Gerçeğe yeni ses
Nûmedya24

17 Ağustos depreminin 26. yıldönümü |

Deprem kapıda ama öncelik rantta

17 Ağustos depreminin 26. yıldönümü |

TMMOB Başkanı Koramaz, 17 Ağustos’un yıldönümünde iktidarın deprem derslerini almadığını belirterek, “İstanbul’da büyük bir depremin kapıda olduğu bilinmesine rağmen, Kanal İstanbul gibi rant projeleri hâlâ öncelikli tutulmaktadır” dedi.

HABER MERKEZİ – Türkiye tarihinin en yıkıcı depremlerinden biri olan ve resmi rakamlara göre 17 bin 480 kişinin hayatını kaybettiği 17 Ağustos 1999 Marmara depreminin 26. yıldönümü.

Türkiye, bir deprem ülkesi olmasına rağmen kentler rant odaklı politikalar ve alınmayan önlemler nedeniyle hâlâ depreme hazırlıklı değil.

Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Yönetim Kurulu Başkanı Emin Koramaz, Marmara depreminin yıldönümünde yaptığı açıklamada, depreme karşı alınmayan önlemleri ve rant odaklı politikaları eleştirdi.

“Bir daha benzer acıları yaşamayalım… Depremi unutma, unutturma!” diyen Koramaz, son yıllarda Bingöl, Van, Elazığ, İzmir ve 2023’te Kahramanmaraş merkezli depremlerde yaşanan yıkımların da aynı ihmalkârlığın sonucu olduğunu vurguladı.

Koramaz, “Üzülerek görüyoruz ki depremler ve diğer afetler nedeniyle yaşanan can kayıpları ile sosyal ve ekonomik travmalar, siyasal iktidara hiçbir şey öğretmemiştir. İstanbul’da büyük bir depremin kapıda olduğu bilinmesine rağmen, Kanal İstanbul gibi rant projeleri hâlâ öncelikli tutulmaktadır” dedi.

Koramaz, güvenli kentleşme için meslek odaları ve bilim insanlarının sürece aktif biçimde dahil edilmesi gerektiğini belirterek şu önerileri sıraladı:

  • Kentsel planlama, rant odaklı değil; depreme dayanıklı kentler yaratma hedefiyle yapılmalı.
  • Orman alanları, su havzaları ve dere yatakları imara açılmamalı.
  • Ulusal Deprem Konseyi ve Deprem Şurası yeniden hayata geçirilmeli.
  • Ulusal Deprem Stratejisi ve Eylem Planı eksiksiz biçimde uygulanmalı.
  • Türkiye’nin bina envanteri çıkarılarak yapılar, hasar görebilirliklerine göre sınıflandırılmalı.
MARMARA DEPREMİ

17 Ağustos 1999’da saat 03.02’de merkez üssü Kocaeli’nin Gölcük ilçesi olan 7,4 büyüklüğünde deprem meydana geldi. 45 saniye süren deprem, başta Kocaeli, Sakarya, Yalova, İstanbul ve Düzce olmak üzere geniş bir coğrafyada yıkıma yol açtı.

2010 yılında yayımlanan TBMM Araştırma Komisyonu Raporu’na göre 18 bin 373 kişi yaşamını yitirdi, 48 bin 901 kişi yaralandı. Yüzbinlerce kişi evsiz kaldı; 285 bin konut ve 42 binden fazla işyeri hasar gördü, 16 bin 500’den fazla bina tamamen yıkıldı.

Deprem, Türkiye’nin en sanayileşmiş ve nüfus yoğunluğu en yüksek bölgesinde gerçekleştiği için ekonomik etkileri de ağır oldu. Marmara Bölgesi’nde fabrikalar, limanlar, sanayi tesisleri ve altyapı büyük hasar aldı. Toplam ekonomik kaybın 20 milyar doların üzerinde olduğu tahmin edildi.

Afetin ardından devletin müdahalesi yetersiz ve geç kaldığı gerekçesiyle büyük tepki topladı. Enkaz altında günlerce yardım bekleyen insanlar, arama-kurtarma ekiplerinin koordinasyonsuzluğu ve hazırlıksızlığı nedeniyle hayatını kaybetti. Bu durum, sivil toplumun ve gönüllü kurtarma ekiplerinin önemini ortaya çıkardı.

Deprem, aynı zamanda yapı denetim sistemindeki eksiklikleri gözler önüne serdi. Yıkılan binaların önemli bir kısmının standartlara uygun inşa edilmediği ortaya çıktı. “Çürük binalar”, “imar afları” ve denetimsiz şehirleşme, büyük can kaybının başlıca nedenleri arasında gösterildi. Çok sayıda dava açıldı ancak çoğu zamanaşımı nedeniyle sonuçsuz kaldı.

Uluslararası alanda da deprem büyük yankı uyandırdı. Yüzlerce yabancı arama-kurtarma ekibi Türkiye’ye gelerek çalışmalara katıldı. Yunanistan’dan gelen yardımlar, iki ülke arasındaki ilişkilerde “deprem diplomasisi” olarak anıldı.

17 Ağustos felaketi, Türkiye’de deprem gerçeğinin inkâr edilemeyeceğini gösterdi. Aynı yıl 12 Kasım’da Düzce’de meydana gelen 7,2 büyüklüğündeki deprem, Marmara’daki yıkımın bir devamı oldu. Her iki deprem, afet yönetimi ve yapı denetiminin Türkiye’nin gündeminde kalıcı bir yer edinmesine yol açtı.

Benzer Haberler