Trump ile birlikte tartışılan Nobel Barış Ödülü gerçekte ne kadar barışı temsil ediyor, politik tartışmalar yeni mi? On yıllarca Batılı beyaz erkeklerin tekelindeydi; kadınların adı yoktu. Kissinger gibi şahinler ödüllendirildi, Gandhi’ye ödül verilmedi. Önümüzdeki yıl ise muhtemelen bir kez daha Trump ile konuşulmaya devam edilecek.
HABER MERKEZİ – Nobel Barış Ödülü, daha önceleri de pek çok kez tartışmalara konu oldu, ama bu yıl tartışmaların fazlasıyla öne çıktığı ileri sürülebilir ve bunun açık bir nedeni var: ABD Başkanı Donald Trump.
Trump Ocak 2025’te başkanlık koltuğuna oturduğundan beri sık sık Nobel Barış Ödülü’nü hak ettiğini ve kendisine verilmesi gerektiğini dillendiriyor. Trump, son olarak 9 ayda 8 savaş bitiren kimsenin olmadığını ileri sürdü. BBC’ye göre,“Bu ‘savaşların’ birçoğu uzun süredir devam eden gerginliklerin sonucu olmasına rağmen sadece birkaç gün sürdü ve bazı barış anlaşmalarının geçerli olup olmayacağı belirsiz.” Ama Trump aynı görüşte değil ve son olarak Gazze’de Hamas ile İsrail arasında varılan anlaşmayı da tarihi bir olarak nitelendiriyor; ilk aşamada ateşkes kararına varılırken, henüz barış anlaşmasının sağlandığını söylemek zor olsa bile.
Bu yıl ödüle layık görülen kişi Venezuelalı kadın muhalif Maria Corina Machado ve bu, Trump’ın için bir hayal kırıklığıydı. Ama ortada epey ilginç bir durum var; zira, Machado ABD’nin müttefiği, Venezuela’da Maduro iktidarının devrilmesi için ABD’nin desteğini gerekli görüyor, Trump hayranı ve en önemlisi de geçen yıl Machado’yu Nobel Barış Ödülü’ne onu aday gösteren bir mektuba ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio da imza atmış ve Machado’yu “özgürlük savaşçısı” olarak nitelendirmişti.
Machado, ödülle ilgili sosyal medya paylaşımında ödülünü ithaf ettiği Trump’a özel olarak teşekkür etti. Ardından Trump, Machado ile telefonda görüştüğünü ve Machado’nun kendisine ödülü daha fazla hakkettiğini söylediği aktardı ve espriyle şöyle dedi:
“‘O zaman bana ver’ demedim. Sanırım demiş olabilir. Çok nazikti.”
Ancak bütün bunlar Trump taraftarlarının öfkesini ve hayal kırıklığını dindirmeye yetmedi. Nitekim Beyaz Saray İletişim Direktörü Steven Cheung, ödülün Trump’a verilmemesi nedeniyle, “Nobel Komitesi’nin barışı siyasetten üstün tuttuğunu kanıtladığını” ileri sürdü.
Trump’ın danışmanı Richard Grenell’e göre ise, “Nobel Ödülü yıllar önce öldü.”
NORVEÇ’TE TRUMP ENDİŞESİ
Bir diğer ilginç durum da Norveç’te ortaya çıkan tablo. The Washington Post’un (WP) aktardığına göre, bazı Norveçli milletvekilleri ve eski büyükelçiler, ödül açıklanmadan önce endişelerini dile getirmişlerdi. Zira ödülün Trump’a verilmemesi ihtimalini biliyorlardı. Norveç eski Dışişleri Bakanı ve büyükelçi Jan Petersen, ulusal televizyon kanalı NRK’ya yaptığı açıklamada , Nobel Barış Ödülü’nün genellikle Norveç hükümetiyle bağlantılı olarak görüldüğünü belirterek, “Bu nedenle Norveç yetkililerinin, ABD’den gelecek tepkilere hazırlıklı olmaları gerekir” dedi. WP’ye göre, NATO eski Genel Sekreteri ve Norveç Maliye Bakanı Jens Stoltenberg ise ile özel olarak bu konuda çaba sarf etti ve hatta Trump’ın kazanamaması durumunda bunun Norveç için “büyük bir hakaret” olacağını söyledi.
