısı açıktır. Kapanmadan önce gelin Müslüman olun! Aksi takdirde size yöneldiğimizde asla geri dönmeyiz ve devam etmek için bir daha imana gelme mühleti vermeyiz!”

 Bu örgüt de nereden çıktı?

Şubat 2025’te ortaya çıkarak bilhassa Arap Alevilerine yönelik vahşi eylemleriyle adını duyuran Ensar’ul Sunne (Peygamber Sünneti Alayları) daha çok Alevi ve Hıristiyanların yoğun yaşadıkları Lazkiye-Baniyas-Tartus gibi sahil bölgelerinde silahlı faaliyette bulunuyor.

Örgüt, Şam’daki iktidarın başı Ahmed Şera ile taraftarlarını “Batı işbirlikçileri” olarak tanımlıyor. Şubat ve Mart aylarındaki Alevi katliamlarını açıkça sahiplenip bildirilere imza atan radikal selefi militanlar, bilhassa Nisan aylarında başkent dolaylarındaki Dürzi ve diğer dini azınlıklara saldırdılar.

Telegram hesabından yapılan duyurulara göre örgütün cihatçı komutanı Ebu Sufyan El Dimaşki; sadece geçen Ramazan ayında Alevi kesimine yönelik 25 öldürücü eylem (katletme, suikast, ateşe verme, yakıp yıkma vs) gerçekleştirdiğini kendisine ait internet kanalında açıkladı.

Saflarına katılmaları için halka çağrıda bulunan örgütün onlarca üyesi ve mensubu olduğu tahmin ediliyor. Eskiden Colani komutasındaki HTŞ çatısı altında yer alıyor, sonradan HTŞ yönetiminin ilk merkezi sayılan İdlib ve sahil bölgelerine dağılıyor.

Esad rejiminin devrilmesinin ardından sahneye fırlayan örgüt fanatikleri Halep, Lazkiye,Tartus, Şam ve Hums gibi şehirlerde kol geziyor; bilhassa bu yerlerde yaşayan Hıristiyan mahallelerinde devriye gezerek bir yandan halka baskı yaparken, diğer yandan propaganda yoluyla İslam’a girme çağrısında bulunuyor. Kendilerini alamayıp Hıristiyanların kutsal sembolleri ve ibadethanelerine saldırıyorlar.

Örgüt daha önce HTŞ çatısı altındayken onun müttefiki sayılıyordu. Ancak özellikle Suriye’deki Colani darbesi gerçekleştikten sonra, HTŞ ve taraftarlarını “İslami öğretilerden ayrılıp, kendisine katılanlara verdiği sözlerden geri dönmekle” suçlayan Ensar’ul Sunne, muhtemelen bu ayrılıktan sonra IŞİD örgütüne yanaşık bir vaziyet aldı.

HTŞ de daha önce kendi müttefiki sayılan örgütün kanlı eylemlerinden uzak durmak maksadıyla, geçmişteki birlikteliğin üstünü örtüp sanki Ensar’ul Sunne başından beri IŞİD’in bir yan koluymuş gibi algı yaratmaya başladı.

Oysa HTŞ’nin komutanı ve siyasi lideri Colani de Irak’ta kurulan El Kaide’nin mensubuydu. Irak’tan Suriye’ye geçerken IŞİD saflarında faaliyet gösterip kanlı eylemlere karışmış; 2014 yılında Êzdî kadın ve çocuklarını dinamitle havaya uçurmuştu.

Suriye’de IŞİD lideri Ebubekir Bağdadi’den kopan Colani, El Kaide tarafından desteklenen Cephet’ul Nusra adıyla silahlı bir örgüt kurdu. Daha sonra diğer cihatçı ve selefileri gönüllü olarak veya silah zoruyla HTŞ çatısı altında topladı.

Suriye’deki iktidar el değiştirdikten, Batı eğitimli ve destekli Colani Şam’daki başkanlık koltuğuna oturduktan sonra ise HTŞ’nin eski müttefiki Ensar’ul Sunne, pragmatist bir politika izleyen Colani ve yandaşlarını “Batı işbirlikçisi” olmakla suçlayıp, Colani’nin “Gelin yeni Suriye ordusunun saflarında birleşelim!” çağrısına karşı çıktı.

Bireysel özellik taşıyan ve âdemi merkeziyetçi tarzda eylem yapılmasına önem veren örgütün belirgin bir hiyerarşisi bulunmuyor. Buna rağmen küme ve gruplar halinde dolaşıp uygun zaman ve mekânda eylem yapabiliyorlar.

9 Nisan 2025 tarihinde örgütün Emiri (siyasi ve askeri sorumlusu) sıfatıyla Abu Abdullah El Hasan bin Mahmud, yarım sayfalık bir bildiriyle varlığını selefi temelde gerekçelendirdi. Asıl örgüt lideri  Abu Aişe El Şami (kod adı Doktor Abu’l Feth El Şami) adıyla bilinmekteydi.

Ensar’ul Sunne ABD’nin Irak’ı işgalinden sonra kanlı ve vahşi eylemleriyle dehşet saçan Ürdün uyruklu Ebu Mus’ab Zerkavi’nin kurduğu Cemaat’ul Ensar’il Sunne örgütünün bir devamı sayılmaktadır.

Yayınlarından anlaşıldığı kadarıyla Batınî hareketlerin tümünü baş düşman ilan eden örgüt, bu kesimlerin yol açtığı “fitnenin (Ortodoks İslam karşıtlığının) öldürmekten daha tehlikeli olduğu” bahanesiyle haklarında “ölüm fetvası” veriyor. Onların nazarında bütün Rafıziler (Arap Alevileri, Şiiler, İsmaililer ve Dürziler) “kâfir” olarak damgalanıyor.

Colani’yi ise “Ensar’ul Sunne taraftarları ile benzeri radikal selefi cihatçıları Türkiye ve Amerikan istihbaratçılarına teslim etmekle” suçluyor ve “Hakiki İslam yolundan sapması” nedeniyle onun da “ölümü hak ettiğini” iddia ediyorlar.

Hangi renk ve türden olursa olsun, politik İslam’ı savunan bütün cihatçı ve selefiler kendilerinden farklı düşünen sıradan insanlara, siyasi oluşumlara, batıni inançlara ve Hıristiyanlık ya da Yahudilik gibi farklı mensuplaırna hayat hakkı tanımazlar. Bu yanıyla da siyasi açıdan faşizme benzerler.

Yakından tanıdığım aykırı tasavvuf erbabından bir dostum şöyle demişti: “Siyasi İslamcılığın nasıl faşizme denk düştüğünü herkesle tartışıp ispatlayabilirim!”

Onun için de HTŞ yönetimi, suçu sadece Ensar’ul Sunne örgütünün üstüne atıp boş yere kendisini temize çıkarmaya kalkmasın. Çünkü bahsedilen örgüt, HTŞ iktidarının denetimi altındaki Suriye’de katliam yapıyor; öldürme gerekçesi ise “kendinden olmayanların kanı helaldir!” oluyor.

Videodan izledim; bombalanan kilise önünde toplanan Hıristiyanlar, şöyle demekte haklılar:

“Daha önce inançlar arasında ayrılık yoktu. Yeni iktidar huzur getirecek sanıyorduk. Oysa onlar sokaklarda dolaşıp ayrımcı ve aşağılayıcı bir dilde propaganda yapmakla yetinmiyorlar; Alevi, Sünni ve Hıristiyan demeden herkesi katlediyorlar. Peki, Şam hükümeti ne yapıyor? Niçin bunları engellemiyorlar?”

Benzer Haberler