BIG_TP
Bluesky Social Icon
Gerçeğe yeni ses
Nûmedya24

Nebil Birtek yazdı |

“Bir kişinin insanlığını öğrenmek istiyorsanız ona Roboski’yi sorun”

Nebil Birtek yazdı |

Nebil BİRTEK

“Bir kişinin insanlığını öğrenmek istiyorsanız ona Roboski’yi sorun.”

Bu cümle, Roboski Katliamından sonra, çoğu çocuk yaşta 34 Kürt köylüsünün “kaçakçı”, “terörist” gibi ifadelerle suçlanarak katliamın olağanlaştırılmasına karşı söylenmiş ve kısa sürede geniş kitlelere yayılmıştı o zamanlar. Bu cümle, aslında Roboski ’den sonra Türkiye’de yaşanan vicdan sınavını tek başına özetliyordu: Bir katliam karşısında acı duymamak zaten vicdanı yaralayan bir durumken, yaşanan büyük acıya saygı bile gösterilmemesi, meselenin artık sadece siyasî değil, ahlaki bir çöküş olduğunu gösteriyordu.

Çünkü saygı, acıyı paylaşmak zorunda olmadan da mümkündür.

İnsan bazen anlamayabilir, aynı yerden bakmayabilir; ama en azından şunu yapabilir:

Susar.

Başını eğer.

‘parçalanmış’ bir kalbe dokunmaktan geri durur. Fakat bunun böyle olmadığını, tarihe kara bir leke olarak geçen bu katliamdan yalnızca iki gün sonra, Türkiye’nin batısında coşkuyla kutlanan yılbaşı etkinliklerinden anlıyorduk…

“Acı, bölgeye ve etnisiteye göre değişiyorsa; o ülkede eşit yurttaşlıkla birlikte duygudaşlıkta yoktur.”

Roboski, bu yüzden sadece bir katliam değil; ülkenin adalet anlayışının, vicdanının ve eşitlik iddiasının röntgeniydi.

Orada ölenler yalnızca 34 can değildi. Ezilenlerin yıllardır örmeye çalıştığı birlikte yaşama iddiası da biraz orada, o karlı dağlarda gömülüyordu.

Öyle ki katliamın ilk saatlerinde, iktidar ya da muhalefet fark etmeksizin, ülkenin büyük bir kesimi tarafından takip edilen ‘devlet yanlısı’ gazeteler, yaşananları “kaza” olarak bile adlandıramamış; bunun yerine, köylüleri suçlayan manşetler atmıştı.

Çünkü orada öldürülenler, devletin savaş uçaklarıyla bombaladığı; kendi deyimleriyle “bölge” olarak tanımladıkları, çoğu zaman olağanüstü hâl uygulamalarıyla “yönetmeye” çalıştıkları Kürdistan coğrafyasının insanlarıydı.

Bu yüzden manşetlerde ölenler değil, ölüme gerekçe üretiliyordu. Haber yapılmayan şey katliamın kendisi, haberleştirilen ise kurbanların “suçu”ydu. Bu coğrafyada yaşanan katliamlar, yüz yıllık süreç boyunca; gerek haberleşme imkânlarının sınırlılığı, gerekse baskı ve engellemeler nedeniyle ya hiç duyulmamış ya da hızla görmezden gelinmiştir. Dönemin gazeteleri ise halka doğru olmayan bilgiler aktarmıştır.

Yüz yıllık bir hafıza böyle şekillenmiştir:

Koçgiri, Zilan, Azadî, Sason, 33 Kurşun, Dersim…

Hepsi benzer biçimlerde işlenmiş suçlardı ve çoğu, ancak yıllar sonra yapılan araştırmalar ve tanıklıklarla toplumun geniş kesimleri tarafından doğru şekilde öğrenilebilmiştir.

Bu yüzden her yeni katliam, sadece yeni bir acı değil; aynı zamanda üzeri örtülmüş eski suçların da yeniden hatırlanması anlamına gelmiştir.

Ama Roboski ‘de bu kez mızrak çuvala sığmıyordu. Her şey gözler önünde olmuştu çünkü. kaçacak yer kalmamıştı artık…

Önce köylülere “terörist” dediler. Böyle olmadığı anlaşılınca bu kez “kaçakçı” demeye başladılar. Onlara göre kaçakçılar, savaş uçaklarıyla bombalanmayı hak ediyordu elbette…

Bu anlatı da kamuoyunda karşılık bulmayınca, mecbur kalarak “kaza” demek zorunda kaldılar. Hatta dönemin Başbakanı çıkıp,

“Dersim için özür diledim, gerekirse Roboski için de özür dilerim” diyebildi. Ama aradan geçen onca zamana rağmen ne Roboski için ne de Roboski’de evlatlarını kaybeden aileler için gerçek bir özür geldi.

Otuz dört Kürt köylüsünü bombalayanlar yargılanmadığı gibi, hiçbir cezaya da çarptırılmadı.

