Avrupa Konseyi’nin “umut hakkı” toplantısı öncesi İstanbul’da düzenlenen açıklamada Türkiye’nin AİHM kararlarını uygulamadığını belirterek “Öcalan’ın özgürlüğü toplumsal barışın zorunlu gereğidir” mesajı verildi.
HABER MERKEZİ – Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, 15-17 Eylül tarihleri arasında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) Abdullah Öcalan ile tutuklular Civan Boltan, Hayati Kaytan ve Emin Gurban hakkında verilen “ihlal” kararlarını görüşecek.
Komite, 2024 yılının Eylül ayında yaptığı toplantıda, bu konuda Türkiye’den gerekli yasal düzenlemelerin yapılmasını istemişti ve 1 yıl süre vermişti. Aksi halde bir ara karar çıkacağı uyarısında bulunmuştu.
Türkiye, komitenin uyarısına rağmen henüz bir düzenleme yapmadı. Komitenin yapacağı toplantının ardından vereceği karar bekleniyor.
Bu toplantı öncesinde Abdullah Öcalan’ın “umut hakkına” dikkat çekmek amacıyla Demokratik Kurumlar Platformu öncülüğünde İstanbul, İzmir, Ankara, Van, Mardin gibi birçok kentte basın açıklamaları düzenlendi.
İstanbul’da Beyoğlu’ndaki Şişhane Meydanı’nda yapılan eylemde basın açıklamasını yapan Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) üyesi Arzu Eylem Kayaoğlu, Eylül 2024’te Bakanlar Komitesi’nin “umut hakkı”na ilişkin Türkiye’de herhangi bir ilerleme olmadığını belirttiğini kaydeden Arzu Eylem Kayaoğlu, komitenin 2025 yılının Eylül ayında gerçekleştirilecek toplantıya kadar herhangi bir somut ilerleme kaydedilmemesi halinde sekretaryayı bir ara karar taslağı hazırlaması için görevlendirdiğini dile getirdi.
Türkiye’nin komiteye sunduğu eylem planında mevzuat değişikliklerine yer verilmediğini anımsatan Arzu Eylem Kayaoğlu, Türkiye’nin evrensel hukuktan “uzaklaştığını” dile getirdi.
Türkiye’nin, Avrupa Konseyi’ne üye olduğunu ve AİHM kararlarını uygulaması gerektiğini vurgulayan Arzu Eylem Kayaoğlu, “Sayın Öcalan’ın mevcut koşulları ne AİHM kararları ve umut hakkı ile uyumludur ne de Kürt meselesinin demokratik ve siyasal çözümüne odaklı yürüttüğü süreçle uyumludur. Sayın Öcalan’ın özgürlüğü, yalnızca bir bireyin hakkı olarak ele alınmamalı, aynı zamanda toplumsal barışın ve demokratik siyasetin önünün açılmasının zorunlu bir gereği olarak değerlendirilmelidir” ifadelerini kullandı.