Sevda Çetinkaya
Bazı olaylar var ki tek başına ele alındığında “vahim”, yan yana konduğunda ise bir sistemi anlatır.
MESEM’lerde çocuk işçilerin iş cinayetlerinde ölümü, Meclis lokantasında staj yapan çocukların maruz kaldığı sistematik cinsel istismar karşısındaki kurumsal sessizlik…
Bunlar rastlantı değil.
Nancy Fraser’ın adını koyduğu gibi, “yamyam kapitalizm” yalnızca sömüren değil; kendi varlık koşullarını da yiyerek ayakta kalan bir düzen.
Ama Fraser’ın yamyamlık dediği bu doymak bilmez açgözlülük tek başına işlemez.
Onu sürdürülebilir kılan iki güçlü dayanak var: patriyarka ve otoriter rejimler.
Yamyam kapitalizmin patriyarka ve otoriter siyasetle kurduğu ittifakın sonuçları bu gördüklerimiz.
MESEM’lerde çocukların ölümü, bu düzenin en çıplak hali.
Çocuklar “meslek öğreniyor” denilerek ucuz işgücüne dönüştürülür.
Eğitim hakkı, yaşam hakkı, korunma hakkı birer maliyet kalemi olarak görülür.
Ölüm geldiğinde ise kutsal ittifakın dili devreye girer:
“Kaza”, “kader”, “talihsizlik”.
Bu dil masum değil.
Otoriter rejimlerin en temel refleksidir.
Sorumluluğu görünmez kılmak için.
Çünkü otoriterlik, hesap vermeyi sevmez.
Kapitalizm çocuğu tüketir, patriyarka bunu “ailenin geçimi” diye meşrulaştırır, otoriter siyaset ise sorgulamayı bastırır.



