Gerçeğe yeni ses
Nûmedya24

Emin Sarı yazdı |

Yürekten artık bir şeyler olsun istiyoruz ama…

Emin Sarı yazdı |
Emin SARI

Uzun tartışmalar sonunda adı belirlenen komisyonun uzun adını (Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu) sanırım kimse tam olarak telaffuz edemiyor ya da etmiyor. Kısaca “Barış Süreci” diyor herkes ya da “Çözüm Süreci”. İkinci Çözüm Süreci. Birincisinden herkes çok ümitliydi ama bir anda masa devrildi. Ne oldu da masa devrildi, hala tam anlamıyla bilmiyoruz. Şimdiki süreçten ise kimse ümitli değil, umarım ters köşe oluruz…

Kimse ümitli değil derken Kürtleri kastediyorum. Kiminle konuşursanız konuşun zerre kadar ümidi yok. Oysa hepsi de yürekten artık bir şeyler olsun istiyor.

Niye ümit yok biliyor musunuz? Çünkü hala Kürtlere karşı devletin ya da devleti temsil edenlerin kafası net değil.

Eskiden çok meşhur olan bir fıkra vardı. Fıkra derken bile insanın canı acıyor; çünkü fıkra dediğin güldürür. Bu ise insanın tüylerini diken diken ediyor. Hepiniz biliyorsunuz fıkrayı. “Kürt Anasını Görmesin”di fıkranın adı. Fıkrayı anlatmayacağım (Çünkü herkes biliyor. Bilmeyen varsa, bilenler bilmeyenlere anlatır) ama ne yazık ki yaşananlar hep bu fıkrayı doğruluyor.

Kürtler en ufak bir statü sahibi olmasın, var olmasınlar, dilleri olmasın istiyorlar. Böyle kavga dövüş, acı acı, geleceksiz yaşayıp gitsinler isteniyor. Ve bunun için de çoğu zaman ülkenin menfaatlerinden çok büyük tavizler veriyorlar, ülkenin kaynaklarını heba ediyorlar. En basitinden, Kürtler yararlanır diye demokrasiden bile korkuyorlar.

Bu korkunun nedeni üzerine sayfalar yazılır ama bu işi daha yetkinlere bırakıp yıllar önce yaşadığım trajik bir anımı anlatayım.

Sanırım 25 yıl kadar önceydi. Büyük oğlum ilkokula başlamıştı ama ilk gün sınıfta ağlayıp durmuş eve gitmek istemiş. Beni çağırdılar, ben de birkaç ders onunla birlikte sınıfta oturdum. Dersin birinde öğretmen, “Atatürk bizim için ne yapmıştır?” diye bir soru sordu. Çocukların çoğu aval aval baktı ama ön sıralardaki bir kız elini kaldırıp, “Bizi Kürtlerden kurtarmıştır” dedi. Kız Türk’tü, memur çocuğuydu. Öğretmen de subay eşiydi. Bir anda sınıfa bir sessizlik çöktü. İlkokul çocukları ne anlar dersiniz belki ama çok iyi hatırlıyorum ortam buz gibi oldu. En çok da öğretmen şok oldu, kızardı, bozardı; ne yapacağını şaşırdı. Tabi çaktırmadan bana da bakıyor. Ben de acı acı gülümsedim.

“Yok öyle Türk Kürt hepimiz kardeşiz” babında bir şeyler söyledi öğretmen. Zaten bu çok kullanışlı bir savunmadır.

Sonra düşündüm. Gerçekten de ‘Kurtuluş Savaşı’ kime karşı verilmişti?

Birinci Dünya Savaşı’ndan yenik çıkan Osmanlı İmparatorluğu İtilaf Devletleri tarafından işgâl edilmişti. Batı Anadolu’da Yunan ordusu, güneyde Fransızlar vardı.  

Çanakkale ve İstanbul Boğazları ve Trakya İtilaf devletlerinin;

Güneydoğu,Anadolu ve Akdeniz’deki MersinAdanaMaraşAntep ve Urfa Fransız; Antalya ve Muğla İtalyan işgali altındaydı. EskişehirKütahyaAmasya gibi kentlerde İngiliz askerleri bulunmaktaydı vb.

‘Kurtuluş Savaşı’ bunlara karşı verilmişti ve Kürtler bu savaşın en ön cephelerinde savaşıyor, “Vurun Kürt uşağı namus günüdür” diye türküler yakılıyordu. Dahası bu direnişin ilk adımları Sivas ve Erzurum’da Kürtlerin içinde atılmıştı.

Bir şey daha; 1911 – 1923 arası Osmanlı İmparatorluğu’ndan ayrılan-kurulan devletleri saymak istersek (Cezayir, Çad, Libya, Bulgaristan, Makedonya, Kosova, Sırbistan, Arnavutluk, Kuveyt, Katar, Filistin, Gürcistan, Irak, Suriye, Ürdün, İsrail, Lübnan, Yemen, Suudi Arabistan, Mısır, Sudan), aralarında Türkiye’nin şimdiki dost devletlerinin çoğunun da olduğu onlarca devlet ortaya çıkar. Şunu da belirteyim ki bu ayrılıklar öyle kardeş kardeş olmuş ayrılıklar da değildi. Çoğu kanlı savaşların, çatışmaların sonunda gerçekleşmişti.

Peki, Kürtler ne yaptı? Önce Osmanlı’nın, sonra Türkiye Cumhuriyeti’nin yanında durdular. O zaman da “Ortak Vatan”, “Din Kardeşliği” söylemi ile hareket ediyorlardı, şimdi de benzer şeyler söylüyorlar.

Şimdi can alıcı konuya geliyorum. O küçük çoğunun kulağına o sözleri ebeveynleri fısıldamıştı elbet ve ne yazık ki büyüklerin çoğu hala böyle düşünüyor.

Peki, vatanı Fransızlar, Yunanlar, İngilizler, İtalyanlar işgâl etmişken ve Kürtler onlara karşı savaşmışken, onlar neden müttefik, Kürtler neden düşman ve tehlike oluyor?

Şimdi tekrar Osmanlıcılık hevesleri hortlamışken, Osmanlı’dan kopan onlarca halkın kurduğu devletler dost ve müttefik ama Kürtler düşman-tehlike.

Bunlarla düşman olunsun demiyorum, yanlış anlaşılmasın -zaten sık sık gündeme gelen  “iç ve dış düşmanlar” söylemi Türk halkının yüreğini karartıyor, ufkunu daraltıyor- ama onlara gösterilen anlayış ve hoşgörünün onda birini Kürtlere de göstersinler. Bu ülkenin Kürtlere vefa borcu var. Bir kez olsun bu gerçeği görüp Kürtlerin dilini, kültürünü, varlığını kabul etmeyi hazmetseler her şey çok daha kolay olacak.

Sorun güven sorunu değil bana göre.

Sorun, “Kürt Anasını Görmesin” modunda ısrar etmektir.

Benzer Haberler