Gerçeğe yeni ses
Nûmedya24

Vecih Cuzdan’la söyleşi |

'Filistinsizleştirme' ve Gazze'yi yeni Nekbe'ye sürüklemek

Vecih Cuzdan’la söyleşi |

Trump’ın ‘Barış Planı’nda Gazze’yi “terör sorunu” olarak tanımlamasının “başlı başına sorunlu” olduğunu belirten gazeteci Vecih Cuzdan, “Çatışmanın tarihsel bağlamı — 1948’den bugüne süregelen işgal, mülksüzleştirme, katliamlar ve tüm bunlara karşı yürütülen varoluş/özgürlük mücadelesi — görünmez kılınıyor. Oysa Filistin mücadelesi Hamas’la başlamadı, onunla da sona ermeyecek. Bu gerçeği yok sayan her çözüm önerisi, sorunu çözmek yerine sadece ötelemekten ibaret kalacaktır” dedi.

66 bin 95, 66 bin 97, 66 bin 97… Yuvarlanan bu rakamlar, Gazze Şeridi‘nde hayatını kaybedenlerin sayısını gösterse de aslında artık bir istatistikten başka bir şey ifade etmiyor. İsrail’in abluka ve ambargo altında tuttuğu Gazze’ye saldırıları 726 gündür sürerken, insani kriz de her geçen gün derinleşiyor.

Nedim TÜRFENT

Ateşkes için diplomatik trafiğin ivme kazanmasıyla ABD Başkanı Donald Trump iki gün önce ‘Gazze Barış Planı‘nı açıkladı ve plana ilişkin kararını açıklaması için Hamas’a 3-4 gün süre verdi.

Trump “Barış Planı” için süre verdi | “Hamas’ın 3-4 günü var”

SAVAŞ MAKİNESİ VE ULUSLARARASI MEKANİZMALARIN ÇARKLARI

Gözler Hamas’a çevrilmişken, yaşanan son gelişmeler üzerine Orta Doğu’yu yakinen takip eden gazeteci Vecih Cuzdan‘la söyleşi gerçekleştirdik.

*İsrail’in yeni işgal planı sonrası Gazze’de son durum nedir? İsrailli iki kuruluş ‘soykırım’ ifadesini kullandı. İşlenen bir soykırım suçu varsa neden engellen(e)miyor, uluslararası mekanizmalar neden yetersiz kalıyor?

İsrail ordusunun saldırıları ikinci yılını doldurmak üzere. Filistin halkına yönelik soykırım; İkinci Dünya Savaşı sonrasında inşa edilen uluslararası düzenin, bizzat onun hamileri eliyle yok edildiği koşullar altında devam ediyor. Birleşmiş Milletler’den Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne, insan haklarını güvence altına almayı vaat eden bütün sözleşmelerden uluslararası kurumlara kadar her şey sorgulanır hale geldi. Üstelik İsrail’in ‘cezasızlık zırhı’yla işlediği suçlar, yalnızca Filistin’le sınırlı kalmıyor; Suriye’den İran’a, Katar’dan Tunus’a, Irak’tan Yemen’e uzanan geniş bir coğrafyada hedefler seçiyor, sivillerin hayatını ve kentlerin altyapısını pervasızca yok ediyor.

Tüm dünyanın canlı izlediği, göz göre göre yaşanan bu soykırım saldırıları neden engellenmiyor? Çünkü İsrail’in savaş makinesi hâlâ işlemeye devam ediyor ve onu ayakta tutan uluslararası mekanizmalar çarklarını döndürmeyi sürdürüyor. Oysa İsrail’i durdurmak mümkün.

EN ETKİLİ SİLAH, İZOLASYONU DERİNLEŞTİRMEK

*Nasıl mümkün?

En etkili silah, uluslararası izolasyonu derinleştirmek. Silah ambargoları ve ekonomik yaptırımlar, İsrail’in iç siyasetinde bile çatlaklar yaratmaya başladı. Muhalefet partileri ve eski güvenlik bürokrasisi, Netanyahu ve savaş kabinesini giderek daha fazla hedef alıyor.

