Gerçeğe yeni ses
Nûmedya24

Doğu Ergil yazdı |

Millî mi, evrensel mi? Muhafazakâr savunma sözlüğünün anatomisi

Doğu Ergil yazdı |
Doğu ERGİL

Bir süredir “yerli ve millî” sözlerini çok sık duyar olduk. Bu kavramları tekrarlayanlar, onları bir tür üstünlük vurgusuyla, uluslararası ve evrensel olana karşı açtıkları cephenin cephanesi olarak kullanıyorlar.

Günümüz siyasal söyleminde “yerli” ile “uluslararası”, “millî” ile “evrensel” arasındaki karşıtlık, tesadüfî bir dil tercihi değil; benimsenmiş bir ideolojik strateji, yani siyasal mühendislik ürünüdür. Bu söylem, muhafazakâr ideolojinin kendi varlığını korumak ve meşrulaştırmak için inşa ettiği bir “savunma hattı”dır.

Bu kavramları kullanan muhafazakâr dilin kurgusunda üç öge öne çıkar:

-Kültürel sığınak: Evrensele karşı “millî değerler”in, uluslararasına karşı “yerlilik”in öne çıkarılması, kültürel bir savunma mekanizması; bir tür ideolojik siperdir.

-Tehdit Algısı: Evrensel olan, çoğu zaman yozlaştırıcı veya “dış güçlerin oyunu” gibi taktim edilir. Bu etkiyi önlemek gerekir.

-Kutsal Merkez: “Yerli ve millî”, dokunulmaz ve tartışılamaz bir değer olarak sunulur. Aksine fikir üretenler ‘hain’ damgası yer.

Tarihsel Arka Plana baktığımızda şunu görürüz:

Osmanlı’dan Cumhuriyet’e, modernleşme ve batılılaşma süreçlerinde muhafazakâr söylemin temel kaygısı, “biz”i “onlar”dan ayırmak; ayırarak korumaktır. Bu nedenle dışarıdan geleni ötekileştirmiş, içeridekini “gerçeklerin kirinden”(!) arındırıp kutsallaştırmıştır. Osmanlı’nın son yüzyılında dillendirilen, “Biz Batı’nın fennini (teknolojisini) alalım ama kültürünü dışarda bırakalım” sözü çok insana makul gelmiştir. Anlaşılmayan gerçek şudur: İlim ve onun türevi olan teknoloji belirli bir kültür içinde üretilmiştir.

-20. yüzyıl boyunca ulus-devletler, millî olanı evrensele karşı bir “kimlik kalkanı”na dönüştürmüştür. Yerli/millî olan, dokunulmaz ve sorgulanamaz bir değer olarak yüceltilmiş ve onlara ‘yarı dinî’ kültürel meşruiyet kazandırılmak istenmiştir. Bu halâ böyledir.

Günümüzdeki küreselleşmenin etkisiyle başkalaşma korkusu, bu söylemi daha da keskinleştirmiştir. Evrensel olan, çoğu zaman “dayatma”, “yabancı müdahale” ya da “kimlik erozyonu” olarak tanımlanmıştır.

Bu dil, muhafazakâr olduğunu iddia eden iktidarlar için güçlü bir siyasî enstrümandır. Onun sayesinde:

Muhalefeti “gayri-millî” ilan edebilmiştir;

Evrensel insan haklarını “yabancı oyunu” olarak gösterebilmiştir;

Kendini, tabanına “milletin koruyucusu” olarak tanıtmıştır.

Karşıtlık Dilinin Psikolojik İşlevi

Söz konusu kavram çiftleri, yalnızca ideolojik değil, aynı zamanda psikolojik işlev de görür. Bir tür “psikolojik savunma hattı” kurulur:

Kitlelere güvenlik duygusu verir.

Çatışma hâlini meşrulaştırır.

Kimliği mutlaklaştırarak o kimliği benimseyenlerin değişime karşı direncini artırır.

Bu nedenle, “yerli – uluslararası” ve “millî – evrensel” karşıtlığı, bir dil mühendisliği olmaktan öte, bir kimlik siyaseti aracı olmuştur, olmaktadır.

Güncel Kullanımlar

Bugün pek çok ülkede benzer söylemler görüyoruz:

ABD’de “America First” (Önce Amerika) sloganı.

Avrupa’da yükselen aşırı sağın “Brüksel’e karşı ulusal egemenlik” vurgusu.

Türkiye’de “yerli ve millî” kavramları siyasetin merkezileştirilmesine; merkezileştiği oranda da buyurganlaşmasına ve ülkenin içine kapanmasına, uluslararası düzlemden uzaklaşmasına neden olmuştur.

Ne yapılabilir?

“Bizi” soyutlayıp, dünyadan koparmak yerine onu, “hepimiz” kapısından dünyaya açabiliriz. Açtığımız oranda evrensel değerler içinde millî kimliğin var olabileceğini, hatta ona katkıda bulunabileceğini görürüz. Gördükçe de bizim dışımızdaki dünya ile kavgayı sonlandırabiliriz.

İşe şu soruyla başlayabiliriz:

Gerçekten millî olan, evrenseli dışlamak zorunda mıdır? Savunma kaygısı, “bizi” dünya gerçeklerinden ayrı tutuyor, soyutluyorsa bu soruya verilecek yanıt daha da anlamlıdır. Çünkü çağımız, diyalog ve etkileşim üzerinden evrensel ile barışık yeni bir kimlik ve duruş gerektiriyor.

Evrenseli reddetmeden millîyi korumak; millîyi mutlaklaştırmadan evrensele katılmak mümkündür. Soru, “millicilerin” (ulusalcılar dahil) bunu gerçekleştirecek ne kadar birikimleri ve cesaretleri olduğudur.

Benzer Haberler