Devletin, yüz yılı aşkın bir süredir hatta Osmanlı’ya kadar uzanan Kürdistan coğrafyasında işlenen suçlara yönelik inkâr ve cezasızlık politikası aynen devam ediyordu.

Fakat Roboski Katliamı farklıydı. Devlet, her ne kadar olayı “kaza” olarak nitelendirse de, ilk kez işlediği bir suçu bütünüyle inkâr edememiş; dolaylı biçimde de olsa kabul etmek zorunda kalmıştı.

Roboski’nin acısına saygı bile duymayanlar olduğu gibi, Toplumun duyarlı kesimlerinde derin ve yaygın bir tepkinin ortaya çıkması, özellikle Kürt halkı başta olmak üzere kendi evlatlarının katledilmesine karşı büyük bir öfkeyle ayağa kalkması. Türkiye’nin birçok üniversitesinde kitlesel eylemler ve anmalar düzenlenmesi, yine duyarlı kesimlerin Kürt halkıyla birlikte insanlar günlerce sokaklarda kalması bu kabulde önemli bir etkendir.

Yazılan şarkılar, yapılan anıtlar, oynanan tiyatro oyunları, çekilen belgeseller ve filmlerle bu acı kolektif bir hafızaya dönüştü. Ortaya çıkan toplumsal tepkinin, Roboski Katliamının bir toplumsal kırılma noktası olarak hafızalara kazınmasında belirleyici bir rol oynadığını kabul etmek gerekir.

Peki, kimisi okul harçlığını çıkarmak, kimisi annesine küçük bir hediye alabilmek, kimisi de güvenli bir gelecek için ‘sınır ticaretine’ giden Roboskililer gerçekten “kaçakçı” mıydı?

Roboski’nin hemen öte tarafı, yakın zamana kadar resmî bir statü kazanan Kürdistan Federe Yönetimi’ydi. Yüz yıl önce Sykes–Picot Anlaşması’yla çizilen sınırlarla parçalara bölünmüş bir ülkenin insanları, aslında kendi toprakları içinde ticaret yapıyordu.

Roboskililer için sınırı geçmek, hiçbir zaman başka bir ülkeye gitmek anlamına gelmedi. Çünkü o tarafta kardeşi, kuzeni, akrabası, köylüsü yaşıyordu. Aralarına çekilen yeni sınırlar ve kendilerine ait olmayan pasaportlar bu gerçeği hiçbir zaman değiştirmedi. Bu yüzden Roboskililer hiçbir zaman “kaçakçı” olmadı; yalnızca kendi ülkelerinde yaşamaya ve geçinmeye çalıştılar.

Roboskililer’in Duhok’a gitmeleri, günlük ekonomik ve sosyal hayatın sıradan bir parçasıydı; tıpkı bir Kayserili’nin Nevşehir’e, bir Karamanlı’nın Konya’ya alışverişe gitmesi gibi.

Fiziksel olarak hemen yan tarafta olan bir bölgeye, haritalarda devletler ayırsa da insanlar tarihsel, ailevi ve ekonomik bağlarla her gün gidip geliyordu.

Ama bu hakikati kabul etmeyenler, hem güneyde hem de kuzeydeki devletler oldu.

Sınırlar dağlara, ovalara çizildi; fakat kardeşliğin, akrabalığın, aynı toprağa ait olmanın sınırı hiçbir zaman çizilemedi.

Katliamlara karşı duyulan acı, tek bir kelimeyle anlatılamayacak kadar derin ve çok katmanlıdır. Bu acı yalnızca kaybedilen canların yasını tutmak değildir; aynı zamanda adaletin yokluğuna, insanlığın yaralanmış vicdanına ve geleceğe dair kırılan umutlara duyulan bir sızıdır.

Çünkü katliamlara karşı duyulan gerçek acı; aynı zamanda adalet, yüzleşme ve insanlık onuru için verilen uzun soluklu bir mücadeledir.

Şimdi yapılması gereken ise, yıllar önce haritalara çizilen ama hafızaya, bilince, yaşama ve kalplere asla çekilemeyen bu sınırları kaldırmaktır. Halkları birbirinden ayıramayan yapaylığı gerçeğe dönüştürmektir esas olan..

Roboski’ de yaşanan büyük acıya verilebilecek en anlamlı cevap da tam olarak budur.

Benzer Haberler

Uyuşturucu soruşturmasında yeni gözaltılar |

Aralarında Veysi Ateş ve rapçi Ege de var: 4 isme gözaltı

Faik Bulut yazdı |

Faşist rejimlerin bileşeni olarak siyasetin estetikleştirilmesi- II

Özgür Özel’den Roboski mesajı |

Bu katliam Türkiye’nin yakın tarihinde bir utanç olarak duruyor

Diyarbakır’da ‘Doğu Raporu’ paneli l

Beştaş: Kardeşler birbirlerinin dilini bilir

Özel, partisinin raporunu savundu |

"‘Önce sorun çözülecek, demokratikleşme arkasından gelecek’ anlayışı yanlış"

“Süreç” için adım atılacak mı? |

Tunç: İhtiyaçlar Meclis tarafından belirlenecek