“Fotoğraflar çok şey anlatır. İki fotoğrafı yan yana koyduğunuzda, hiç konuşmanıza bile gerek kalmaz. Türkiye’de yaşayan bireylerin çocuğunun aklına faili meçhul cinayetler, infazlar, beyaz Toroslar, Mehmet Ağar’lar ve Tansu Çiller gelir. İşte fotoğrafların dili budur.” Bir fotoğraf çok şey anlatır, peki ya iki fotoğraf?
Nedim TÜRFENT
“ADALET” SÖZCÜĞÜNÜN GÖLGESİNDE BÜYÜDÜ
Yukarıdaki sözler Eren Baskın‘a ait. Eren’in babası Ankara Altındağ Nüfus Müdürü Abdülmecit Baskın, 30 Eylül 1993’te makamından çıktıktan sonra özel harekât polisleri tarafından gözaltına alındı. Gözaltına alındığı inkâr edilen Baskın’ın cansız bedeni, 3 Ekim 1993’te Gölbaşı’nda elleri arkadan bağlı şekilde bulundu.
Faili meçhul değil de, bilakis faili meşhur cinayet babasını 32 yıl önce aldığında Eren Baskın henüz 5 yaşındaydı. Çevresinde sık sık dillendirilen “adalet” kelimesinin gölgesinde büyüyen Baskın, hukuk fakültesinden bir avukat olarak mezun oldu. Bugün kayıpların bulunması ve faillerinin cezalandırılması için hem meydanlarda hem adliye koridorlarında adalet mücadelesi veriyor.
“BABAMLA TEK ANIM: KAÇIRILDIĞI GÜN…”
Bir yazısında “babamla tek anım: kaçırıldığı gün…” ifadelerini kullanıyordu. O anı ve anıyı Nûmedya24‘e anlatıyor Baskın:
“Babam katledildiğinde ben henüz 5 yaşındaydım. Tabii ki babama en büyük öfkem ona dair herhangi güzel bir anı biriktirememiş olmamdır. 29 Eylül gecesini 30 Eylül’e bağlayan gece, babama dair tek anım. Sürekli olarak sabaha karşı uyanır ve onların odalarına gider orda uyurmuşum. O gece odanın kapısı ardına kadar açıktı. İçeride kimse yoktu, örtü de kaldırılmamıştı. Sağ tarafım uzunca bir koridor ve koridorun sonu salon. Oraya doğru baktığımda salonun ışığının yandığını gördüm ve ardımdan sürüklediğim küçük battaniyem ile salona yöneldim. Annem salonda pencereye yakın kanepede yolu izliyordu. Sesimle irkildi ve beni yanına çağırdı. Ne hissettim, ne düşündüm hiç bilmiyorum, sadece sokak lambasının sarı, huzursuz ışıklarının yüzüme vurduğunu hatırlıyorum…”
NEDEN HUKUK FAKÜLTESİ?
“Aslında hukuk okumanın bölgemizdeki birçok insanın hayali olmasının sebebi, coğrafi olarak politik büyümemizdendir” vurgusunda bulunan Baskın, “Adaletsizliğe uğramış, sevdikleri katledilmiş, ebeveynlerinden ayrılmak zorunda bırakılmış yurttaşlar çareyi hukuk fakültelerine girip bu düzene karşı bir ses çıkarmada buluyor” dedi.
×Bende bu arzuyu uyandıran etken ise tüm delillere, tüm gerçekliklere ve ifadelere rağmen beraat kararları ile ödüllendirilen Mehmet Ağar, Korkut Eken, İbrahim Şahin ve özel harekat polislerinin bu denli rahat bir hayat yaşıyor olmalarına karşı gelmekti. Evlerinde torunlarının başlarını okşuyor olmaları hukuksuz bir düzen olduğunun en büyük göstergesiydi.