Ama bütün bunların ötesinde, bu savaş aygıtını durdurabilecek en güçlü irade, Filistin direnişi ve küresel dayanışma hareketi. Sokaklardan yükselen tepkiler, hükümetleri adım atmaya zorladı. Ne kadar çok baskı olursa, o kadar fazla kazanım elde ediliyor.

FİLİSTİN DEVLETİ’NİN RESMEN TANINMASI

*Son günlerde aralarında İngiltere ve Fransa’nın da olduğu birçok ülke Filistin’i resmen tanıdı. Ancak aynı ülkeler İsrail’le ticareti ve askeri desteğini sürdürüyor. Bu tanımaların pratikte gerçek karşılığı nedir?

İngiltere ve Fransa başta olmak üzere birçok ülkenin Filistin’i resmen tanıması elbette simgesel bir önem taşıyor. İsrail’in yıllardır tekrarladığı “Filistin diye bir devlet yoktur” söylemi bu şekilde zayıflıyor. Daha önce ağırlıklı olarak Asya, Afrika ve Latin Amerika ülkelerinden gelen tanıma kararlarının Batılı müttefiklerinden de gelmesi, İsrail’in diplomatik izolasyonunu derinleştiriyor.

Ama bu kararları yalnızca “Filistin davasına destek” olarak okumak eksik olur. Asıl etken, kendi kamuoylarında yükselen öfke. Sokaktaki genç kuşakların Filistin’e duyduğu sempati ve dayanışma, hükümetlerin üzerinde ciddi bir baskı oluşturuyor. Tanımanın sonucu olarak Filistin temsilciliklerinin statüsü güçleniyor, ikili anlaşmaların önü açılıyor, uluslararası platformlarda daha fazla destek sağlanıyor.

Diğer yandan bu hükümetlerin tavrını, Trump döneminde ABD’nin had bildiren, parmak sallayan küresel hegemonyasına karşı, Filistin meselesinde “uyumsuz” bir politika izleyerek yanıt verme çabası olarak da değerlendiriyorum.

Ancak bütün bunlar İsrail’in fiilî işgalini sona erdirmiyor, Gazze’ye yağan bombaları durdurmuyor. Çünkü diplomatik jest ile sahadaki gerçeklik arasındaki uçurum tüm çıplaklığıyla varlığını koruyor.

‘FİLİSTİNSİZLEŞTİRME’ VE GAZZE’Yİ YENİ NEKBEYE SÜRÜKLEMEK

*Mahmud Abbas, Filistin’in konuşulduğu BM Genel Kurulu’na vize verilmediği için katılmadı. Bu durum Batı’nın demokrasi söylemleriyle çelişmiyor mu? Filistinlilerin katılmadığı bir genel kurulu nasıl yorumlarsınız?

ABD’nin bu tutumu, tanıma kararlarına dolaylı bir yanıt niteliğinde. BM kürsüsünün Filistin’e destek mesajlarının verileceği bir platforma dönüşmesini istemediler. Aynı zamanda İsrail’e verilen politik desteğin bir yansımasıydı.

Trump yönetiminin “çatışmaları sonlandıran lider” imajını pekiştirme çabası da burada devreye giriyor. Bunun için, Türkiye’nin de aralarında olduğu dokuz ülkenin katıldığı ve Trump’ın “çok önemli” diye nitelendirdiği Gazze zirvesine bakmak yeterli.

“Gazze’deki savaşı bitirmek istiyoruz” derken bile Tel Aviv’in söylemiyle paralellik gösteren, kalıcı barıştan uzak, tek taraflı bir sonuç elde etmek istiyorlar. Ben bu süreci “Filistinsizleştirme” olarak nitelendiriyorum. İsrail’in “nihai çözüm” olarak gördüğü bu: Gazze’yi yeni bir Nekbe’ye sürüklemek.

