Gerçeğe yeni ses
Nûmedya24

Memo Şahin yazdı |

Kürt mahallesinde tartışma kültürü

Memo Şahin yazdı |

Memo ŞAHİN

Kürtler geçmişlerinden ders çıkarmak, birbirlerine karşı kullandıkları dili normale dönüştürmek, tartışma kültürünü zehirden arındırmak zorundalar.

Şayet aradan altmış, yetmiş yıl geçmesine rağmen, Başur’da Kürtlerin iki yakası biraraya gelemiyorsa, bunda geçmişte kullanılan zehirli dilin de katkısının olduğunu akılda tutmak gerekir.

Şayet 1960’ların ortalarında KDP saflarında yaşanan ayrışma zehirlenmeseydi, belki 1975’teki kırılma ve travma yaşanmayabilir, bugün bir Soran ile Behdinanlı arasındaki trafik, ilişki arızalı olmayabilirdi.

Başur’da bu durum Kek Mesud Barzani’nin feraseti ile bir nebze aşıldı. 2017’de referandumdan sonra YNK’nin Kerkük’teki teslimiyetçi tutumuna rağmen kek Mesud frekanslarda yaşanan parazitin giderilmesi, köprülerin atılmaması için büyük çaba harcadı. KDP ve YNK bugün bir arada ise biraz da bu yaklaşımdan ötürüdür.

PKK ile KDP arasındaki ilişkiler her zaman inişli çıkışlı oldu. Ama bu 2013 ile 2015 arası sürdürülen Ulusal Kongre çabaları önünde engel olmadı. Yine Kek Mesud‘un, “Öcalan’ı İmralı’da ziyaret etmek ister misiniz?” sorusuna verdiği yanıtta, “tutsak bir Kürt liderini zindanda ziyaret etmek istemem, ancak özgür koşullarda bunu yaparım” dediğini hatırlamakta yarar var. Ve 11 Temmuz 2025’te “uygun koşullar oluşursa” ile neyi kastettiğini de.

Yine PKK ile YNK’nin ilişkileri de tek düze bir seyir izlemedi. Mam Celal, Irak’ın ilk seçilmiş Cumhurbaşkanı ve yıl 2007‘dir. Türkiye, PKK yöneticilerinin teslim edilmesini ister. “Biz hiçbir Kürdü Türkiye’ye teslim etmeyiz hatta bir kediyi bile”, diyerek yanıtlar Mam Celal.

Peki neden bunları dile getirme ihtiyacı duydu bu iki lider?

PKK’yi tüm eksik ve yanlışlarına rağmen kitlesel ve Kürdistanî bir güç olarak değerlendirdikleri, bir gün yollarının kesişebileceğini hesaba kattıkları için olmasın sakın?

Kabul edelim ya da etmeyelim, hakkını verelim ya da vermeyelim, PKK, tüm eksik ve yanlışlarına rağmen bugün dünyadaki devlet-dışı aktörlerin başında geliyor. Keşmir’de, Batı Sahra’da, Belucistan’da, Tibet’te ya da başka diyarlarda milyonlara yaslanan ve harekete geçirebilen başka bir devlet-dışı aktör ve güç yok. PKK, tüm saldırı ve ablukaya rağmen milyonlarca insanı şemsiyesi altında tutmayı ise sürdürüyor.

Gönül isterdi ki, PKK’yi dengeleyebilecek başka güçler de Bakur’da sahada olabilselerdi. Ancak yok. Bunu sadece PKK’nin silahlı mücadelesine ya da kullandığı yöntemlere indirgersek, yanlışta ısrar etmiş oluruz.

Tamam, geçmişte, 1980 ve 1990’larda Kuzey yakasında mücadele etmek, PKK’ya rağmen alan açmak bir hayli güçtü. Ne var ki, bu durumun 2000’li yıllarda, çeyrek yüzyıldır devam etmesini nasıl izah edeceğiz?

Ne zamandır legal planda adında Kürt ve Kürdistan tanımlaması bulunan birçok parti mevcut. Amed’de parti bürolarının olduğu binalarda adları büyük puntolarla yazılı olan bu partilerden, beşi bir yerde, neden herhangi bir etkinlikte elli kişiyi yanyana getirebilmeyi başaramıyorlar 2025 yılında?