İKİ FOTOĞRAF: ÖLÜDENİZ VE GALATASARAY MEYDANI
Baskın’la babasının katledilmesinden bir yıl önce 1992’de Ölüdeniz’de çektirdiği fotoğrafı ve aradan yıllar geçtikten sonra Galatasaray Meydanı’nda çekilen fotoğrafı soruyorum:
“O fotoğraflar Türkiye’nin resmi ideolojisinin ta kendisidir. Ölüdeniz’de geleceği, hayalleri olan, ailesi ile mutlu bir çocuktum. İkinci fotoğrafta ise babası ile bir geleceği olmasına izin verilmemiş bir gencin ‘resmi idelojiye’ karşı başkaldırışıdır. Fotoğraflar çok şey anlatır. İki fotoğrafı yan yana koyduğunuzda hiç konuşmanıza bile gerek kalmaz. Türkiye’de yaşayan bireylerin çocuğunun aklına faili meçhul cinayetler, infazlar, beyaz Toroslar, Mehmet Ağar’lar ve Tansu Çiller gelir. İşte fotoğrafların dili budur.”
FOTOĞRAFI GÖĞÜS HİZASINDA TUTUP KATLEDİLEN KİŞİYLE BAĞ KURMAK…
Fotoğrafların bu denli güçlü olduğunu Cumartesi Anneleri eylemlerine katıldığı vakit anladığını belirten Baskın sözlerini şöyle sürdürdü:
“Cumartesi İnsanları sevdiklerinin veya hiç tanımadan duygudaşlık kurdukları fotoğraflardaki kişiler ile bir bağ kuruyordu. Tüm katılanlar ellerinde tuttukları kayıp fotoğraflarını ya yükseğe kaldırır ya da göğüs hizasında tutar. Ben bu durumdan şöyle bir anlam çıkarırım: yükseğe kaldırarak tüm insanlığın görme ihtimalini arttırmak, göğüs hizasında tutup katledilen kişi ile bir bağ kurmak… Benim babamla bir bağımın olmasına izin vermeyenlere karşı bir yakarıştır bu.”
TÜRK HUKUK SİSTEMİNİN KANAYAN YARASI: ZAMANAIŞIMI
Bu yakarış en çok da babasının davasında zamanaşımı karar verilmesiyle göğe erdi. “Zamanaşımı, Türk hukukunun kanayan yaralarından biridir” yorumunu yapan Baskın şöyle devam etti:
“Cumartesi Anneleri, her platformda Avrupa Birliği uyum yasaları kapsamında ve Birleşmiş Milletler tarafından uygulamaya koyulması için düzenlenen ‘gözaltında kayıplar insanlığa karşı suç kapsamındadır’ ibaresini tanımayan ve çekince koyan Türk yargısını ilgili maddeleri tanımaya davet ediyor. Keza faili meçhul cinayetler davasında mızraklar çuvala sığmadı. 90’lı yılların aktif gazetecileri, siyasetçileri, MİT başkanı dahil olmak üzere bir çok yetkin mahkemede tanıklıklarda bulundu. En çarpıcılarından biri dönemin kurulan araştırma komisyonu başkanı Fikri Sağlar’ın ‘Bu cinayetler gerçektir, devletin bilgisi ve izni dahilinde işlenmiştir’ demesiydi.”
FAİLİ MEÇHUL CİNAYETLER, DEVLET ELİYLE AKLANIYOR
×Bütün bu tanıklıklarına rağmen dava sürüncemede bırakılarak 30 yıllık zaman aşımına götürülmek istedi. Bu yargılama tam 9 yıl sürdü. Hem de sanıklar henüz 3. duruşmada vareste tutulmalarına rağmen. Davanın zamanaşımına uğraması için uzun yargılamalar gerçekleşti. Nihayetinde 2023’te Yargıtay tam da bunun için Abdülmecit Baskın davasında 30 yıllık zamanaşımı halini göstererek dosyayı düşürdü.