Savaş suçu nasıl normalleştirilir? Batı Şeria’da rüya gibi tatil reklamları çoğalıyor

‘İŞGAL EKONOMİSİNDEN SOYKIRIM EKONOMİSİNE’

*Güney Afrika’daki apartheid (ırk ayrımı) rejimine karşı uygulanan kültürel boykotlar, uluslararası baskının artmasında ve rejimin meşruiyetinin sorgulanmasında önemli rol oynamıştı. Sizce bugün İsrail’e karşı yükselen kültürel boykot çağrıları, benzer şekilde Gazze’de somut bir etki yaratabilir mi? Nasıl?

Filistin mücadelesine destek olmak adına İsrail’e karşı atılacak en etkili adımın boykot, yatırımların geri çekilmesi ve yaptırımlar ile mümkün olduğu ortada. Boykot hareketi, savaş makinesini besleyen damarları kesebilir. İşte BM Filistin Özel Raportörü Francesca Albanese’nin geçen temmuz ayında sunduğu Filistin raporunu hatırlayın.

Albanese, ‘İşgal Ekonomisinden Soykırım Ekonomisine’ başlıklı raporunda, İsrail’in işgal politikaları, yerleşimci sömürgeciliği ve apartheid rejiminin, küresel şirketlerle kurduğu çok yönlü işbirliği sayesinde ayakta tutulduğunu vurguluyor. Bu nedenle yalnızca hükümetleri değil; sendikaları, hukukçuları, sivil toplumu ve sıradan yurttaşları da boykot, yatırımların geri çekilmesi ve yaptırımlar yoluyla harekete geçmeye çağırıyor. Bu çağrı, hem Filistin için adalet talebini büyütmeye hem de ulusal ve uluslararası düzeyde gerçek bir hesap verebilirlik mekanizması yaratmaya yönelik.

Dolayısıyla boykot, yatırımların geri çekilmesi ve yaptırımlar yalnızca ahlaki değil, stratejik bir zorunluluk. Üniversitelerden sendikalara, sanatçılardan sivil topluma kadar geniş bir yelpazede yürütülen BDS kampanyası, İsrail’in uluslararası meşruiyetini sarsacak en etkili araç.

TRUMP’IN BARIŞ PLANI NEDEN ‘SORUNLU’?

*ABD Başkanı Donald Trump, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun da destek verdiği ‘Gazze Barış Planı’nı açıkladı. Bu planı nasıl gördünüz?

Trump’ın yirmi maddelik Gazze planı, ilk bakışta savaşın sona ermesi, esirlerin iadesi ve insani yardım akışının sağlanması gibi acil başlıklar üzerinden “rahatlatıcı” bir tablo sunuyor. Ancak bu, tam anlamıyla ölümü gösterip sıtmaya razı etme mantığıyla işliyor. Halkın can güvenliği ve temel ihtiyaçlarını koz olarak kullanan plan, karşılığında Gazze’nin siyasal teslimiyetini dayatıyor.

Planın Gazze’yi en baştan bir “terör sorunu” olarak tanımlaması ise başlı başına sorunlu. Hamas’ın rolü planın merkezine oturtuluyor; hem yaşananların asli sorumlusu olarak tescilleniyor, hem de hareketin siyasal ve toplumsal tabanını tasfiye etmenin gerekçesine dönüştürülüyor. Böylece çatışmanın tarihsel bağlamı — 1948’den bugüne süregelen işgal, mülksüzleştirme, katliamlar ve tüm bunlara karşı yürütülen varoluş/özgürlük mücadelesi — görünmez kılınıyor. Oysa Filistin mücadelesi Hamas’la başlamadı, onunla da sona ermeyecek. Bu gerçeği yok sayan her çözüm önerisi, sorunu çözmek yerine sadece ötelemekten ibaret kalacaktır.

YILIN İLK 7 AYINDA TÜRKİYE, İSRAİL’LE 567 MİLYON DOLARLIK TİCARET YAPTI

*Erdoğan her söyleminde Filistin’in yanında olduğunu söylüyor ve İsrail’e tepki gösteriyor. Ancak Türkiye’nin İsrail’le (ticari) ilişkileri devam ediyor. Türkiye’nin tutumunu nasıl yorumlarsınız?