ÇİN’İN ÖFKESİ VE TRUMP’IN OBAMA “DERDİ”
Nobel Barış Ödülü’ne yönelik benzer tepkiler daha önce de görülmüştü ve bu sadece ABD’ye özgü değil. Örneğin 2010’da Çin, Nobel Barış Ödülü’nün Çinli yazar ve muhalif Liu Xiaobo’ya verilmesine tepki göstermiş, Norveç’le diplomatik ilişkilerini birkaç yıl kesmişti. Yine, Trump’ın da sık sık dillendirdiği ve eleştirdiği üzere, ilk döneminin üzerinden henüz bir yıl bile geçmeden, 2009 yılında ödülün Barack Obama’ya vermesiydi.
TRUMP, 2026 ÖDÜLÜ VE BİTMEYECEK TARTIŞMALAR
Aslında Nobel Barış Ödülü’nün geçmişine bakıldığında, benzer politik tercihlerin ve bundan kaynaklanan tartışmaların hiç de yeni olmadığı rahatlıkla görülebilir. Bu yıl fazlasıyla görünür olması ise kuşkusuz Trump’la ilgiliydi ve muhtemelen gelecek yıl Trump yine Nobel Barış Ödülü ile sık sık anılacak. 2026 Nobel Barış Ödülü’nü alması ise sürpriz olmayacak ve bu da yine tartışmalara neden olacak.
Öbür yandan 1901’den beri verilen Nobel Barış Ödülü’nün tarihine bakıldığında aslında pek çok kez tartışmalara konu olduğu görülebilir.
Nobel Barış Ödülü’nün resmi sitesine göre bugüne dek 105 kez, 138 kişiye verildi. Dağılım şöyle: 92 erkek, 19 kadın ve 27 kuruluş.
“1960’A KADAR BEYAZ AVRUPALI ERKEKLERİN TEKELİNDEYDİ”
Yine bizzat resmi sitedeki şu not, ödülün geçmişi ve siyasi tercihleri konusunda son derece önemli, şöyle deniyor:
ד1960 yılına kadar Nobel Barış Ödülü neredeyse yalnızca Avrupa ve ABD’li yüksek eğitimli beyaz erkeklerin tekelindeydi. Ödül, Avrupa ve ABD dışındaki bir ülkeden adaya yalnızca bir kez verilmişti: Arjantin Dışişleri Bakanı Carlos Saavedra Lamas (1936).
1960 yılında Güney Afrikalı insan hakları aktivisti Albert John Lutuli’ye verilen ödül, Barış Ödülü’nün kademeli olarak küreselleşmesinin başlangıcı oldu ve 1980’li ve 1990’lı yıllarda hız kazandı.”
Bu bilgi notundan da anlaşılacağı üzere 59 yıl boyunca Nobel Barış Ödülü, birkaç istisna hariç, Batılı beyaz erkeklere verildi. İstisnalar ise, pek çok yıl arayla bazı Batılı beyaz kadınlara ödülün verilmiş olması.
×

90 YILDA 5 KADINA ÖDÜL VERİLDİ
Ödülü alan ilk kadın 1905’te Avusturyalı yazar Bertha von Suttner’di. Suttner, “savaşın dehşetlerine karşı koyma cesaretinden dolayı” ödüle layık görülmüştü.
Suttner, ilginç bir istisnayı da temsil ediyordu. Zira tek başına ödüle layık görülmüştü; kendisinden sonraki 45 yılda sadece 2 kadın daha ödülü almıştı, ama onlar ödülü bir erkekle paylaşmışlardı.
Bir kez daha bir kadının ödül alması için 1931 yılının beklenmesi gerekiyordu. Bu kez Jane Addams ödüle layık görülmüştü, Nicholas Murray Butler ile birlikte ve onun da barış çabaları ödüllendirilmişti. 1946’da ise Emily Greene Balch, ödülü John Mott ile paylaşmıştı.
Batılı bile olsa, kadınların bir kez daha ödüle layık görülmesi için bir 30 yıl daha beklemek gerekiyordu. 1976’da bir değişiklik oldu. Bu kez ilk olarak iki kadın birlikte ödüle layık görüldü. Betty Williams ve Mairead Corrigan’ın “Kuzey İrlanda’daki şiddetli çatışmalara son vermek için sergiledikleri cesur çabaları“ ödüllendirilmişti.
