Nuray Sancar
Üçü aralık ayı içinde olmak üzere 7 ayda, Türkiye’nin çeşitli bölgelerine kaynağı belirsiz 5 İHA, Azerbaycan Gürcistan sınırında Türkiye envanterine kayıtlı bir C-130, iki gün önce de Libya üst düzey askeri yetkililerini taşıyan bir jet Ankara’dan hareket ettikten sonra düştü. Bu arada kontrolden çıkmış bir İHA’nın ‘Türk F-16ları’ tarafından takip edilerek Çankırı yakınlarında düşürüldüğü bildirildi. İHA’lar için Ukrayna veya Rusya’nın, Libya heyetini taşıyan uçağın düşürülmesinde ise İsrail’in parmağı olduğuna dair bir dizi yorum yapıldı.
Öncelikle Türkiye’nin hava sahası güvenliğinin tehdit altında olduğunu ve istihbarat açıklarını yüze vuran, teknik arıza-sabotaj-gözdağı sözcükleri kullanılarak açıklanmaya çalışılan bir gelişmedir bu.
Öyle görünüyor ki Karadeniz’den Doğu Akdeniz’e kadar hava ve su yollarının hakimiyeti, Ortadoğu’nun yeniden yapılandırılması sürecinde nüfuz ağırlığı için mücadele eden güçler arasında giderek yükselen gerilim, Türkiye’nin agresif dış politikasıyla karşı karşıya geldiği her anda bir kısa devre yaratıyor.
Düşen her İHA için düğmeye basan somut bir parmak aranabilir, F-16’nın ve Libyalıların uçağının düşmesinin adı sanı belli faili bulunmaya çalışılabilir ancak mazereti olanla maruz kalanın suç ortaklığından suçluyu soyutlamak zordur.
Suriye’de Rusya ve ABD arasındaki çelişkilerden yararlanarak kuzeyde yerleşim alanları oluşturan, Rojava mevcudiyetini Suriye’nin bir iç meselesi olarak değil kendi güvenlik siyasetinin bir parçası olarak gören Türkiye’nin Şara’yı kuşatarak çözmeye çalıştığı sorun, diğer müdahil aktörleri için bir yüksek tansiyon kaynağıdır. Kürt özerk bölgesi tasfiye edilmezse bölgeye fiili müdahalede bulunacağını deklare eden Türkiye yönetimi, Dürzilere dayanarak, Kürtlere de hamilik vadederek el yükselten İsrail’le karşı karşıyadır.
Diğer yandan Türkiye, Suriye’de yer yer birlikte iş gördüğü Rusya ile daha sonra Libya’da karşı karşıya geldi. Rusya, Doğu Libya’daki General Hafter’i desteklerken Trablus’taki Ulusal Mutabakat Hükümeti’ne destek olmak için el altından ÖSO militanlarını bölgeye sevk eden Türkiye’nin bu hamlesi, Rusya için intikamı soğuk alınacak bir mevzu haline geldi. Dahası ABD ve Rusya’nın, birbirinin ayağına basmadan Suriye’ye müdahale etmeye çalıştıkları birkaç yıl öncesinde Türkiye’nin Rusya’dan satın aldığı S-400’leri, devran döndüğünde ABD’nin baskısıyla Rusya’ya iade etme teklifi de açık bir taraf belirleme deklarasyonu olmuştur. Türkiye bir ayağı NATO’da diğeri Rusya’da kalabilecek durumda olamazdı. Böylece bağımsız-güvenlikçi siyaseti, iki emperyalist blokla ticari ve siyasi ilişkilerini sürdürmeye devam etmek olarak yorumlayan Türkiye yönetimi ABD’nin stratejik öncelikleriyle uyuşmayan bir adım atamayacaktı.