Siyasi iktidarın söylem ile eylem arasındaki uçurum, yalnızca bu soykırım sürecine özgü değil; Filistin meselesinde çeyrek yüzyıldır süregelen bir çelişkiler yumağıdır. Siyaseten hamaset kısmını bir kenara bıraktığımızda, veriler tek başına başka bir tabloyu ortaya koyuyor: 2022’de 8 milyar dolara yaklaşan Türkiye–İsrail ticareti, 7 Ekim (2023) sonrasında da hız kesmeden sürdü.

Önce “ihracat kısıtlaması”, ardından “ticaretin durdurulması” kararları; toplumsal muhalefetin baskısı, ısrarlı eylemleri ve Filistin halkıyla dayanışmanın büyütülmesi sayesinde mümkün oldu. Dolayısıyla bu tabloyu salt iktidar iradesinin bir sonucu olarak sunmak gerçekçi değildir.

Ticaret Bakanlığı ve TÜİK verileri İsrail’le ticaretin “sıfırlandığını” iddia etse de fiilî ticaret farklı kanallardan devam ediyor. Gerek Türkiyeli gerek başka ülkelerden şirketlere ait gemiler, Türkiye limanları üzerinden İsrail’e sevkiyatı sürdürüyor. Daha geçen günlerde İsrail merkezli Maariv gazetesi, “ticareti durdurma” kararına rağmen Türkiye’den İsrail’e sevkiyatların sürdüğünü; Türkiye ürünlerinin Yunanistan üzerinden dolambaçlı rotalarla ülkeye girdiğini yazdı. İsrail İstatistik Bürosu verilerine göre de Ocak–Temmuz 2025 döneminde Türkiye’den 1,9 milyar şekellik (yaklaşık 23,5 milyar TL / 567 milyon ABD doları) ithalat gerçekleşti.

NE YAPMALI?

Bakanlık, Batı Şeria–Ramallah merkezli Filistin hükümeti ile 7 Haziran 2024’te imzalanan “Türkiye–Filistin Devleti Protokolü” kapsamında kontrollü ticaret mekanizması geliştirildiğini; Filistin’in limanı ve gümrüğü olmadığı için ticaretin İsrail’in iki limanı üzerinden yürütüldüğünü öne sürüyor. Ancak veriler ortada: Filistin’e 2023’te yaklaşık 123 milyon dolarlık ihracat yapılırken, 2024’te bu rakam yaklaşık 748 milyon dolara yükselmiş; yani altı kattan fazla artış yaşanmış. 2025’in ilk yedi ayında ise 284,5 milyon dolarlık ihracat kaydedildi. Yani, Gazze Şeridi’ne bir un çuvalının dahi girişine izin vermeyen İsrail’in, “nihai varış noktası Filistin” denilen bu ürünlerin gerçekten Batı Şeria ve Ramallah’a ulaştırıldığını düşünmemizi istiyorlar.

Bugün yapılması gereken açıktır. Başta BDS Türkiye olmak üzere toplumsal muhalefetin öncülüğünde yükselen Filistin’le dayanışma hareketinin de altını çizdiği gibi: İsrail’e karşı gerçek bir tecrit; tam ve süresiz bir askerî, ticari ve diplomatik ambargo.

İsrail-Gazze Savaşı 700. gününde | Soykırım saldırılarının gölgesinde neler yaşandı?

×VECİH CUZDAN KİMDİR?

Lisans eğitimini İstanbul Üniversitesi’nde Tarih bölümünde tamamlayan Vecih Cuzdan, lisansüstü eğitimini ise Kocaeli Üniversitesi’nde “1957 Türkiye-Suriye krizi ve Türk basınında şarkiyatçı söylem” başlıklı tez ile tamamladı.

2013’ten beri gazetecilik faaliyetlerini sürdürüyor. Sendika.org ve T24’te tam zamanlı, ayrıca taz.gazete, Stern ve Inside Turkey için serbest zamanlı çalıştı. Nisan 2023’ten bu yana bianet Yazı İşleri Müdürü olarak çalışmalarını sürdürüyor.

Benzer Haberler