Sedat ULUGANA
Tarih, çoğu zaman savaşların, büyük anlaşmaların, yenilgilerin ve zaferlerin üzerinden yazılır. Ancak geriye kalan küçük ayrıntılar bazen bütün bir dönemi anlamamız için çok daha güçlü bir pencere açar. Ağrı Dağı İsyanı’na dair arşivlerden çıkan bir belge tam da bu türden bir ayrıntıdır: Direnişçilerin ihtiyaç listesi.
Bugün bu listeye baktığımızda ilk anda şaşırıyor, hatta gülümsüyoruz. Ama dikkatle okuduğumuzda, Ağrı Dağı’nın eteklerinde verilen mücadelenin aslında ne kadar insani ayrıntılar ile dolu olduğunu ve bir o kadar da modernleşme arayışını yansıttığını görüyoruz.
1927–1930 yılları arasında Ağrı Dağı’nın eteklerinde patlak veren isyan, Cumhuriyet Türkiye’sine karşı en örgütlü direnişlerden biriydi. Liderliğini İhsan Nuri Paşa ve Broyê Heskê Têlî yapıyordu. İsyan, sadece bir silahlı kalkışma değil, aynı zamanda Hoybun örgütünün periferisinde Kürt ulusal kimliğini inşa etme çabasının da bir parçasıydı.
Ağrı Dağı, engebeli ve çetin doğasıyla direnişçilere sığınak olmuştu. Ancak aynı dağ, bir tuzak gibi üzerlerine kapanmıştı. Cumhuriyet hükümeti, hava bombardımanları, ağır silahlar ve yerel milislerin iş birliğiyle bu direnişi bastırdı. Binlerce sivil hayatını katledildi, köyler yakıldı, aşiretler sürgün edildi. Bu direnişin askeri ve siyasi muhtevasına dair birçok belge paylaşıldı bugüne kadar ama bu büyük direnişin ardından kalan belgeler arasında sıra dışı birkaç liste de vardı.
Listenin ilk maddeleri şaşırtıcı değil: silah, cephane, mermi… Fakat işin ilginç yanı, aynı belgelerde cephanenin yanı sıra bambaşka ihtiyaçların da sıralanmış olmasıydı: Portakal suyu, İsveç çikolatası, bıyık yağı, gliserinli sabun, telefon kablosu, pil, puro, kozmetik saç boyası… Bu satırları okuduğunuzda tarihin ironisini hissediyorsunuz. Ölüm kalım savaşı veren bir topluluk, bir yandan cephane isterken diğer yandan bıyık yağı talep ediyordu. Portakal suyunu eksik etmiyor, gliserinli sabunu unutmuyor, puroyu ve İsviçre çikolatasını ise özel olarak belirtiyordu. Elbette bu noktada, listeyi yalnızca “trajikomik” bir detay olarak görmek haksızlık olur. Çünkü her bir madde, aslında isyanın karakterini gösteriyordu. İhsan Nuri belki de portakal suyu ve İsviçre çikolatasını İstanbullu eşi Yaşar Hanım için istedi… Bilmiyoruz. Belki de o zorlu coğrafyada, kıtlık ve açlıkla boğuşan bir topluluk için portakal suyu bir lüks değil, hayata tutunma isteğiydi. Vitamin ve enerji kaynağı olarak görülüyordu.
Kürt savaşçılar için bıyık, yalnızca yüz kılları değil, onur ve kimlik göstergesiydi. Bıyık yağının listede yer alması, “savaşın ortasında bile kimliğimizi ve görünüşümüzü koruyoruz” demenin bir yoluydu belki de. Temizlik, sadece sağlık açısından değil, aynı zamanda “medeniyet” göstergesi olarak da görülüyordu. Dağın ortasında bile sabun talep etmek, “biz gazetelerinizin yazdığı gibi necis bir kalabalık değil, hijyene önem veren bir toplumuz” mesajı taşıyordu. Hem haberleşme olmadan bir ulusal hareketin sürdürülemeyeceği açıktı. Ağrı Dağı’nda dahi telefona duyulan ihtiyaç, bu isyanın asri bir kimlik inşasıyla bağlantısını gösteriyordu. Belki de listenin en çok dikkat çeken maddesi: Puro… O da sigara gibi bir moral kaynağıydı. Aynı zamanda Batılı bir imgeyi çağrıştırıyordu. Alınlarında sarı güneşten armalar taşıyan Ağrı’nın Kürt kumandanlarının ellerinde tüten purolar, yalnızca bir keyif unsuru değil, aynı zamanda prestij ve güç sembolüydü belki de… dediğim gibi bilemiyorum… bu cümleler bu satırları kaleme alırken alelacele aklıma gelenlerden…
Kaldı ki bu ihtiyaç listesi, Ağrı Dağı İsyanı’nın çelişkilerini de ortaya koyuyor diyebilirsiniz. Bir yanda ölüm kalım mücadelesi; diğer yanda bir puroya, sabuna, bıyık yağına duyulan ihtiyaç… Ama belki de bu çelişki, direnişçileri kahramanlık mitinin soğuk yüzünden çıkarıp tamamen insanlaştırıyordu. Çünkü savaşın ortasında bile insanlar sadece savaşçı değil; aynı zamanda alışkanlıkları, zaafları ve küçük keyifleri olan bireylerdir de…
Zira bu liste Ağrı Dağı’ndaki direnişin yalnızca askeri bir hareket olmadığını, aynı zamanda sosyal bir yaşam inşa etme çabası olduğunu da gösteriyor. Öyle ki listenin her maddesi, direnişin farklı bir yüzünü sembolize ediyor.
Demek istediğim tarih yazımı sadece savaş raporlarından, ölü sayılarından ve stratejik analizlerden ibaret olmamalı bilakis insanların küçük ihtiyaçlarını, gündelik alışkanlıklarını ve hayatta kalma çabalarını da işlemeli…
Bana sorarsanız Ağrı Dağı İsyanı’nından geriye kalan en ilginç belgelerden biri bu listedir. Çünkü cephane talebi her Kürt isyanında vardır. Ama gliserinli sabun, İsviçre çikolatası, portakal suyu, bıyık yağı ve puronun talep edildiğini ne gördük ne de duyduk…
Elbette isyanın devamı, doğrudan savaş gücüne bağlıydı. Gerçi İhsan Nuri Paşa daha sonra Hoybun’a gönderdiği raporların birinde şu satırlara yer veriyordu:
“Teknik teçhizat ve erzak taleplerimden vazgeçtim, bize sadece ama sadece cephane gönderin.”
Bu sözler kuşatmanın en şiddetli günlerinde (Ağustos 1930) isyanın temel ihtiyacını özetliyordu. Gıda, giysi ya da diğer erzaklar bir kenara bırakılmış, tek çare olarak barut ve mermi kalmıştı.
Velhasıl Ağrı’da tarih işte böyle yazıldı: Hem kan ve barutla, hem de portakal suyu ve bıyık yağıyla…