BATILI OLMAYAN İLK KADINA ÖDÜL 1991’DE VERİLDİ
Batılı olmayan bir kadının Nobel Barış Ödülü’ne layık görülmesi ancak 1991’de, ödülün verilmesinin üzerinden 90 yıl geçtikten sonra mümkün oldu. Myanmarlı politikacı Aung San Suu Kyi, askeri cunta yönetimine karşı verdiği barışçıl mücadele ile 1991’de bu ödülü kazanmıştı. Ondan sonraki yıl yine bir kadın, Guatemala’dan Rigoberta Menchu, yerli halkların hakları için verdiği mücadeleden dolayı ödüllendirildi.
‘ŞAHİN’ KISSINGER’A BİLE NOBEL BARIŞ ÖDÜLÜ VERİLDİ
Nobel Barış Ödülü’nün geçmişinde epey dikkat çekici isimler var. Bunlardan biri ABD’nin eski Dışişleri Bakanı Henry Kissinger. Kissinger, 1973’te Kuzey Vietnam lideri Le Duc Tho ile birlikte, ABD ve Kuzey Vietnam arasında ateşkesi sağladıkları gerekçesiyle ödüle layık görüldü. Bu daha en başta tepkilere yol açtı.
Vietnamlı lider ödülü reddetmişti, Nobel Ödül Komitesi’nden iki kişi de Kissinger’a ödül verilmesini protesto için istifa etmişti. BBC’nin aktardığına göre, New York Times gazetesi ise ödüle “Nobel Savaş Ödülü“ adını vermişti.
Bu kadar tepki toplayan Kissinger, Vietnam dahil ABD’nin dünya çapındaki pek çok insan hakları ihlalinden, ABD destekli askeri darbelerden, sivil katliamlardan sorumlu tutulan isimlerden biriydi. Hatta Kissinger, ödülü aldıktan iki yıl sonra 1975’te İran ile Irak’ın anlaşması sonrasında Irak’ta Kürtlerin yaşadığı dramdan da sorumlu olan kişilerden biriydi. Molla Mustafa Barzani’ye göre, Kissinger, ortağı İran Şahı ile birlikte, Kürtleri Saddam Hüseyin’in zulmüyle karşı karşıya bırakmıştı, hatta Kürtlere “ihanet etmişti”; önce destek vermişti, sonra 1975’te İran ile Irak arasında Cezayir Anlaşması’nın imzalanmasını sağlamıştı ve böylece Kürtlere yönelik soykırımın yolu açılmıştı.
SUU KYI, ABIY AHMED, MAATHAI
Kissinger gibi tartışmalı bazı diğer isimler de var. Örneğin 1991’de ödüle layık görülen ve böylece Batılı olmayan ilk kadın olarak dikkat çeken Myanmarlı politikacı Aung San Suu Kyi, 20 yıl sonra Birleşmiş Milletler’in soykırım olarak nitelediği Arakanlı Müslümanlara karşı işlenen insan hakları ihlalleri ve katliamlara sessiz kalması nedeniyle eleştirilerin odağındaydı, hatta olup bitenlerden sorumlu da tutuldu.
Etiyopya Başbakanı Abiy Ahmed, komşusu Eritre ile yıllardır süren sınır sorununun çözümünde üstlendiği rol nedeniyle 2019’da ödülü kazandı. Ama birkaç ay sonra bu karar tartışılmaya başlandı. Zira Ahmed, ülkenin kuzeyindeki Tigray bölgesine asker göndermişti ve çıkan çatışmalarda binlerce kişi yaşamını yitirmişti. BM’ye göre olup bitenler “içler acısı bir felaketti.”
Kenyalı aktivist Wangari Maathai, 2004’te Nobel Barış Ödülü’nü alan ilk Afrikalı kadın oldu. Ödül, “sürdürülebilir kalkınmaya, demokrasiye ve barışa katkıları” nedeniyle Maathai’ye verilmişti. Ama bir süre sonra Maathai, HIV ve AIDS hakkındaki açıklamalarıyla tartışılan bir isim oldu. Maathai HIV’in siyahları öldürmek için yaratılmış bir biyolojik silah olduğunu öne sürmüştü.
×
GANDHI’YE ÖDÜL VERİLMEDİ
Nobel Barış Ödülü’nün tarihinde en tartışmalı konulardan biri ise, ödüle layık görülmeyenlerle ilgili. Bunların başını ise Hindistan’ın efsanevi lideri Mahatma Gandhi. Birden fazla kere aday gösterilmesine rağmen Gandhi’ye ödül verilmedi. 2006’da Barış Ödülü’nü veren komitenin başında bulunan Norveçli tarihçi Geir Lundestad, Gandhi’nin listedeki en büyük eksiklik olduğunu söylemişti.