Sudan Komünist Partisi Enformasyon Bürosu Sekreteri Fathi Alfadol, Sudan’daki iç savaşın yalnızca iki silahlı güç arasındaki bir iktidar mücadelesi olmadığını; bölgesel–küresel çıkarların iç içe geçtiği bir vekalet savaşı olduğunu söyledi.
HABER MERKEZİ- Sudan’da, 2019’da Ömer Beşir rejiminin devrilmesinin ardından iktidarı fiilen ele geçiren Genelkurmay Başkanı Abdulfettah el-Burhan ile, bir dönem aynı iktidar mimarisinin parçası olan Hızlı Destek Güçleri (RSF) lideri Muhammed Hamdan Dagalo (Hemedti) arasındaki savaş üçüncü yılına yaklaşırken, ülke derin bir insani ve siyasal çöküş yaşıyor.
Ekim ayında Kuzey Darfur’un başkenti El Faşir’in RSF tarafından ele geçirilmesi, sivil katliamlar ve kitlesel göçle birlikte Sudan’ı kısa süreliğine yeniden dünya gündemine taşıdı. Ancak bu ilgi hızla söndü. Oysa sahadaki tablo, çok daha kalıcı bir yıkıma işaret ediyor.
2 MİLYON NÜFUSU OLAN ÜLKEDE 500 BİN’DEN AZ İNSAN KALDI
Sudan Komünist Partisi’nin önde gelen isimlerinden Fathi Alfadol, Evrensel gazetesinden Elif Görgü’ye verdiği röportajda, El Faşir’in düşüşünün bir askeri yenilgiden çok, bilinçli bir terk ediş olduğunu savunuyor. Alfadol’a göre Sudan Silahlı Kuvvetleri, kenti savunmak yerine geri çekildi; yerel direniş komitelerinin raporları, ordunun El Faşir’i fiilen RSF milislerine “av” olarak bıraktığını ortaya koyuyor:
דBir diğer önemli nokta ise, Sudan silahlı kuvvetleri veya subaylarının el Faşir’deki liderliği ile RSF milisleri arasında dolaylı olarak bir anlaşma yapıldığına dair haberler yayımlanması. Buna göre anlaşma, geri çekilip şehri milislere teslim edecekleri şeklinde yapıldı. Sonuç olarak barış zamanında 2 milyondan fazla nüfusa sahip olan kentte şu anda yarım milyondan az kişi kaldı. Bu insanlar çeşitli suçların hedefi oldular ve şimdi de RSF milisleri tarafından çeşitli suçlara ve baskıya maruz kalıyorlar ve aynı zamanda orduyu destekleyen uçakların (SİHA’lar kastediliyor) bombardımanına maruz kalıyorlar. Bu uçaklar genellikle Mısır ve Türkiye’ye ait.”
SUDAN FİİLEN BÖLÜNMÜŞ BİR ÜLKE
Sudan’daki güç dengesi, Alfadol’un anlatımına göre net bir coğrafi ayrışmaya işaret ediyor. Burhan’ın liderliğindeki ordu, Kuzey ve Doğu Sudan’da hakimiyetini sürdürürken; Batı Sudan’da, özellikle Darfur ve Kordofan bölgelerinde RSF neredeyse tam kontrol sağlamış durumda. Darfur’un büyük ölçüde RSF’nin eline geçmesi, milislerin Libya, Çad ve Orta Afrika Cumhuriyeti üzerinden dış destek ve silah akışını kolaylaştırıyor.
Bu tablo, savaşın yalnızca iç dinamiklerle açıklanamayacağını gösteriyor.
ALFADOL: BU BİR VEKALET SAVAŞI
Alfadol, Sudan’daki çatışmayı açıkça bir vekalet savaşı olarak tanımlıyor. Birleşik Arap Emirlikleri’nin RSF’ye verdiği destek, Rus Wagner grubunun altın ticareti üzerinden milislerle kurduğu ilişkiler, Mısır’ın orduya sağladığı askeri ve siyasi destek; Türkiye, İran ve Suudi Arabistan’ın farklı düzeylerde sürece dahil olması, ülkeyi bölgesel güç mücadelelerinin merkezine yerleştiriyor.
Sudan’ın Kızıldeniz kıyısındaki stratejik konumu, Afrika-Avrupa-Asya hattındaki geçiş rolü ve zengin yeraltı kaynakları, bu ilginin temel nedenleri arasında.
DIŞ MÜDAHALE OLMASAYDI SAVAŞ ÇOKTAN BİTERDİ

Röportajda dikkat çeken başlıklardan biri de RSF’nin geçmişi. Alfadol’a göre bu yapı, Darfur’da rejim karşıtı hareketleri bastırmak üzere örgütlenen bir milis gücü olarak ortaya çıktı. Ancak Avrupa Birliği’nin, göçü durdurma politikaları çerçevesinde RSF’yi fiilen silahlandırması ve finanse etmesi, bu yapının zamanla paralel bir orduya dönüşmesinde kritik rol oynadı.
Libya sınırının “korunması” adına güçlendirilen RSF, daha sonra Yemen savaşında Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan adına sahaya sürüldü; yüksek maaşlar ve finansal destekle on binlerce kişilik bir silahlı güce evrildi.
2019 devriminin ardından Hartum’daki ordu karargâhında yaşanan ve 300’den fazla sivilin öldürüldüğü katliamda, RSF’nin belirleyici rolü olduğu vurgulanıyor.
SAVAŞA RAĞMEN BÜYÜYEN UMUT: HALK TAKAYA’LARLA ÖRGÜTLENİYOR
Alfadol, askeri darbeler ve iç savaşa karşın halkın yerelde mahalle temelli direniş komiteleri, sendikalar ve sol güçler şeklinde tabandan örgütlenmeye devam ettiğine işaret ediyor.
Bugün bu yapıların bir kısmı, “Takaya” adı verilen yerel dayanışma ağları üzerinden gıda, sağlık ve barınma gibi temel ihtiyaçları karşılıyor. Ancak Alfadol’a göre bu geçici yapılar, giderek yeniden siyasal direniş çekirdeklerine dönüşüyor.
Sudan Komünist Partisi’nin hedefi, savaş sonrası müzakerelerde halkı gerçekten temsil edecek, barış, özgürlük ve sosyal adalet taleplerini taşıyacak geniş bir sivil cephe inşa etmek.