Zamanaşımına ve sistematik bir hal alan cezasızlığa tepki gösteren Baskın, “Bunun karşılığı tam olarak şöyle: Türkiye’de katledilmiş onlarca insan için açılmış davalarda kanıt-delil durumu çok net olmasına rağmen ‘yaparız hamlemizi’ aklı, yargı talimatı ile bu cinayetlerin hepsini devlet eli ile akladı. Davaların tümü zamanaşımı sebebi ile düşürüldü ve düşürülmeye devam ediyor” diye konuştu.
×
ABDULMECİT BASKIN DAVASI HAKKINDA
41 yaşında, üç çocuk babası olan Abdülmecit Baskın, Ankara Altındağ Nüfus Müdürü idi. 30 Eylül 1993’te makamından çıktıktan sonra özel harekât polisleri tarafından gözaltına alındı. Gözaltına alındığı inkâr edilen Baskın’ın cansız bedeni, 3 Ekim 1993’te sorgulandıktan sonra ateşli silahla öldürülmüş, elleri arkadan bağlı şekilde Gölbaşı mevkiinde bir çiftçi tarafından bulundu. Bulunduğu yer MİT Genel Koordine Merkezi’ne çok yakın mesafedeydi.
Ailenin başvurusu üzerine başlatılan soruşturma etkin bir biçimde yürütülmedi, dosya uzun süre sürüncemede bırakıldı. Ancak olaydan 18 yıl sonra, 26 Mart 2011’de özel harekât polisi Ayhan Çarkın, İstanbul Cumhuriyet Savcılığı’na verdiği ifadede, 1993 yılında Özel Harekât Daire Başkanı İbrahim Şahin’in emriyle Abdülmecit Baskın’ı gözaltına aldıklarını ve Baskın’ın özel harekât polisleri Ziya Bandırmalıoğlu ile Ayhan Akça tarafından öldürüldüğünü detaylı biçimde itiraf etti.
Çarkın’ın basına da yansıyan itiraflarının ardından, Baskın dosyası ile birlikte Çarkın’ın beyanlarında adı geçen gözaltında kaybedilen veya infaz edilen 18 kişiye ilişkin yeni bir soruşturma başlatıldı.
Bu soruşturma sonucunda, 2014’te Ankara 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde Mehmet Ağar, İbrahim Şahin ve Korkut Eken’in de aralarında bulunduğu 19 kişi hakkında “cürüm işlemek için oluşturulan silahlı örgütün faaliyeti kapsamında insan öldürmek” suçundan dava açıldı.
Çarkın’ın emniyet, savcılık ve mahkeme huzurunda verdiği beyanların, olay yeri tarifleriyle örtüştüğü kayıt altına alındı. Mahkemede dönemin üst düzey kamu görevlileri, bu cinayetlerin devletin bilgisi dâhilinde gerçekleştiğini ifade ederek ayrıntılı açıklamalarda bulundu. Ayrıca, suçların kimler tarafından, hangi talimatlar doğrultusunda ve nasıl işlendiği mahkeme kayıtlarına geçti. Buna rağmen, kamuoyunda “Ankara JİTEM Davası” olarak bilinen dava, 13 Aralık 2019’da tüm sanıkların beraatıyla sonuçlandı.
Yerel mahkemenin kararına karşı aileler istinafa başvurdu. 5 Nisan 2021’de Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesi, beraat kararını bozarak dosyayı Ankara 1. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderdi.
Ancak yeniden görülen davada, 26 Mayıs 2023’teki duruşmada, istinafın bozma kararına rağmen sanıklar bir kez daha beraat ettirildi. On yıllık yargılama sürecinde 41 hâkimin ve 8 savcının değiştiği dava, zamanaşımıyla sonuçlandırıldı.
Cumartesi Anneleri’nin 1070’inci eylemi | Abdülmecit Baskın için adalet çağrısı