BIG_TP
Bluesky Social Icon
Gerçeğe yeni ses
Nûmedya24

“Sen”in görünmez ama dayanılmaz tahakkümü

“Sen”in görünmez ama dayanılmaz tahakkümü

Doğu ERGİL

Dertliyim. Ama şimdi dile getireceğim dert çok kişiye abartılı, yapay ve de önemsiz gelecek. Yine de konu dil, kültür, psikoloji ve siyasetin kesişiminde duran bir meseleyse önemsenmeli. “Sen” meselesi, aslında Türkçede yalnızca bir zamir değil; bir kültürel tutumun, kurumsallaşmamış iktidar biçiminin ve toplumsal mesafenin göstergesidir. Açalım mı?

Dilsel Mesafe ve “Benlik Alanı”

“Siz”, bir dilde yalnızca çoğul değil; saygı, mesafe ve özellikle özerklik ifadesidir. “Sen” ise yakınlık, samimiyet olduğu kadar kontrol ve sınır ihlali de olabilir.

Toplumlar, bireylerin kişilik alanlarını tanıyan bir kültür oluşturduklarında “siz” gibi saygı dilini kullanırlar. Bireylerin kişilik alanını korumayan bir kültür ekosistemi, cemaat ve akrabalık aşamasından toplum aşamasına geçememiş demektir. Bireyin sınırlarının belirsiz olduğu, ÖZEL ALANIN toplumsal denetime (kurumsal olması gerekmez; cemaat denetimi daha çıplak ve hoyrat olabilir) açık olduğu topluluklarda “sen” öne çıkar. Bu nedenle “sen”in yaygınlaşması, bireyin değil, cemaatçi topluluğun dilidir. Sözüm yadırganabilir ama “sen” diyen, cemaat (gayr-ı resmî, yüz yüze, gerçek veya farazî hısımlık çevresi, “biz” adına konuşur.

Cemaat Kültürü ve Alan İhlali

Cemaatler-birlikteliği aşamasından toplumlaşma aşamasına geçememiş kümeler, birbirini yakınlaştırarak (ama duygusal açıdan değil, aralarındaki sosyal mesafeyi daraltıp), özelleştirerek kontrol etmeye çalışırlar. “Siz” yerine “sen” demek, karşındakine özel alan bırakmamak, kendi içine çekmektir: “Sen de bizdensin; yani sıradansın…” Ama bu, özgürleştirici bir yakınlık değil; denetleyici bir içselleştirmedir.

Kişilik alanı daralır, çünkü her birey “kardeş”, “abi”, “abla”, “dayı”, “amca” veya “kanka” olarak konumlandırılır. Yani kişilik, bu farazî hısımlık rolleri içinde erir, eritilir. Bu durumda dil, bireyin tüzel sınırlarını ihlal eden bir cemaatleşme aracına dönüşür.

Modern Toplumlarda “Siz”in İşlevi

Modern, hukukî normların oturduğu toplumlarda, “siz” bir sözleşme dili olarak kullanılır. “Siz” derken karşıdaki şahısla aranızda tanımlı bir mesafe, karşılıklı bir saygı alanı yaratırsınız. Bu mesafe, iletişimin soğukluğundan kaynaklanmaz; kişisel özgürlüğün sınırını korur. “Siz” olmadan hukuk eksik kalır; çünkü hukuk, kişisel değil, tüzel ilişkiyi varsayar.

“Sen”in Cemaatleştirici Gücü

“Sen” dilinin yaygın olduğu toplumlarda, insanlar birey olarak değil, aidiyet üzerinden konuşur. Birini “sen”lemek, onu cemaatin parçası olarak görmektir. Eğer bizden (cemaatten) biriysen “bizim gibi” düşünmek ve davranmak zorundasın. “Davranmıyorsan, bizden değilsin!” Her iki durumda da “sen”, bireysel özerkliği siler. Kişiyi bir aidiyet etiketine sabitler.

Samimiyet mi, Tahakküm mü?

Bazı durumlarda “sen” bir samimiyet göstergesi olabilir. Ama bu samimiyet, özgürlüğün bulunduğu, eşitler-arası ilişkiler bağlamında anlam taşır.

Eğer bir taraf güçlü, diğeri zayıfsa, ya da bir taraf cemaat adına, cemaatin manevî gücünü arkasına alıyorsa, “sen” hitabı, artık yakınlık değil; resmî veya gayr-ı resmî otoritenin maskesi olur. Yani “sen”, ilk yakınlık denemesinden sonra “sizi” yakın takibe alan baskı ve kontrol aracı olabilir.

Birine “sen” demek çoğu zaman “ben senin alanına girebilirim” anlamına gelir. Ve işte bu, bir cemaatin (sosyal, kültürel ve siyasal) bireyi yutma aracıdır.

Birine “siz” demek, aslında “senin sınırın var — ve ben buna saygı duyuyorum” demektir. “Siz”le belirlenen sosyal mesafe aslında bireyin kişisel özgürlük alanıdır.

Bu nedenle “sen”in yaygınlaşması, bireyin değil, cemaatin dilidir.

Yani “sen” diyen, “biz” adına konuşur. Ama o biz, ne özgür ne moderndir.

Benzer Haberler