Bunun, öznesi olunan iş yapılmayıp sadece PKK eleştirisi ile yol alınmaya çalışılmasıyla ilgisi yok mu acaba?

Evet, yeni sürece ilişkin yapılan açıklamalar Kürtleri iknaya yetmedi, Kürt mahallesinde bir burukluğa, kuşkuya, kaygıya, tartışmaya ve bunun sonucu temkinli bir bekleyişe yol açtı. Hatta kimi insanlar Öcalan ve PKK’nin açıklamalarını teslimiyet ve ihanetle suçladı. Bunu daha da ileri taşıyıp kişiselleştirenler de çıktı.

Bunlar yeni değil, elli yıldır tekrar edilmesine rağmen halk kitlelerini iknaya, PKK’den uzaklaştırmaya yetmedi, hatta tersine yol açtı. Çocuklarını, delaliyelerini kaybetmiş on binlerce ailenin, bu sayıyı kat be kat aşan, beden ve vücudunun bir parçasını herhangi bir dağ yamacında, bir vadide bırakmak zorunda kalan insanların yakınlarının, örgüt etrafında kenetlenmesini sağladı.

Unutmayalım bunlar örgütü, çocuklarının mirası olarak değerlendiriyor ve sahip çıkıyorlar. Bu nedenle de “hain”, “ajan”, “ihanet” gibi etiketler milyonlarca insanı yaralıyor.

Bu psikolojiyi elli yılın ardından artık anlamak ve yöntemi değiştirmek gerekmez mi?

Olan şu: Türkiye, İran, Irak ya da Suriye değil. Batı ile birçok alanda entegre, NATO üyesi ve jeostratejik bakımdan önemli bir kavşakta. Asya, Afrika ve Avrupa’yı birbirine bağlıyor. PKK, gücünün zirvesinde olduğu dönemde bile silahla devletin yenilemeyeceğini gördü ve Özal’la ara yol bulmaya çalıştı. En son 2013 ile 2015 arasında yapılmaya çalışılan da buydu.

Bugün de yapılmaya çalışılan bundan farklı değil. Son on yılda barış ve çözüm arayışına karşı çıkan güçlerden kimilerinin tüyleri yolundu. Gülen Hareketi felç oldu, İran nefes alamaz duruma geldi ve Ortadoğu ters yüz oldu, konjonktür değişti.

Unutmayalım. Kürt halkı birçok darboğazdan geçip bugünlere geldi. Yıl 1991, aylardan Mart’tır. Kürt halkı Başur’da Raperîn’le ayağa kalkıp Kürdistan’ı özgürleştirir. Mart sonunda Saddam tüm güç ve savaş aparatı ile Kürdistan’a sökün eder ve milyonlarca Kürt can havliyle dağlara, sınırlara yönelir, on binlerce insan hayatından olur. Saddam görüşmek ister, önce Mam Celal, sonra kek Mesud Bağdat’a gider. Milyonlarca insan dağ yamaçlarında can derdindeyken Saddam’la yapılan bu sıcak buluşma ve kucaklaşmayı kimileri ihanet olarak değerlendirir, kimilerininse suratı ekşir, dişleri kenetlenir. Oysa olan, bir ara yol bulma, dar boğazdan geçme girişimidir.

Bakur’da olan da bundan başkası değil. Bu nedenle de Kürt toplumunun daha fazla bölünmeye, kamplaşmaya değil, birlik, anlayış ve hoşgörüye ihtiyacı var.

Diğer yandan Bahçeli ve benzerlerine methiyeler düzülürken, Barzanilere yönelik kullanılan yakışıksız, yaralayıcı ve zehirli dil, hem olmaz hem de süreç denen her neyse ona hizmet etmez.

Kabul etmek gerekir: KDP, YNK, PKK Kürdistan’da başat güçler. Bunların uyumsuzluğu Kürt düşmanlarının iştahını kabartır, tersi ise yurtsever Kürt halkını mutlu eder, birbirine yakınlaştırır ve birliğe hizmet eder.

Ve unutmayalım: Kürt halkının geçmişi kadar geleceği de ortak. Bu ortaklığı ancak sağlıklı bir tartışma kültürüyle koruyabiliriz, kamplaşma ve kapışma ile değil!

Benzer Haberler